Amerikalı Prof. Lothrop Stoddart “The New World of İslam” isimli bir kitap yazıyor (New York 1925). Kitap dünyanın belli başlı dillerine hemen çevriliyor. Bu arada Türkiye'de Osmanlıcası ve daha sonra Kaktüs Yayınları arasında Latin harfli Türkçesi yayınlanıyor (1914-1921 I.Cihan Harbi Sonrasında Yeni İslam Alemi).
Bu eserin Arapça tercümesine, önceki yazıda tanıttığım Emîr Şekîb Arslan kitabın üç misli açıklama yazıyor, aslı bir cilt olan kitap bu açıklamalarla dört cilt olarak Kahire'de “Hâdıru'l -Âlemi'l-İslâmî” adıyla yayınlanıyor (H. 1352).
Meşhur Rumen devlet adamı T. G. Djuvara “Cent Projets de Partage de la Turquie “ (Türkiye'nin Parçalanması İçin Yüz Plân) adı ile 1914'lerde Paris'te Fransızca bir eser yayınlıyor.
E. Şekip Arslan, “Hâdıru'l -Âlemi'l-İslâmî”nin 3. cildinde “Avrupalılar mı mutaassıp, yoksa Müslümanlar mı?” sorusuna oldukça uzun ve doyurucu cevaplar verirken Avrupa'nın İslâm'a karşı duyduğu düşmanlığın şiddetini, özellikle, Türkler'e karşı takındığı tavrın asıl sebebini anlatmak için Djuvara'nın adı geçen eserini özetleyerek bu kitaba aktarmıştır (s.210-327).
Yakup Üstün'ün tercümesinin aslı işte bu eserdir.
Eserin “İlk Haçlı Seferleri” başlığını taşıyan bölümünde: “Avrupalılar'ı bir haçlı seferine ilk defa dâvet eden kişinin 1002'de Papa II. Sylvester olduğu kaydediliyor. Birinci Plân, Sicilya Kralı II. Şarl'ın plânıdır. Planlı ilk haçlı faaliyeti ise Papa IV. Nikola'nın, 23 Ağustos 1291'de Fransa kralına yazdığı bir mektupla başlıyor.
Hasan Celal Güzel Beyefendinin âlî himmetleriyle hayat bulan Yeni Türkiye Dergisinin yeni çıkan “Mîsâk-ı Millî” özel sayısında (1424 sayfalık dev bir eser) Prof. H. Ömer Budak, adı geçen esere atıfta bulunuyor ve şu cümleye yer veriyor: “…Türk milletinin yok edilmesiyle ilgili 100 plânın 48 tanesi ya bizzat Fransızlar tarafından hazırlanmış veya Fransız asıllı birine hazırlatılmıştır” (s.428).
Emîr Şekîb bir kitap teşkil eden açıklamasını özetle şöyle bitiriyor:
Djuvara kitabının sonunda, “Bölücü ırkçılık hareketleri nihayet Balkanları Osmanlı'dan kopardı, ama onların elinde hala Edirne, İstanbul ve Boğazlar duruyor, Osmanlı'yı parçalayıp topraklarını paylaşmak için plân üstüne plân yapan devletler yakında bunları da Osmanlı'dan almak için ittifak edeceklerdir” demişti, onun bu tahmini umumi harbden sonra gerçekleşti, Osmanlı'yı mecbur bıraktıkları Sevr antlaşmasıyla hemen bütün topraklara el koyuyorlardı, eğer bu (Osmanlı devletin onaylamadığı) antlaşma yürürlüğe konsaydı Türkiye yok olacaktı. Fakat Türkler, vatanlarının istiklali uğrunda canlarını ortaya koyarak zafere kadar mücadele ettiler, Anadolu'nun bazı yerlerini işgal eden Yunanistan'ı yenip ülkeden attılar, İtilaf devletleri Türkiye ile, Sevr'i devre dışı bırakan Lozan antlaşmasını yapmak durumunda kaldılar, bu antlaşma ile Türkiye pek çok toprak kaybına uğradı ama Anadolu, İstanbul ve Edirne onların elinde kalmış oldu. Türkiye'yi paylaşmak için ittifak eden Batılı ülkelerin sonunda Türkiye'yi yok etmeme ve İstanbul'u da onlara bırakma kararlarının sebebi, İngiltere'nin İstanbul'u işgal edip bir daha oradan çıkmaması tehlikesi idi. Boğazların kontrollerinde olmasını ve İstanbul'un Türkiye'de kalmasını İngiltere'de kalmasına tercih ettiler (s. 326-327).
İslam dünyasını ve onun koruyucusu, tesbihinin imamesi mesabesinde olan Türkiye'yi bin yıldan fazla bir zaman içinde plan üstüne plan yaparak yok etmek, parçalamak ve paylaşmak isteyen Batı, paradigmaları değişse de bu sevdasından vazgeçmiş değildir. Bugünlerde olup bitenlere de bu perspektiften bakmak gerekiyor.
Unutmayalım:
Plânların üstünde bir plân vardır.
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır…
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır.