Hem işçi hem de işveren akıllı, adil, vicdanlı, merhametli olsalardı ücretin, bu ikili tarafından serbest pazarlık ile belirlenmesi en uygun yol olurdu; çünkü her işe, zamana, coğrafyaya, genel ve özel ekonomik duruma… göre âdil ücretin farklı olması gerekirdi.
Niçin devlet ücreti belirlemeye mecbur olmuş?
Çünkü:
Ya işverenin hâkim olduğu durumlarda adil ve vicdanlı olmayan işverenler işçinin hakkı olan ücreti vermemiş, onun ihtiyacını (işe muhtaç olmasını) istismar ederek hakkını değil, en azını verip çalıştırma yolunu seçmişlerdir veya işçilerin bir şekilde (mesela sendikalaşarak, demokratik baskı yollarını kullanarak) duruma hâkim olduğu zaman ve zeminlerde işçiler, hak ettiklerinden daha fazlasını, çalıştığı işin devamını mümkün kılmayacak miktarda ücreti talep etmişlerdir.
Devlet, (işçi temsilcilikleriyle pazarlık yaparak belirlediği asgari ücretten daha fazlasını veren işvereni sınırlamamıştır, özel durumuna göre ve rızası ile istediği kadar ücret vermesini serbest bırakmıştır; ama bunu yapan veya yapabilen işverenler devede kulak kabilinden azdır.
Bu durumda problem, bir tarafta maaş, diğer tarafta ücret, çalışanın geçimine yetmediği ve sıkıntıya düşürdüğü zaman ortaya çıkıyor.
Şöyle bir parantez açalım:
Diyoruz ki;
Nesilleri korumak için aileye, ailenin okul olabilmesi için evde kalan, iyi yetişmiş anneye ihtiyaç var.
Kadın, geçim sıkıntısı dışındaki makul ve meşru sebeplerle de görev alır veya çalışır; bu başka bir konu.
Geçim sıkıntısı yüzünden çalışmaya mecbur olan kadın burada benim bahse konu ettiğim kadındır.
Evet, bir yandan böyle diyor, öte yandan yalnızca erkeğin çalışması ve elde ettiği gelir ile geçim mümkün olmadığı veya sıkıntılı olduğu halde bu derde (duruma) çare aramıyorsak çelişki içindeyiz demektir.
Bir yandan adaletten, kardeşlikten, merhametten söz ediyor, diğer yandan geçim sıkıntısına sebep olsa bile -dengeleri bozmadan daha fazlasını vermek mümkün olduğu halde- ücretin en azını veriyorsak yine çelişki içindeyiz demektir.
“Komşusu aç iken tok yatmak yok”, âmennâ.
Ama açlık kavramını doğru tarif etmek de şarttır.
Elbette kelimenin sözlük anlamıyla aç varsa onunla ekmeğini bile paylaşmak Müslümanın, Müslüman değilse vicdan ve merhamet sahibinin yapacağı şeydir, bunda şüphe yok, tartışma da olamaz.
Açlıktan bir yukarısı, “aç değil ama geçim sıkıntısı çekiyor” olmaktır. Geçim sıkıntısı, insanın içinde bulunduğu ekonomik, sosyal ve kültürel şartlara göre sahip olması gereken asgarî eşya ve paraya sahip olamaması demektir.
İşte bunu da temin etmek, âdil bir toplumun vazifesidir.
-Nasıl temin edecek?
-Çalıştıran mı verecek?
-Devlet mi verecek?
-Sivil toplum mu verecek?
Kısa cevabım:
Külfeti, vazifeyi üçü paylaşacaklar.
Paylaştırmayı da devlet, kanunlarla yapacak.
Çalıştıran ve devletin yapacağını kanunla belirlemek mümkündür ve makuldür.
Sivil toplumun yapacağına gelince:
Bunu bir başka yazıda biraz daha genişçe ele almam gerekiyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.