Ecel ve peygamberler

04:0013/12/2020, Pazar
G: 13/12/2020, Pazar
Hayreddin Karaman

Soru:Namazın rüku ve secdelerindeki “sübhane rabbiyel azıym ve sübnane rabbiye’l-a’lâ” tesbihatının Kur’ân’da emir fiiliyle zikredilmesi münasebetiyle farz olduğunu düşünen hocalarımız var. Böyle kabul edersek ve mesela, rükuda sehven “sübhane rabbiye’l-a’lâ” dersek veya secdede tersi; bu durumda farzı terkten dolayı namazı iade etmemiz mi gerekir?CevapSoruda geçen iki zikir Kur’ân-ı Kerim’de namaza mahsus değildir, ancak Peygamberimiz (s.a.), “birincisini rukûda, ikincisni secdede söyleyin” buyurduğu


Soru:

Namazın rüku ve secdelerindeki “sübhane rabbiyel azıym ve sübnane rabbiye’l-a’lâ” tesbihatının Kur’ân’da emir fiiliyle zikredilmesi münasebetiyle farz olduğunu düşünen hocalarımız var. Böyle kabul edersek ve mesela, rükuda sehven “sübhane rabbiye’l-a’lâ” dersek veya secdede tersi; bu durumda farzı terkten dolayı namazı iade etmemiz mi gerekir?

Cevap

Soruda geçen iki zikir Kur’ân-ı Kerim’de namaza mahsus değildir, ancak Peygamberimiz (s.a.), “birincisini rukûda, ikincisni secdede söyleyin” buyurduğu için Zahiriye mezhebi ile Hanbelîler, “emir, farz olma hükmü getirir” kuralına dayanarak “böyle yapılması farzdır” demişlerdir.

Diğer üç mezheb ise “her emir farz hükmü getirmez, başka deliller ve karineler ile hüküm anlaşılır, bu konuda deliller ve karineler sünnet olduğunu gösteriyor” diyerek sünnet olduğu sonucuna varmışlardır.

Bu iki içtihadı öğrenen bir Müslüman, bir tek mezhebe bağlı kılmış ise o mezhebe göre amel eder. Mecbur olmadığı için bağlı kılmamış ise veya genel olarak bir mezhebe göre amel etse de bazen, gerektikçe, kolaylıktan yararlanma ve problemi çözme maksadıyla başka hak mezheblerin içtihadlarıyla da amel ediyorsa bu konuda da tercihini yapar ona göre hareket eder.

Sünnet diyenlerin mezhebine göre bunlar terk edilse veya yanılarak yerleri değiştirilse bile namazın iadesi gerekmez.

Soru

İlerde değerlenir ve daire sahibi olurum amacıyla yani yatırım amacıyla aldığım arsalarım var. Bu arsaların herhangi bir tarımsal ürün getirisi veya başka türlü bir getirisi yoktur. Bu arsaların zekât açısından durumları ne olur? Bunlara her yıl zekât gerekir mi? Gerekirse hangi değerleri üzerinden ödemem gerekir? Hayırlı günler dilerim, Allah’a emanet olun.

Cevap

Amin!

Fukahâ arasında, oturacak bir evi olmayan kimse, ev edinmek için arsa alır veya para biriktirirse nisaba ulaştığı takdirde buna da zekât ödemesi gerekir diyenler daha çoktur. Benim tercihim ise, aslî ihtiyaçların temini çerçevesine girdiği için bunlara zekât düşmeyeceği şeklindedir.

Aldığın arsa yukarıdaki şartı taşımayan, pahalanınca satmak üzere (yatırım için) alınmış bir arsa ise bu takdirde her yıl, onun “piyasadaki acil satış fiyatına göre” zekâtının verilmesi gerekir.

Soru

Yazılarınızı büyük bir ilgiyle takip ediyorum çok da bilgilendirici, ifade etmek isterim, Allah razı olsun.

Hocam bir isteğim bir de sualim var. Önce sualimden başlamak istiyorum. Şu ecel konusunda daha fazla bilgilenmek istiyorum.

