Herkes sorumlu

04:0024/11/2024, Pazar
G: 24/11/2024, Pazar
Hayreddin Karaman

Yazar, çizer, konuşur kişiler bir zamandan beri içine düşmüş bulunduğumuz ahlâkî durumu biraz da abartarak tasvir ediyor, suçlu olarak mevcut yönetimi buluyor, üstelik ıslahı da ondan bekliyorlar. Bu tespit, teşhis ve tedavi teklifinin isabetli olmadığını düşünüyorum. Din ve buna bağlı olarak ahlâk hayatımızda bir erozyonun olduğu apaçık ortada, lakin bu yeni değil, çağdaş uygarlık diye Batı’yı taklide karar verildiği tarihten bu yana cebrî yöneticiler, insanımızı topal kargaya çevirdiler. Derler

Yazar, çizer, konuşur kişiler bir zamandan beri içine düşmüş bulunduğumuz ahlâkî durumu biraz da abartarak tasvir ediyor, suçlu olarak mevcut yönetimi buluyor, üstelik ıslahı da ondan bekliyorlar.

Bu tespit, teşhis ve tedavi teklifinin isabetli olmadığını düşünüyorum.

Din ve buna bağlı olarak ahlâk hayatımızda bir erozyonun olduğu apaçık ortada, lakin bu yeni değil, çağdaş uygarlık diye Batı’yı taklide karar verildiği tarihten bu yana cebrî yöneticiler, insanımızı topal kargaya çevirdiler.

Derler ki, karganın da kendine mahsus bir yürüyüşü varmış, bir gün kekliğin sekişini görmüş, hoşuna gitmiş ve onu taklit ederek yürümeye çalışmış, epeyce uğraştıktan sonra onun gibi olamayacağını anlayıp kendi yürüyüşüne dönmek istemiş, bir de ne görsün, onu da unutmuş, yapamıyor, işte bu yüzden topallayarak yürür olmuş.

Aslında bu hikâyedeki keklik biziz, bizim medeniyetimiz, ahlâkımız, değerlerimiz; topal karga da Batı uygarlığı olmalıdır. Birilerinin keklik sekişi hoşlarına gitmiyor, kargaya imreniyorlar, bütün keklikleri onun gibi yürümeye zorluyorlar; bu değiştirme operasyonu fıtrata aykırı olduğu için halk örseleniyor, ne Batılı olabiliyor -ki, buna şükretmeliyiz- ne de kendisi olabiliyor ki, bunu ıslah etmeye çalışmalıyız.

İçinde bulunduğunuz dînî ve ahlâkî durumun elbette birden fazla sebebi vardır, ama bunları görmeyip, sorumluluğu belki de siyasi bir saikle bir yerlere atmanın gerçeklik ve adaletle alakası yoktur.

Her şeye rağmen halkımız direndi, dehşet atmosferinde sindi, ama değişmez duygularını içine gömdü, günü gelince oyunu kullanarak kendini meşru ve makul olmayan bir değişime tabi tutanları iktidardan indirdi, kendine dönmek için fırsat vereceğine inandığı iktidarlara hayat verdi.

İşte bu noktadan sonra değerlere dönüş ile değerlere karşı direniş arasında mücadele su yüzüne çıkarak devam etti.

Bir taraf zinde güçleri kullanarak demokrasi ve insan haklarını çiğneme pahasına halkın toparlanmasını engellemeye çalışıyor, halk ise ilk fırsatta zinde güçleri yuvalarına gönderip müspet yolda ilerlemeye çalışıyordu. Bu haklı direnişin asıl saiki dindarlıktı, imandı, cebir ve zulmün sebep olduğu birikmiş duygu idi…

İletişimdeki baş döndürücü gelişme, dünyanın neredeyse bir köy, bir mahalle haline gelmiş olması, köyümüze, mahallemize bu defa, silahla değil, evlerimizin içine kadar giren teknoloji deccalları ile giren öteki, din ve ahlâk hayatımızı olumsuz etkiledi ve etkiliyor.

Eğitilmemiş nefis insanı kötüye çeker. Aydınlar, sanâtkârlar, yazarlar, çizerler, bilim ve teknoloji adamları değerlerimizi koruyacak yerde ters esen rüzgârın gidişine kendilerini bıraktılar.

Müspet gidişe alan açmak isteyen iktidarlar, din ve ahlak eğitim ve öğretimi için açılmış okullar, uygulamacı kurumlar, değerlere bağlı sivil toplum kuruluşları şimdilik pek etkili olamıyor; çünkü mikrop güçlü, direnç zayıf bulunuyor.

İşte şimdi bu direnci güçlendirme cihadının zamanıdır.

Başta aileler olmak üzere sivil toplum faaliyetleri, iktidarın kendilerine açtığı alanı ve etkili araçları iyi kullanarak bunu yapmak durumundadırlar.

Bunu yapmayan her fert, her kurum, her kuruluş sorumludur.

Acı bir örnekle şimdilik bu bahse ara vereyim:

İktidar, T.C.’nin okullarına Kur’an-ı Kerim, Peygamberinizin Hayatı ve İslâm Bilgisi dersleri koyuyor. Laiklik icabı seçmeli olan bu dersleri, geçici dünya hayatında adına istikbal veya başarı denen amaçları engelliyor diye ebedî hayat için (din ve ahlâk eğitimi, asla dönüş için gerekli olduğu halde) seçmeyenler sorumlu değil mi?

Bu dersleri okutan öğretmenlerdeki bilinç, iman, aşk, düşünce, gayret zaafı sorumlu değil mi?

Bu öğretmenleri yetiştiren kurumlar sorumlu değil mi?

İslâm diye halka, akıl, bilim, sahih İslâm ile bağdaşmayan bid’at ve hurafeleri pompalayan sözde hocalar sorumlu değil mi…?

Ama ümitsizlik mümine yakışmaz; hak gelir bâtıl sıvışıp gider, iyi olan az, kötü olan çoğu yenebilir, maddi savunmada kat edilen mesafe, manevi savunma ve inşada da kat edilerek modern deccallar alt edilebilir.

Ha gayret! Aziz Müslümanlar, ha gayret!

#toplum
#kültür
#Hayreddin Karaman