Anayasa Hukuku Profesörü Sayın Kemal Gözler’in “sigaranın hükmü” konusundaki yazısını ve tenkitlere cevabını okumuştum, son yazdığı “Hukuk-Fıkıh İlişkisi-İslam Hukukçusu Kimdir” başlıklı yazıyı da dikkatle okudum. İşte bu yazı üzerinde bazı tenkitlerim, açıklamalarım, itirazlarım… olacak.
Sayın profesörün yazdıklarını tırnak içinde verecek, sonra satır başından açıklamalarımı yazacağım.
O, fıkıhçı sıfatımı kabul etmese de yaşlılığımı reddetme imkanı olmadığından sözü ben de üzerime alındım ve bazı yaşlı tenkitler ve tashihler yapmaya karar verdim.
Bu satırlarda birden fazla yanlış var. Profesörümüz alanda ihtisas yapmadığı için fıkıhçı olmadığı, yalnızca Batı menşeli hukukçu olduğu için yanlış yapmış olmalıdır.
Fıkıh kaynaklarına baktığımızda fıkıh muhtevasının önce kabaca ibâdât, muâmelât, ukubât diye üçe ayrıldığını, sonra bu bölümlerin içine giren bölümlerin yazılıp işlendiğini görürüz. “Muâmelât” onun yazdığı gibi “borçlar hukukundan” ibaret değildir, fıkıh da “borçlar, ceza hukuku ve aile hukukundan ibaret” değildir; onun içinde, TC. hukuk sistematiğinde yer alan aile, miras, eşya, yargılama usulü, devletler umumi ve hususi hukukuna… ait konular da vardır.
Mecelle “muâmelâtı” kanunlaştırmıştır, onun da içinde borçlar, eşya, usul-i muhâkemât…” vardır. Nitekim mazbatasında şöyle denmiştir:
“Muhât-ı ilm-i âli-i vekâlet-penahîleri buyrulduğu üzre, ilm-i fıkhın emr-i dünyaya taalluk eden ciheti, münâkehât ve muâmelât ve ukûbât kısımlarına münkasim olduğu gibi, milel-i mütemeddinenin kavânîn-i esasiyyesi dahi bu üç kısma taksim ve muâmelât kısmı “kanun-ı medenî” diye tevsim olunur.Binaen-alâ-zalik, ihtilâfâttan ârî ve yalnız akvâl-i muhtâreyi hâvî olmak üzre, muâmelât-ı fıkha dair sehlü’l-me’haz bir kitab yapılsa…”
Yani muâmelât “borçlar”dan ibaret değildir.
“…inanç ile ilgili meseleler fıkıh ilminin dışında kalır. Bunlar ilâhiyatın alanına girer. Buna karşılık amelî meseleler, fıkhın alanına girer.”
Fıkıh kitapları ibadetler ile başlar, vasiyet ve miras konusu ile sona erer. İbadetler ameldir, ama dindir ve fıkıh içinde yer alır. İlk dönemde fıkıh, itikad konularını da içine alıyordu, muhteva genişleyince itikad bahsi ayrı çalışmalara konu oldu; bu da gösteriyor ki, din ve itikad ile ilişkisi bakımından her iki alan arasında sıkı bir rabıta var. İtikad meselelerini İlâhiyat alanına, ameli konuları fıkıh alanına sokmanın Müslümanların tarihinde karşılığı yoktur; her ikisi de dine dahildir, dînîdir, inanç konuları “usûlü’d-dîn, itikad ve tevhîd”, amel konuları ise “fıkıh, fürû’u’d-dîn” diye anılmıştır. İlâhiyât terimi ise “itikad ve kelam kitaplarının Allah’a iman bahsini ifade için kullanılmıştır (İlâhiyyât, nübüvvât, sem’iyyât).
Ameli itikaddan ve dolaylı olarak dinden ayırırsanız böyle yazabilirsiniz, ama yanlış olur. İnsanların yapıp ettiklerinin (amellerinin) şeriata (Allah’ın vahyile bildirdiği dine) uygun olup olmadığını araştırmak fıkıh ilminin vazifesidir. Fıkıhta helal denilen bir şeye haram, haram denilen bir şeye de helal demek caiz olmadığı gibi bunu diyenlerin itikadda problemleri olur.
“O hâlde şu soruyu sormak gerekmektedir: Günümüzde fıkıh, yani İslâm hukuku, kimin uzmanlık alanına girer? Diğer bir ifadeyle günümüz Türkiye’sinde kim “İslâm hukukçusu”dur?”
(Sayın profesörün bu sorusuna verdiği cevapla devam edeceğim.)
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.