Tenkit hak, teklif vazifedir

04:0025/02/2016, Perşembe
G: 13/09/2019, Cuma
Hayreddin Karaman

Tenkit, yapıcı ve yıkıcı olmak üzere iki çeşittir. Yıkıcı tenkit iyi, doğru, güzel olanı görmezden gelir, tenkit edene göre yanlış, kötü ve zararlı olanı öne çıkarır, bunları devamlı zikrederek tenkit ettiği şahsı itibarsız hale getirmeyi, gözden düşürmeyi, elindeki imkanları kaybetmesini… amaçlar. Buna aslında tenkit değil, tezyif, tahkir, itham, kavga gibi bir isim vermek gerekir, fakat buna da tenkit dendiğini biliyoruz.



Yapıcı tenkit hem iyi, doğru ve faydalı olanı; hem de kötü, yanlış ve zararlı olanı görmek, her ikisini de dile getirmek, iyi olanı teşvik etmek, kötü olanı ise önlemek ve engellemek için zikretmek ve uyarmak şeklinde olur, olmalıdır.



Rekabet, haset, kin, intikam gibi kötü duygular ve amiller insanları yıkıcı tenkit yapmaya itiyor ve sabah akşam bu çeşit tenkitler dinleyerek kulaklarımız, okuyarak da gözlerimiz ve ruhumuz kirleniyor.



Bir eksiğimiz de yalnızca tenkit etmek, ama teklifte bulunmamaktır. Halbuki iyi niyetli ve yapıcı bir tenkit –bu da bir bakıma yanlışları düzeltmeyi teklif ise de- nasıl düzeltileceğinin, doğrusunun ne olduğunun ortaya konmasıyla tamamlanmalıdır ki, bu ahlaki bir vazifedir.



Bir örnek üzerinden yürüyelim:



Muhalefet veya bu konuda farklı görüşe sahip olanlar hükümetin genelde Kürt politikasını ve özelde PKK terörü ile mücadelede tutulan yolu beğenmiyorlar, yanlış buluyorlar ve kıyasıya tenkit ediyorlar, sıra teklife gelince ya hiçbir şey söylemiyorlar veya söyledikleri yanlış veya uygulanamaz oluyor.



Birçok yazarın âdeta sözbirliği etmişçesine tekrarladıkları tenkit ve teklif “terörle mücadelede tarafların silah bırakması, müzakere masasına dönmesi, problemin savaşla değil, barışla ve hukuk ile çözüme kavuşturulması”dır.



Bu yaklaşım bize göre yanlış ve eksik de olsa bir teklifi içerdiği için yine de takdire şayandır, ancak yanlıştır ve eksiktir:



1.

“Taraflar” kelimesi yanlıştır; hukuk ve meşruiyet bakımından eşit ikiliyi ifade etmektedir; halbuki hükümet ile terör örgütünü böyle iki taraf olarak kabul etmek çözümsüzlüğe temel kurmak demektir.



2.

Bu teklifte önemli bir eksiklik kimin önce silah bırakacağı ve masaya döneceği ile ilgilidir. Bu sorunun cevabı ise “kimin masadan kalktığı ve silaha sarıldığı”nı tespitte yatar. Herkes biliyor ki, silahlı isyan yoluyla amaca ulaşmalarının imkansız hale geldiğini gören örgüt taleplerini -bir kısmından vazgeçme pahasına- siyaset yoluyla elde etmeye karar vermişlerdi (eğer bu da, bir nefes almak ve barış ortamında savaşa daha iyi hazırlanmak için bir taktik değil idiyse). Müzakere iyi kötü devam ediyordu ve bir çözüm de umuluyordu ki, Suriye ve Irak'taki bazı gelişmeler örgüte yeni ümitler telkin etti, bu durumda müzakereyi terk ederek yeniden silaha sarılmayı amaçlarına daha uygun buldular.



Ve şurası da kesin olarak bilinmektedir ki hükümet, “sizin tekliflerinizi kabul etmiyoruz, sizinle müzakereyi de meşru veya gerekli görmüyoruz, ya devlete itaat edersiniz yahut da sizi zorla itaat ettiririz” demedi. Daha baştan örgütün bütün tekliflerinin kabul edilmeyeceği, ancak makul ve meşru olanların kabul edilebileceği belli idi ve eşyanın tabiatı da bunu gerekli kılıyordu.



Durum ve gerçek bundan ibaret olduğuna göre doğru olan teklif terör örgütüne dönüp “silahı bırakın, bu yol çıkmazdır, müzakere masasına dönün ve bilin ki, Kürtlerin temsilcisi yalnız siz değilsiniz; silaha sarılmayan, taleplerini barış içinde siyaset yoluyla elde etmek isteyen başka temsilciler de var, bunların da masada bulunması gerekir, kısa vadeli ümitlere bel bağlamayın, uzun vadeli düşünün…” demek gerekmez mi? Teklifin böyle olması makul değil mi?



Benim sözüm iyi niyetli tenkitçileredir, maksatları yıkmak olanlara ise diyeceğim şudur: “Allah sizi ıslah etsin; eğer bu kabiliyetinizi tamamen kaybetmiş iseniz şerrinizi yok etsin!”


#Tenkit
#teklif
#Taraflar