Bu yıl bolca konuştuğumuz küresel risklerin başını çeken ticari tansiyon, etkilerini enikonu göstermeye başlıyor. Bu bağlamda örneğin; ABD’nin ilgili girişimlerinin Çin ekonomisinin bünyesine zarar verdiği, artık Pekin tarafından da kabul ediliyor. Geçtiğimiz günlerde yetkililerden, ticaret savaşının bazı bölgeleri ve firmaları vurduğuna ancak devletin bu etkileri minimize etme kararlılığına dair söylemler işittik. Veriler özellikle yılın ikinci yarısı itibariyle Çin’de ekonomik büyümenin yavaşlaması
Bu yıl bolca konuştuğumuz küresel risklerin başını çeken ticari tansiyon, etkilerini enikonu göstermeye başlıyor. Bu bağlamda örneğin; ABD’nin ilgili girişimlerinin Çin ekonomisinin bünyesine zarar verdiği, artık Pekin tarafından da kabul ediliyor. Geçtiğimiz günlerde yetkililerden, ticaret savaşının bazı bölgeleri ve firmaları vurduğuna ancak devletin bu etkileri minimize etme kararlılığına dair söylemler işittik. Veriler özellikle yılın ikinci yarısı itibariyle Çin’de ekonomik büyümenin yavaşlaması durumuna dikkat çekerken, yaptırımların da burada inkâr edilemez bir rolü var. Açıklanan son PMI’daki düşüş, üretim ve ihracat siparişlerindeki zayıflamaya işaret ediyor. Gelişmeleri yakından takip eden piyasalarda da, Çin varlıklarına dair bir hareketlilik yaşanıyor.
Çin hükümetinin ise, ekonomiyi yolunda götürmek amacıyla son günlerde giderek destekleyici bir yaklaşım içine girdiği gözleniyor. Bu bağlamda daha proaktif bir maliye politikasının izleneceği ifade edilirken, Çin Merkez Bankası’nın Pazar günü açıkladığı gevşetici zorunlu karşılık kararı da aynı istikamete hizmet ediyor. Dolayısıyla zorluluk derecesi artmış ekonomik ortamı yatıştırmak adına, Pekin yönetimi kolları sıvamış durumda… İlgili aksiyonların etkinlik derecesi ya da sürdürülebilirliği konusundaki sorular akıllara takılsa da, neticede Çin ABD’nin üstüne üstüne geldiği bu dönemi en az hasarla atlatmak zorunda.
Öte yandan ABD-Çin gerginliği, sadece ticari güzergahta değil, jeopolitik sularda da yükseliyor. Zira zaman zaman burada değindiğim Güney Çin Denizi’ndeki polemik, iki ülkeyi tehlikeli sularda burun buruna getirmeyi sürdürüyor.
Küresel taşımacılığın önemli güzergahlarından olmakla kalmayıp derinlerinde ciddi bir enerji potansiyeli de barındıran Güney Çin Denizi’nin kıymeti malum. Çin’in hak iddia ettiği ve fakat bölgesel anlaşmazlığa konu olan bu çalkantılı sularda, ABD de müttefiklerinin güvenliği isimli çalışma uyarınca kol geziyor.
Bu seyirlerin ABD ve Çin donanmalarını karşı karşıya getirmesi ise haliyle kaçınılmaz olurken, geçtiğimiz hafta meydana gelen olay suları iyice kızıştırmışa benziyor. Çin’e göre ABD’nin denizinde gezinmesi bölgesel risk ve istikrarsızlığı doğuran esas mesele ancak karşı taraf bu şekilde düşünmüyor. Zira yaşanan son olayın hemen ardından ABD Başkan Yardımcısı Pence’in gerçekleştirdiği konuşma da, hem ekonomiye hem jeopolitiğe yaptığı sert vurgularla dikkat çekmiş bulunuyor.
Bu noktada Pence’in çizdiği söz konusu çerçeveyi temel alacak olursak, DC Pekin’i ekonomiden Tayvan’a, denizlerden siber saldırılara kadar açılan geniş bir yelpazede eleştiri yağmuruna tutuyor. Ve bu suçlamalara entegre bir şekilde, rakibini ABD seçimlerine karışmakla itham ediyor.
Doğrusu Başkan Trump’ın son dönem ifadeleri de hesaba katıldığında, Çin’e dair tüm ilgili mesajların, seçim öncesinde içeriye yönelik bir hizmet arz ettiğine şüphe yok. Bununla birlikte yükselen söylemler, Trans-Pasifik gerginliğin ABD tarafınca kararlılıkla sürdürüleceğine de işaret ediyor. Dünya ekonomisinin tepesindeki iki isim arasında giderek gerilen ipler, küresel riskleri de pekâlâ pekiştiriyor.