Sivil toplum ve zekât kurumu

04:0029/12/2024, Pazar
G: 29/12/2024, Pazar
Hayreddin Karaman

Önceki yazımı şöyle bitirmiştim: “Açlıktan bir yukarısı, ‘aç değil ama geçim sıkıntısı çekiyor’ olmaktır. Geçim sıkıntısı, insanın içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve kültürel şartlara göre sahip olması gereken asgarî eşya ve paraya sahip olamaması demektir. İşte bunu da temin etmek, âdil bir toplumun vazifesidir. Nasıl temin edecek? Çalıştıran mı verecek? Devlet mi verecek? Sivil toplum mu verecek? Kısa cevabım: Külfeti, vazifeyi üçü paylaşacaklar. Paylaştırmayı da devlet, kanunlarla yapacak.

Önceki yazımı şöyle bitirmiştim:

“Açlıktan bir yukarısı, ‘aç değil ama geçim sıkıntısı çekiyor’ olmaktır. Geçim sıkıntısı, insanın içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve kültürel şartlara göre sahip olması gereken asgarî eşya ve paraya sahip olamaması demektir.

İşte bunu da temin etmek, âdil bir toplumun vazifesidir. Nasıl temin edecek? Çalıştıran mı verecek? Devlet mi verecek? Sivil toplum mu verecek?

Kısa cevabım:

Külfeti, vazifeyi üçü paylaşacaklar. Paylaştırmayı da devlet, kanunlarla yapacak. Çalıştıran ve devletin yapacağını kanunla belirlemek mümkündür ve makuldür. Sivil toplumun yapacağına gelince: Bunu bir başka yazıda biraz daha genişçe ele almam gerekiyor.”

Sivil toplumun sosyal adaleti sağlamak için yapacağı başka şeyler de var, ama en önemlisi zekât kurumudur. Bu konuda, Afyon Kocatepe Üniversitesi’nden Doğan Öztürk, kapsamlı ve özgün bir tez yazmıştır. Tezinin sonuç bölümünü biraz kısaltarak sunacağım (Bu tez, tez zamanda basılmalıdır). Bu tezde teklif edilen sivil toplum, kurumsal zekât sistemi, yükümlünün elden zekât vermesinin sakıncalarından biri olan “alanın rahatsız olması” durumunu da ortadan kaldıracaktır; çünkü kurum, ihtiyaç sahiplerine maaş verir gibi ulaştıracaktır:

İslâmî finans, risk, kâr ve zarar paylaşımı ilkeleri üzerine inşa edilmiş, finansman ödemelerinde faiz barındırmayan bir yapıya sahiptir. Bu yapı İslâmî Sosyal Finans ve İslâmî Ticari Finans kurumundan oluşmaktadır. İslâmî Ticari Finansman, İslâmî ilkelere aykırı olmayan ve ticari faaliyetleri finanse etmek için kullanılan bir finans şeklidir. Esasen İslâmî değerlerle uyumlu işletmeler ve projelere yapılan yatırımlar aracılığıyla ekonomik kalkınma ve büyümeyi öne çıkarmayı amaçlayan bir finansman şeklidir. İslâmî ticari finansman sözleşmelerine Murâbaha, İcara, Müşâraka ve Mudârebe örnek olarak verilebilir.

İslâmî Sosyal Finans
ise sosyal adaleti, ekonomik ilerlemeyi ve çevresel sürdürülebilirliği teşvik etmeyi amaçlayan, dolayısıyla sosyal sorumluluk projelerine yatırım yapmak gibi finansın etik yönlerine de odaklanan bir finans şeklidir. İslâmî Sosyal Finans Vakıf, Zekât, Karz-ı Hasen, Mikrofinans, Melek Yatırımcılık, İslâmî Yatırım Fonları, Kitle Fonlaması, Girişimcilik ve Risk Sermayesi gibi kurumlar aracılığıyla sağladığı fon ile toplumsal veya bireysel refahı artırmayı amaçlamaktadır (Dirie, Alam ve Maamor 2023:3).

Günümüzde zekât, bazı ülkelerde kişinin kendi inisiyatifine bırakılmışken, bazı ülkelerde zorunlu, bazı ülkelerde ise gönüllülük esasına dayalı olarak toplanmaktadır. Bu ülkelerin büyük çoğunluğunda, devletin doğrudan ya da yönettiği STK’lar aracılığıyla dolaylı olarak zekât faaliyetlerini yönettiği görülmektedir. Devletin zekât sisteminde aktif olarak yer aldığı ülkelerde güven sorunu öne çıkmaktadır. Zira devlet siyasal bir organizasyonla yönetildiği için; devleti yöneten siyasi iktidarın karşısında muhalif bir kitlenin varlığı söz konusudur. Muhalif gruplar başta olmak üzere toplumun belli bir kesimi zekâtın hakkıyla toplanıp dağıtılmadığına inanmaktadır. Sonuç itibarıyla sebebi ne olursa olsun birçok kesim, devlet eliyle zekât toplayan kurumlara ya hiç güvenmemekte ya da çok az güvenmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde, zekâtın devlet eliyle yönetilmesinin toplumun tamamını kapsayamadığı aşikârdır.

Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı ve Kızılay gibi öne çıkan kurumların zekât toplaması şeklinde öneriler bulunmaktadır. Fakat devlet eliyle zekât toplayan ülkelerde olduğu gibi THK, Kızılay ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın zekât toplama veya organizasyonunu yapma arzusunun siyasi tartışmalardan ötürü başarılı olması zor gözükmektedir. Çünkü bu kurumlar, kendi iradelerinin dışında zaman zaman siyasi tartışmaların tam ortasında yer alabilmektedir. Bütün bu tecrübeler dikkate alındığında, devlet veya devletin yönlendirdiği bir STK üzerinden zekât toplama faaliyetinin başarılı olacağını söylemek oldukça güçtür. STK’lar aracılığıyla ama devletin denetlediği bir sistemin amaca daha iyi hizmet edebileceği aşikârdır.

Ülkemizde faaliyetlerini gösteren ve İslâmî Sosyal Finans’a çok büyük katkısı olan altısı dini grup olmak üzere on sekiz STK’nın zekât faaliyetlerine ilişkin yönetim kabiliyeti ve yöntemlerine ulaşmak amacıyla yapılan yüz yüze görüşme, internet sayfaları ve faaliyet raporları incelendiğinde… STK’ların zekât dağıtım politikası farklılıklar göstermektedir. Birçok STK, zekât başvurusunda bulunan ihtiyaç sahibini ön değerlendirmeye tabi tutup, bu aşamayı geçenler hakkında saha araştırması yapmakta ve müstahik olması uygun görülenlere zekât verilerek süreç tamamlanmaktadır. Fakat dini cemaat veya gruplarda durum biraz daha farklılık göstermektedir…

Zekât özelinde kamuya açıklanan her hangi bir raporlama olmayıp, sadece bazı STK’lar yıllık olağan toplantılarda üst düzey yöneticilerine konu hakkında detaylı bilgi vermektedir.

STK’ların tamamı resmi kuruluşlar tarafından mali olarak denetlenmektedir. Fakat bu denetimin dışında fıkhi ve idari bir denetim yok denecek kadar azdır. Özellikle dini grup veya bazı STK’ların üst yöneticileri ilahiyat ya da medrese eğitimi almış kişiler olduğu için onların talimatlarına göre hareket edilmektedir. Bu yüzden zekât faaliyetlerine yönelik, ayrıca bir fıkhi denetime gerek görülmemektedir. Bu durumda olmayan bazı STK’lar ise zekât dağıtım konusunda görevli olacak personele göreve başlamadan önce fıkhi eğitim vermektedir. STK’ların tamamı göz önüne alındığında mali denetimin dışında bağımsız bir birim tarafından fıkhi ve idari denetimin yapıldığını söylemek pek mümkün değildir.

Öneri: Devletten bağımsız Zekât Kurumları tarafından zekâtın toplanıp dağıtılması ve özerk bir kurum (Zekât Gözetim Merkezi) tarafından Kurumsal Zekât Sisteminin düzenlenip denetlenmesi ile bu sorunun çözüleceği düşünülmektedir...

Türkiye’de zekâtın kurumsallaşabilmesi amacıyla incelenen ülkeler ve Türkiye’nin kendi iç dinamikleri göz önüne alındığında devletin doğrudan sistemde yer almadığı ve devlete bağlı olmayan Zekât Kurumları tarafından zekâtın toplanıp dağıtıldığı, ancak her faaliyeti mali, idari ve fıkhi olarak Zekât Gözetim Merkezi tarafından denetlenen ve bütün ayrıntıları raporlanan şeffaf, denetlenebilir ve hesap verebilir bir sistemin ihdas edilmesinin daha uygun olacağı düşünülmektedir.

Sonuç olarak Türkiye’de Müslümanlar, gönüllülük esasına dayalı olarak istedikleri Zekât Kurumları aracılığıyla şeffaf ve hesap verilebilir bir sistem üzerinden gerçek ihtiyaç sahiplerine zekâtlarını ulaştırabilme imkânı bulabilecektir. Bu yönüyle
Kurumsal Zekât Sistemi
sadece Türkiye için değil, diğer İslâm ülkeleri için de örnek olabilecektir.
#sivil toplum
#zekat
#Hayreddin Karaman