Kitabıma bakmıyor, siteme göz atmıyor, dedikoduya kulak vererek benim “enflasyon kadar faize cevaz verdiğimi” yazıyor, evet bu dünyadan sonra bir de âhiret ve hesap var!
Bakın ben Helâller Haramlar kitabımda ne diyorum (sitemde de var):
Sualinize cevaba geçmeden önce Cenâb-ı Mevlâ’dan şu imtihan dünyasında mal, evlât, şöhret ve servetle imtihanlarda muvaffak olabilmemiz için inâyetini esirgememesini niyaz ediyorum.
Bir Müslüman bir akit ve anlaşma yaparken gelir ve giderinde, akdin sonucunda faizi öngörmemiş, faizi akde sokmamış olursa, borcun ödenmesi geciktiğinde, vadesinde ödeme yapılmadığında -gecikme dönemi içinde meydana gelen- enflasyon farkı ödemeye dâhil edilir. Aksi halde borçlu borcunu tam değil, eksik ödemiş olur. Eğer borç, Allah rızası için ödünç para vermeden hâsıl olmuş bulunursa ödeme zamanının geçmesi, vâdenin gelmesi ve geçmesi sözkonusu olmaksızın ödeme enflasyon farkı ile birlikte yapılır.
Eğer akit banka ile yapılmış ise; yani bankaya mevduat yatırılmış veya kredi alınmış ise bu da bir akittir, ancak burada akde faiz dâhil edilmiştir, belli bir zaman sonunda şu kadar faiz alınacak veya verilecektir, bu alış-veriş akdin hükmüne dâhildir. Müslümanın işte böyle bir akdi yapması câiz değildir. Ödeme zamanı geldiğinde alınan veya verilen faiz enflasyonun altında kalsa bile bu durum, başta yapılan faizli akit günahını ortadan kaldırmaz. Ayrıca bankaya yatırılan paralar yüksek ve reel faizlerle isteyene kredi olarak verildiği için, mevduat sahibine parasının reel faizi verilmese bile bu paraya reel faiz tahakkuk etmiştir, banka bu faizi almıştır ve buna mevduat sahibi razı olmuştur. Böyle bir mevduat sahibi, kendisi reel faiz alan kimseden daha bedbaht ve ahmaktır; çünkü bu ikincisi hiç olmazsa -haram işleyerek- dünyasını kurtarmıştır, birincisi ise hem haram işlemiş, hem de dünyevî bir menfaat elde etmemiştir.
Benim recim cezasını inkâr ettiğimi söylüyor.
29-8-2010 yılında bu konuda şunu yazmıştım:
1972 yılında Libya’da bir İslâm âlimleri toplantısı yapılıyor. Toplantının konusu, ülkenin kanunlarını yabancı unsurlardan temizleme ve İslâmîleştirme. Bu toplantıya katılanlar arasında Yusuf Kardâvî, Muhammed Ebu Zehra, Ali el-Hafîf, Mustafa ez-Zerka, Subhî es-Salih, Huseyn Hâmid Hassab, Abdulaziz Âmir gibi tanınmış âlimler var. Kardâvî, bu toplantıda Ebu Zehra’nın çıkışını, “Bir bombanın fitilini ateşledi” ifadesiyle veriyor ve -özetle- şöyle devam ediyor:
“O toplantının yıldızı tartışmasız olarak Üstad Muhammed Ebu Zehra idi. En çok o konuşuyor, her konuşanın ardından tenkitlerini ve görüşlerini ifade ediyordu. Bir ara ayağa kalktı ve şunları söyledi:
“Ben İslâm hukuku ile ilgili bir görüşümü yirmi yıl açıklayamadım, şimdi, Rabbime kavuşmadan önce, ‘Bana niçin açıklamadın, hak bildiğini söylemedin’ diye sorulmaması için açıklayacağım. Bu görüş, evlilerin zinasının cezası olan recimle alakalıdır. Benim kanaat ve reyime göre bu ceza Yahudi şeriatında vardı, Peygamberimiz ilk zamanlarda bunu kaldırmadı, sonra Nur Sûresi geldi, orada zinanın cezası -evli/bekâr, kadın/erkek herkes için yüz sopa olarak- kondu ve recim kaldırıldı.
