Esed"i af mı edelim?

00:0030/12/2012, Pazar
G: 6/09/2019, Cuma
Hayreddin Karaman

Suriyeli bir ilim ve fikir adamıyla yapılan bir röportajı dinleme fırsatı buldum. Bu zatın tezi şudur: Suriye"de ve başka yerlerde zulme uğrayan Müslümanlar zulüm kimden gelirse gelsin, boyutu ne olursa olsun sabretmeli, asla silaha sarılmamalıdırlar. Kısas (kasten ve haksız yere adam öldüreni idam etmek) dahil hiçbir kimseye ölüm cezası verilmemelidir. İnsanlar silah yoluyla ikna edilemezler, sabır ve tahammül yoluyla ikna edilebilirler, gönülleri kazanılabilir.Bütün bunların Kur"an"a ve Sünnet"e

Suriyeli bir ilim ve fikir adamıyla yapılan bir röportajı dinleme fırsatı buldum. Bu zatın tezi şudur: Suriye"de ve başka yerlerde zulme uğrayan Müslümanlar zulüm kimden gelirse gelsin, boyutu ne olursa olsun sabretmeli, asla silaha sarılmamalıdırlar. Kısas (kasten ve haksız yere adam öldüreni idam etmek) dahil hiçbir kimseye ölüm cezası verilmemelidir. İnsanlar silah yoluyla ikna edilemezler, sabır ve tahammül yoluyla ikna edilebilirler, gönülleri kazanılabilir.

Bütün bunların Kur"an"a ve Sünnet"e dayandığını iddia eden konuşmacı, Hz. Adem"in oğullarından birinin diğerini haksız yere öldürmek istediğinde mağdurun buna mukabele etmediğini, Peygamberimiz"in (s.a.) Mekke döneminde şiddete başvurmadığını, kısas konusunda Kur"an"da affın öncelendiğini… delil getiriyor.

İnsanların af, öğüt, iyi muamele, yardım yoluyla gönüllerinin daha iyi kazanılabileceği, zorla imanın ve ibadetin olmayacağı, şiddetin şiddeti çekeceği genel olarak doğru olsa da bu delillerin genel olarak Arap Baharı ve özel olarak da Suriye olayları üzerine gönderilmesi -bana göre- kesin olarak yanlış, hatta saptırmadır. Delil ile medlul arasında uzaktan yakından bir alaka yoktur.

Kısas hakkında affın öncelenmesi ancak tek gözünüzü kapatarak ayetlere bakarsanız söyleyebileceğiniz bir söz olur. İlgili ayetlerde (Bakara: 2/178-179) kısasın bir hak olarak verildiği, affın bir rahmet olduğu, ancak "kısasta bizim için hayat olduğu" ifade buyuruluyor. Kısasta hayat varsa af nasıl öncelenmiş oluyor.

Hz. Adem"in oğullarından birinin zalim kardeşine el kaldırmaması nasıl oluyor da bütün zulümlere karşı sabretmenin Sünnet"e uygun olduğuna delil kılınıyor? Habil el kaldırmadı diye dünyada sulh ve kardeşlik mi hakim oldu? Zalimler yola mı geldiler?

Peygamberimiz (s.a.) Medine"ye göçüp yeterince güçlendikten sonra düşmanlarla savaşmadı mı? Antlaşmaya hiyanet eden Yahudileri cezalandırmadı mı? Ashab"dan suç işleyenlere gerekli cezaları vermedi mi? Hz. Ebu Bekir isyancılara, dini pazarlık konusu yapanlara savaş açmadı mı?...

Bedîüzzeman Hamîdiye Alayı"nda bizzat at binip kılıç kuşanarak savaşmadı mı?

Hucurat suresinde Allah Teâlâ şöyle buyurmuyor mu?

"Eğer müminlerden iki grup birbiriyle kavgaya tutuşursa hemen aralarını düzeltin; ikisinden biri diğerinin hakkına tecavüz etmiş olursa -Allah"ın emrine geri dönünceye kadar– haksızlığa sapanlara karşı savaşın; dönerlerse aralarındaki anlaşmazlığı adaletle çözüme bağlayın ve herkese hakkını verin. Allah hakkı yerine getirenleri sever" (49/9).

Peki niçin "hakkına tecavüz etmiş olursa da affedin" demiyor?

Suriye olayları başlamadan önce oradaki Müslümanlar silahsız olarak sokağa çıkıp hak ve adalet istediler. Bunlara silahla mukabele edildi. Türkiye defalarca "kardeşlerin arasını düzeltmek için" teşebbüste bulundu, Esed güçleri hak vermeye ve zulümden vazgeçmeye yanaşmadı. Kur"an"a ve Sünnet"e göre bütün müminlerin Esed"e karşı mücadele etmeleri gerekiyordu; ne yazık ki, bölündüler, zulmün tarafını tutanlar oldu. Dinlediğim konuşma da zalimin ekmeğine yağ sürüyor; üzüldüm.