Şehid Âtıf Efendi’nin türbesini ziyaret

04:0017/11/2024, Pazar
G: 17/11/2024, Pazar
Hayreddin Karaman

Nasıl bir insanının türbesini ziyaret ettim? Âtıf Hoca ile görüşen Japonya büyükelçisi Baron Uşida’nın tespiti şöyle: “Sizin gibi birkaç hoca daha olsaydı, İslâmiyet bütün Doğu’yu bu arada Japonya’yı da fethederdi.” Dünyaca meşhur bir İtalyan müsteşriki de Şeyhülislâmlık kapısına başvurarak bazı suallerine cevap istiyor. Onu Âtıf Hoca’ya gönderiyorlar. Âtıf Hoca ile saatlerce görüşüp ilmine hayran kalan müsteşrikin intibâı şöyledir: “Ben Arap ve Hint illerini gezdim ve birçok din âlimi ile görüştüm.

Nasıl bir insanının türbesini ziyaret ettim?

Âtıf Hoca ile görüşen Japonya büyükelçisi Baron Uşida’nın tespiti şöyle:

“Sizin gibi birkaç hoca daha olsaydı, İslâmiyet bütün Doğu’yu bu arada Japonya’yı da fethederdi.”

Dünyaca meşhur bir İtalyan müsteşriki de Şeyhülislâmlık kapısına başvurarak bazı suallerine cevap istiyor. Onu Âtıf Hoca’ya gönderiyorlar. Âtıf Hoca ile saatlerce görüşüp ilmine hayran kalan müsteşrikin intibâı şöyledir:

“Ben Arap ve Hint illerini gezdim ve birçok din âlimi ile görüştüm. Hiçbiri beni sizin kadar doyuramadı. Yıllardır fikrimi tırmalayan en karışık ve girift meseleleri siz çözdünüz. Her tarafa yayılan şöhretinizin ne kadar haklı olduğunu şimdi anlıyorum.”

19 Şubat 1919’da Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi başkanlığında kurulan ve bir ilim derneği olan Cemiyyet-i Müderrisîn’in ikinci başkanlığına getirildi. Bu cemiyet, 24 Kasım 1919’da icra ettiği genel kurulunda adını Teâlî-i İslâm Cemiyetine çevirdi. Başkanı da Âtıf Hoca oldu.

Teâlî-i İslâm Cemiyeti, İstanbul’da ve Anadolu’da pek çok şube açmış, ücretsiz olarak dağıttığı yüz binlerce kitap ile köylü çocuklarının bilgilen-dirilmesinde büyük hizmetlerde bulunmuştu. Yine Cemiyet, İzmir’in Yunanlılarca işgalinde ilk protesto sesini yükseltmiştir. Âtıf Hoca, bu cemiyet namına “Küçük İlm-i Hâl” kitabı ile “İslâm Yolu” adlı bir de tarih kitabı hazırlamış ve bunları bastırarak dağıtmıştır.

Millî Mücadele aleyhinde kaleme alınan ve Yunan uçakları ile Anadolu’ya atılan bir bildiriye arkadaşlarının baskısına rağmen imza atmamış hatta onlara muhalefet ederek yaptıkları yanlış konusunda onları ikaz etmiştir. İstiklâl Harbini alenen destekleyen Âtıf Hoca, bu cihada kalemi ile katılarak milletine ve vatanına olan sadakatini ve hizmetlerini hakkı ile yerine getirmiştir.

1923 yılında yayınladığı, Tesettür-i Şer’î ve 1924’te kitaplaştırdığı, “Din-i İslâm’da Men-i Müskîrât” adlı eserleri ile Âtıf Efendi Kütüphanesi Neşriyatından adıyla yeni bir serinin neşrine başlayan Hoca, bir taraftan ailesinin rızkını temin etmek maksadıyla kitapçılığa, diğer taraftan yeni şekillenmeye başlayan genç Cumhuriyet’e ve insanına ilmî ve İslâmî bir hizmet yapmaya girişti. Kitaplarını önce mutlaka Maarif Vekâleti’ne gönderiyor, -izin için- sonra da oradan alınan ruhsat ile basımı ve dağıtımıyla meşgul oluyordu.