“Bu reyimi üç delile dayandırıyorum:
1. Allah Teâlâ Nisa Sûresinde, “Hür olmayan insanların zinasının cezası, hür olanlara verilenin yarısı kadardır” buyuruyor. Recim bölünemez bir ceza olduğuna göre cezadan maksadın yüz sopa olduğu ortaya çıkıyor.
2. Buhârî’nin naklettiği bir rivayette Abdullah b. Evfâ’ya, “Recim, Nur Sûresi gelmeden önce mi yoksa sonra mı uygulandı?” diye soruluyor, “Bilmiyorum” cevabını veriyor. Şu halde recim uygulamasının, yüz sopa uygulamasını getiren Nur Sûresinden önce olması ve bu sûre gelince onun kaldırılmış bulunması kuvvetle muhtemeldir.
3. “Recim cezası âyet olarak Kur’ân’da vardı, lafız olarak kaldırıldı, ama hükmü kaldırılmadı” şeklindeki rivayeti akıl ve mantık kabul etmez; hükmü kalacak olan bir âyetin lafzı niçin kaldırılsın?!
“Üstad sözlerini bitirince hazır olanların çoğu ona hücuma kalkıştılar ve fıkıh kitaplarında mevcut bilgiler ile karşılık verdiler, fakat üstad görüşünde ısrar etti.”
Oturum sona erince Yusuf Kardâvî, Ebu Zehra’nın yanına geliyor ve bu konuda, onunkine yakın bir görüşünün olduğunu, “Recimin değişmez ceza (had) değil, uygulayıp uygulamamak yöneticilere bırakılmış ‘tazir’ çeşidinde bir ceza” olduğu kanaatini taşıdığını ifade ediyor. Üstad Ebu Zehra bunu da kabul etmiyor ve şöyle diyor: “Yusuf, Allah’ın rahmet armağanı olan Muhammed Mustafa’nın (s.a.), ölünceye kadar insanları taşladığını akıl kabul eder mi? Bu, Yahudi şeriatına ait bir cezadır ve onların taş kalpli oluşlarına da uygun düşmektedir.”
İslâm âlimleri arasında recim cezasının değişmez bir ceza olmadığını veya Yahudi şeriatına ait olan bu cezayı İslâm’ın kaldırdığını ve şeriat adına uygulamanın mümkün ve caiz olmadığını savunan önemli isimler vardır. Bu sebeple günümüzde İslâm aleyhine kullanılan ve insanları İslâm’dan korkutmaya yarayan bir cezayı sahiplenmek ve savunmak uygun değildir.
Nisa Sûresinin 15. âyetinin tefsirinde de şunu yazmıştık:
Yukarıdaki altı madde bizi şu sonuca götürmektedir: Recim cezası -mutlaka ve değişmez olarak uygulanacak- hadlerden değildir. İslâm’dan önce de uygulandığı için ilk İslâm topluluğunun tanıdığı, yadırgamadığı, caydırıcı bulduğu bir ceza çeşididir. Bu sebeple Hz. Peygamber çok az da olsa bu cezanın uygulanmasına izin vermiştir. Sonuç olarak evlilerin zina suçlarının had nevinden cezası, bekârlarınki gibi yüz sopadır. Recim ise kamu düzeni ve suçların önlenmesi ilkelerinin gereğine göre uygulanıp uygulanmaması, usulüne göre ümmetin alacağı karara bırakılmış, ta’zir nevinden bir cezadır. Cezaların çoğu gibi bu cezalar da ispat ve infazdan önce tövbe etmekle (pişmanlık göstermek ve ıslâh-ı hal etmekle) ülü’l-emr tarafından düşürülebilir.
Şu halde recmi inkâr etmiyorum, farklı bir yorum yapıyorum.
(Devam edeceğim).
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.