Din dilde yaşar

04:008/06/2018, Cuma
G: 8/06/2018, Cuma
Hayrettin Karaman - Ramazan

Burada dili iki manasıyla kullanıyorum; biri bugünkü Türkçe’de de devam eden anlamıyla “dil, lisan”, diğeri Farsça’dan bize geçmiş olup Osmanlıca’da (bugün eski denilen ama eskimemesi gereken Türkçemizde) var olan “gönül” manasında.“Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz/ Dünyada gönül yâresine çâre bulunmaz” güftesinde yer alan “dil”, ikinci mısrada açıklanan gönül mânasındadır.Din hangi mânadaki “dil”de yaşar?Her iki mânadaki dilde yaşar.Bir kere dinin esası inançtır, imandır; iman da kafada ve

Burada dili iki manasıyla kullanıyorum; biri bugünkü Türkçe’de de devam eden anlamıyla “dil, lisan”, diğeri Farsça’dan bize geçmiş olup Osmanlıca’da (bugün eski denilen ama eskimemesi gereken Türkçemizde) var olan “gönül” manasında.



“Dil yâresini andıracak yâre bulunmaz/ Dünyada gönül yâresine çâre bulunmaz” güftesinde yer alan “dil”, ikinci mısrada açıklanan gönül mânasındadır.

Din hangi mânadaki “dil”de yaşar?

Her iki mânadaki dilde yaşar.

Bir kere dinin esası inançtır, imandır; iman da kafada ve gönülde olup biten bir şeydir. Bu sebeple inanç konusunu işleyen islamî kaynaklarda iman “kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve vücudun organlarıyla icra” şeklinde tarif edilir. Bu tarif tahlil edilirken de imanın özünün “kalbin tasdiki; yani onaylaması, benimsemesi” olduğunun altı çizilir, dil ile ikrarın “hangi inanca ait olduğunu açıklamanın” toplum ilişkilerinde gerekli olduğu, yapıp etmenin (amelin, inanca göre yaşamanın) da imanın gelişmesi, güçlenmesi, korunması için lazım olduğu ifade edilir.

Dini dile getirmenin, “başkalarına dinî aidiyeti açıklama”nın ötesinde bizzat dindar için de önemli hikmetleri vardır. Dinde çok önemli bir yer tutan ve amelin de önemli bir parçası olan “zikir” dinin dile getirilmesinin bir başka şeklidir. Ama benim burada üzerinde durmak istediğim husus daha başkadır.

Bir müminin doğumundan ölümüne kadar hemen bütün hayatında ya çevresindekiler ve/veya kendisi hep dinden, dince kutsal olan varlıklardan söz ederler, gönüldekine tercüman olarak dil ile de dua ederler, sayısız münasebetlerle dini anarlar, böylece “din dilde yaşar”, “yaşanan dile gelir”.

Mümin bir ailede çocuk dünyaya gelir “hayırlı ömürlü olsun, hayırlı halef (değerlerinizle yerinizi tutan) olsun, denir; hasta ziyaret edilir “Allah şifa versin, günahlarınıza keffaret olsun” denir; ölünün yakınlarına baş sağlığı dilenir, hepimizin Allah’a kavuşacağımız hatırlatılır ve ölü için dua edilir; yola çıkan “Allah’a ısmarladık” der, uğurlayan “selamet” diler; yolcu “yolculuk duasını okur”; istirahate çekilen dua eder; uyanan şükreder; sabahleyin işe başlayan besmele çeker (aslında her işe besmele ile başlanır); ilk alış-veriş yapıldığında “siftah senden bereket Allah’tan“ denir; bir müminle karşılaşan selam verir, karşısındaki de selam alır... Bu örnekleri alabildiğine çoğaltabiliriz; ulaşacağımız sonuç şudur: “Din dilde yaşar, yaşanan dile gelir.”

Sekülerleştirme, dinden uzaklaştırma politikası uygulayanların en önemli araçlarından biri dildir, ondan dini ve dine ait olanı ayıklamaktır. Bizim ülkemizde de yaşanan budur; giderek dil seküler hale gelmekte, din dilden uzaklaştırılmakta, yukarıda örneklerini verdiğim “zikirler”in yerini, bazıları anlamsız, çoğu yabancı kültürlere ait, tamamı dinden uzak ifadeler almaktadır.

Bu cereyanın etkisini azaltmak ve dini yaşama alanımızı daraltmak isteyenlere fırsat vermemek için “dinimizi dilimizden düşürmeme” sünnetine titizlikle riayet edelim.

#Dil
#Din