İlk iki kitabının gördüğü alakadan hoşnut olan Âtıf Hoca, dizinin üçüncü kitabı olan Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı eserini Maarif Vekâleti’nden ruhsat alarak 12 Temmuz 1924 tarihinde yayınladı. Dostlarına on yıl içerisinde elli kitap yayınlamak azminde olduğunu söylüyordu.

Fakat Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı eseri, basımından 18 ay sonra Bakanlar Kurulu kararı ile toplatıldı, henüz dağıtılmamış 1600 nüshaya da el konuldu ve neticesi idama giden sıkı bir takibat dönemi başladı.

Hoca, Galata limanından bir kömür gemisi ile elleri kelepçeli olarak Giresun’a gönderilir. Burada İstiklâl Mahkemesinin gördüğü bir Şapka davası vardır. Zanlılar bölgenin insanı olmakla birlikte Hoca’nın da İstanbul’dan tutuklanarak buraya getirilmesi ortada büyük bir yanlışlık olduğunun en açık işaretidir. 16-18 Aralık 1925’te Hoca mahkemenin huzuruna çıkar, yargılanır. Suçsuzluğu ve masumluğu ortadadır ve bu mahkemeden beraat eder. Hoca, Mahkeme Heyetinin de bulunduğu Akdeniz adlı yolcu gemisinin ambarında -beraat ettiği halde-yine elleri kelepçeli olarak İstanbul’a getirilir.

İstanbul’a 21 Aralık günü ulaşırlar. Suçsuzluğu İstiklâl Mahkemesi kararı ile kesinleşen Hoca’nın evine dönmesi, ailesine kavuşması gerekirken o, tekrar Polis Müdürlüğüne götürülerek burada bir hücreye atılır.

24 Aralık günü bu hücreden yeni bir yolculuğa çıkarılır. Bu kez, artık dönüşü olmayan bir yola girilmiştir; 26 sanıkla birlikte trenle Ankara’ya gönderilir. Yine Şapka kanununa muhalefet vardır ve baş suçlu “Frenk Mukallitliği ve Şapka” risalesinin müellifi Âtıf Hoca’dır.

Duruşmaların birinden önce Tahirül-Mevlevî Âtıf Hoca ile bir parça konuşma imkânı bulur. Hoca, “Tealî-i İslâm Cemiye-ti’nin Anadolu’ya -İstiklâl Harbi aleyhinde- hiçbir beyanname göndermemiş olduğuna dair Vakit gazetesi ile yapılan ilanın para kesesinde gizlediği kesitini mahkemeye gösterdiğini, beyanname cürmünden cemiyetin beri olduğuna dair heyete kanaat geldiğini, Şapka risalesini kanunun neşrinden bir buçuk sene evvel tab’ ettirmiş olduğunu, ikinci bir defa basılmak şöyle dursun, ilk baskısının tamamı ile satılmadığını ispat ettiğini” söyler.

Yıllardır bazı çevreler Atıf Hoca’nın, Batı’yı taklit ve şapka konulu eseri bahane edilerek idam edildiğini kabul etmeyip onun vatan hıyaneti yüzünden cezalandırıldığını ileri sürüyorlar. Onlara göre Hoca Teâlî-i İslâm Cemiyeti’nin başkanı olduğu gibi, İngiliz mandacılığını savunan İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin de üyesidir. Fahrettin Öztoprak, Gerçeklerin Işığında İskilipli Âtıf Efendi başlıklı çalışmasında “tarafsız bir gözle, kaynaklara, belgelere, mahkeme zabıtlarına ve 1-3 Şubat 1926 arası savcının iddianamesine ve mahkemenin gerekçeli kararına dayanarak ortaya koyduğu tespitlerle bu ithamların asılsız ve iftira olduğunu ortaya koymuştur.

#Atıf Hoca
#türbe
#Hayreddin Karaman