Soru

Cenab-ı Hak, Kur’ân’da “her nefs ölümü tadacaktır” diyor. Elbette buna inanıyoruz. Bir doktor, “ben ecele inanıyorum, gelmeden kimse ölmeyecektir” diyor. İşte burası biraz kafa karıştırıcı. Yeni doğan bebeğin ölümü ecel mi veya savaşta ölenler, mesela Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombaları yüz binlerce kişiyi öldürdü. Bunu ecel ile nasıl açıklayabilirim. Bu konuda hangi kitapları tavsiye edersiniz (e-kitap olarak) kâğıttan okuyamıyorum.

Cevap

Ecel ve kader Allah Teâlâ’nın “filan kişi filanı öldürsün” diye hükmedip kayda geçirtmesi midir, yoksa her şeyi kapsayan şaşmaz, yanılma ve değişmez ilmiyle olacakları bilip kayda geçirtmesi midir? Benim anladığım ve inandığım ve İmam Mâtürîdî’nin açıklamalarına uygun olan ikincisidir. Şu halde soruda sıralanan olayları Allah ezelî ilmiyle biliyor, insanların hayatlarının nerede, ne zaman ve nasıl sona ereceğini de biliyor, ecel işte bu bilgidir. Hayatı, ölümü ve yaratılan her şeyi yaratma konusu ise başka bir bahistir ve şüphe yok ki, yaratan Allah’tır. Kulların güç ve hür iradeleri, fillerin ve olayların yaratılmasında değil, tercihinde etkilidir, sorumluluk da bu hür tercihe dayanmaktadır.

Soru

İsteğime gelince: Dünya tarihinde peygamberlerin ya da peygamber olacak kişiler araştırıldı mı? Mesela Buda, Konfüçyüs peygamber miydi. Kur’ân’da bildirilen peygamberler o devir tarihlerinde var mı? “124 bin peygamber” hadisi, sahih midir?

Sayın Hocam, şimdiden vereceğiniz bilgiler için teşekkür ederim. Rabbim yâr ve yardımcınız olsun!

Cevap

Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan şöyle bir açıklama okudum:

“Kur’ân-ı Kerim’in İsra Sûresi’nin 15. âyetinde “Biz, bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edici değiliz” buyurulmaktadır. Bu âyetten de anlaşılan Allah bütün kavimlere, bütün topluluklara peygamberler göndermiştir. Ancak bunlardan sadece 25’inin ismi Kur’ân-ı Kerim’de zikredilmiştir. Hadislerde gönderilen peygamberlerin sayısının 124 bin olduğunun haber verilmesinden (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 266) hareketle insan topluluklarının bulunduğu her bölgeye Allah’ın peygamber gönderdiği; ancak bunların hepsinin ismini Kur’ân’da, Tevrat ve İncil’de zikretmediği hükmüne ulaşılabilir. Zira Kur’ân’da kendilerine peygamber gelmemiş hiçbir topluluk ve ümmet bulunmadığı açıkça beyan edilmiştir (Fatır 35/24; en-Nahl 16/63;Yunus 10/47)”.

Bu açıklamada peygamberlerin sayısı ile ilgili bir hadisten de söz edilmiştir. Ancak bu konuda sahih bir hadisin bulunmadığı da hadis âlimleri tarafından ifade edilmiştir. Buna rağmen ilgili rivayetleri yeterli görenler bu 124 bin sayısını zikrediyorlar. Bu rivayetleri ilim ve itikad konusunda yeterli bulmayan âlimler ise “sayısını Allah bilir” diyorlar.

Kur’ân’da adı geçen ve yerinden söz edilen peygamberlerin ifade edildiği gibi o yerlerde yaşadıkları tespit edilmiştir.

Buda’nın peygamber olma ihtimalinden merhum Muhammed Hamidullah Hoca da bahsetmiştir (İslam Peygamberi, I, 649). Bu konuda kesin bir bilgi yoktur. Buda ve Konfüçyüs peygamber olsalar bile onlardan kalan, onlara izafe edilen sözler ve inançlar sahih din ile bağdaşmıyor; şu halde tahrif edilmiş, değiştirilmiş, söylediklerinin yanına söylemedikleri de uydurulup eklenmiş olmalıdır. Bizim için önemli olan şudur: Son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.) Allah’tan gelen vahiy ile sahih dini tebliğ etmiştir, bu din İslâm’dır, geçmiş peygamberlerden sahih dine aykırı olarak nakledilen hiçbir söz ve fiil geçerli, muteber ve uygulanabilir değildir.

#Ecel
#peygamberler