Otuz yıl kadar önce (1995) üç arkadaşımla, İslam İlimleri Fakültesi’nin daveti üzerine Filistin ve İsrail’e gitmiştik. Dönünce Siyonistlerin “mel’un” hedefleri konusunda şunu yazmıştım: “Arz-ı Mev’ud özlemi Yahudiler’de bütün canlılığı ile yaşıyor. Bunu Yahudi mekteplerinde ders kitaplarında, sofu Yahudiler’in hareketlerinde, tavırlarında, ondan sonra haham yetiştirmek üzere gözden ırak ama aynı zamanda mükemmel okullarda görmek mümkün. Ayrıca turistlik bölgelerde, eski Kudüs’te, bizim Kanuni’nin
Otuz yıl kadar önce (1995) üç arkadaşımla, İslam İlimleri Fakültesi’nin daveti üzerine Filistin ve İsrail’e gitmiştik. Dönünce Siyonistlerin “mel’un” hedefleri konusunda şunu yazmıştım:
“Arz-ı Mev’ud özlemi Yahudiler’de bütün canlılığı ile yaşıyor. Bunu Yahudi mekteplerinde ders kitaplarında, sofu Yahudiler’in hareketlerinde, tavırlarında, ondan sonra haham yetiştirmek üzere gözden ırak ama aynı zamanda mükemmel okullarda görmek mümkün. Ayrıca turistlik bölgelerde, eski Kudüs’te, bizim Kanuni’nin yaptırdığı kale ve mescitte –ki o mescit şimdi müze haline getirilmiş- o müzenin içerisinde yapılan sinevizyon gibi gösterilerde yaptıkları beyin yıkama çalışmalarında açıkça görülmektedir. Orada, devamlı İsrail’in tarihi, Filistin, Osmanlı dönemi, daha önceki dönem, Osmanlı-İsrail arası dönem, sonra İsrail dönemi belli bir bakış açısıyla anlatılıyor. Bunların anlatım tarzı, bayrakların indiriliş kaldırılışları, hep o fikri yansıtıyor. Sonra bu Kanuni mescidinde yanında resim çektirdiğim bir levhada açıkça hem İngilizce hem Arapça olarak “Fırat’tan Mısır’a kadar İsrail” yazısını yazmalarında, açıkça bunu görürsünüz...”
Aradan otuz yıl geçti, Siyonistler, ABD ve Avrupa’nın desteği ile mel’un hedeflerine doğru ilerlemeye devam ediyorlar. Son aşamada ise kendilerinin iddia ettikleri Nazi zulmünü gölgede bırakan bir soykırımına başlamış bulunuyorlar.
Türkiye herhalde elinden geleni yaparak bu zulmü ve mel’un gidişi engellemeye çalışıyor, lakin etkili olup sonuç almak için bu gayretler yetmiyor, ya İslam dünyası birleşecek, Çin ve Rusya ile de işbirliği yapacak veya Türkiye nükleer başlıklı füzelere ve silahlara sahip olarak sınıf atlayacak.
Türkiye’de konvansiyonel yeni silahları da içeren savunma sanayiinde önemli adımların atıldığını biliyor ve seviniyoruz.
Dünyada beş ülke, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması uyarınca “nükleer silahlı devlet” olarak kabul edilmektedir: ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa, Çin.
Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore ve İsrail de nükleer başlıklı füzelere sahip oldukları bilinen ülkelerdir.
Garip olanı şu:
Antlaşmaya göre ya bütün ülkelere bir şekilde kontrollü nükleer silah edinme imkanı tanınmalı veya beşinde, dokuzunda da olmamalı iken niçin beşinde antlaşmaya dayalı oluyor, dördünde olduğu biliniyor (göz yumuluyor) da diğer ülkelerde yasaklanıyor, niçin!?
Bence sebep şudur:
Hain, hıyanetinin karşılığını göreceğinden korkar; bu iri devletler sömürgeci, pozisyonlarını güç ile koruyorlar, sömürdükleri ülkeler nükleer silaha sahip olurlarsa zulümlerine devam edemezler.
Ben bir asker değilim, ama yazdıklarımı teyit eden bir asker konuşmasını iktibas ederek yazımı bitireceğim:
“Eğer S-400 problemini bitirme konusunda uzlaşırsak, eminim yeni talepler olacaktır. İran’la anlaşma yapma, eğer buna ‘evet’ dersek sonrasında ‘tamam, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kuracağız, buna muhalif olma’. Eğer buna ‘hayır’ derseniz, size ‘Kıbrıs’ta gaz ya da petrol arama hakkınız yok’ diyeceklerdir. Yani problem bana göre S-400 ya da F-35’lerin Türkiye’ye verilmemesi değil. Amerika Türkiye’nin bağımsız dış politikasından memnun değil ve Türkiye’nin bölgesel bir güç olmasını istemiyor’’.
Amerika’nın, S-400’lerin Türkiye’ye konuşlanması halinde F-35’lerle ilgili gizli bilgilerin açığa çıkacağı iddiasına da katılmayan komutan, bu uçakların özelliklerinin Rusya, Çin ya da teknoloji casusluğunu kullananlar tarafından bilindiğini söylüyor.
Ve devam ediyor:
‘’Türkiye’nin F-35 projesinden dışlanması 10 yıl önce dış ilişkiler komisyonunda tartışıldı. Çünkü Türkiye F-35’leri alırsa bu Ortadoğu’daki dengeleri değiştirecekti. İsrail hava üstünlüğünü kaybedecekti. Amerika ve Batı için Ortadoğu’da iki önemli konu var. Biri İsrail’in diğeri de enerji kaynaklarının güvenliği. Ortadoğu’da İsrail’e dost ülke yok. Bir tane yaratabilirler. Bağımsız bir Kürt devleti. Bu yeterli mi hayır, düşmanlarını da elemeniz gerekiyor… Suriye ve Irak’tan sonra sırada Türkiye var. Bunu tüm kalbimle söylüyorum. Bunu söylerken de çok üzgünüm. Ama doğru olan bu. Eğer Amerika sizi düşman olarak görüyorsa asker olarak kendimi savunmalıyım. Amerika’ya karşı da kendimi Amerikan silahıyla savunacağımı bekleyemezsiniz. Eğer Amerika’dan bir şey alırsanız, bunun kaynak kodlarını alamıyorsunuz. Amerika gizli tutuyor. Yani eğer kullanmanızı istemiyorsa sahip olduğunuz her silahı kilitleyebilir’’.
Çare:
Tam bağımsız ve düşmanı caydıracak kadar güçlü bir Türkiye.
Geçici olarak da etkili ve yaygın boykot.