Ticaret kızışırken

04:0029/06/2018, Cuma
G: 29/06/2018, Cuma
Hatice Karahan

Ocak sonunda bu köşede “ticaret atışmalarını” gündeme getirirken de, Mart ayında “ramak kala” derken de, “savaş” tanımına henüz varılmadığı düşüncesinden hareket etmekteydim. Son dönemde dünyayı enikonu geren “ticaret savaşı” mefhumunun içine, o günlerden bugünlere giderek daldığımız ise bir gerçek.Bu bağlamda bir kere ilgili süreçte, ticari anlaşmazlıkların Dünya Ticaret Örgütü nezdinde çözülmeye çalışıldığı aklıselim yöntemler safhası malum pek rağbet görmedi. Doğrusu ABD’nin buna niyeti de yoktu.

Ocak sonunda bu köşede “ticaret atışmalarını” gündeme getirirken de, Mart ayında “ramak kala” derken de, “savaş” tanımına henüz varılmadığı düşüncesinden hareket etmekteydim. Son dönemde dünyayı enikonu geren “ticaret savaşı” mefhumunun içine, o günlerden bugünlere giderek daldığımız ise bir gerçek.



Bu bağlamda bir kere ilgili süreçte, ticari anlaşmazlıkların Dünya Ticaret Örgütü nezdinde çözülmeye çalışıldığı aklıselim yöntemler safhası malum pek rağbet görmedi. Doğrusu ABD’nin buna niyeti de yoktu. Sonra ilk cereyan eden olaylarda Washington’ın ortaya attığı “ulusal güvenlik nedeniyle korumacı eğilime hak” hikâyesi de, sonraki aksiyonlarla hikâye niteliğini pekiştirdi. Ve müzakerelerle kavgayı söndürme umutları da, ölmese de büyük oranda boşa çıktı.

Öyle ya, Kuzey Kore ile ABD’nin masaya oturmasında kritik rol oynayan Çin’in söz konusu önemi bile, Washington’ın Pekin’e gümrük duvarı örme niyetini örseleyemedi. Dolayısıyla Trump yönetiminin benimsediği korumacı tutumdan halen geri adım atmayı düşünmediği şu ortamda, ticaret savaşı öyküsü kızışmak için son günlerini sayıyor. Gelinen bu gergin noktada çok taraflı ticaret sistemi kuralsız bir deprem geçirirken, olayı çıkış noktası olan ABD’den alıp iki ana cepheye yayacak olursak Avrupa ve Çin’in Trump kararlarına verdiği uygulamalı tepkiler savaşın derecesinin belirleyicisi olacak.

Zira alüminyum ve çelikten sonra Avrupa’nın otomobillerinden de rahatsız olduğunu açıklayan ABD Başkanı, bahsettiği yeni vergiyle Brüksel’in de, Berlin’in de, Paris’in de şiddetli cevaplarıyla karşılaşmış durumda… “Madem kurallar tanınmıyor, biz de tanımaz ve karşılık veririz” babında açıklamaların geldiği Avrupa cephesi, yolundan dönecek bir görüntü hiç mi hiç çizmiyor. Hatta metal yaptırımı vakasında açıkça gösterilen ilgili AB kararlılığının motosiklet üretiminde Avrupa’ya kaçış gibi gelişmelere yol açması da, olayı kızıştıran ve fakat benzerlerinin beklenmesi doğal olan bir durum. Neticede ticaret savaşı ilerlerse, firmalar Atlantik’in iki yakası arasında maliyetli ticaret yerine karşılıklı yatırımları tercih edebilecek.

Olayın Pasifik kanadında ise, malum hem ticaret hem teknolojik yatırım tartışmaları dönüyor. ABD’nin teknolojik üstünlüğünü Çin’e kaptırmamak amacıyla geçtiğimiz aylarda gündeme soktuğu yatırım kısıtlayıcı yaklaşım dün bir adım geri atarak iyimserliği gömüldüğü yerden bir parça çıkarsa da, ithalat tarafında da vakit daralıyor. Nitekim 6 Temmuz itibariyle 34 milyar dolarlık Çin ithalatının %25 oranında bir gümrüğe çarpması beklenirken, Pekin’in buna hızla ve misliyle karşılık vereceği biliniyor. Ve bu gerçekleştiği takdirde ABD, işi ikinci aşamaya taşıyıp 200 milyar dolarlık Çin malına %10 vergi getirmekle tehdit ediyor. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde zincirleme bir misilleme hikâyesinin kızıştığını görmemiz mümkün.

Ve kimsenin ayağının geri gitmediği bir ortamda, işin ne kadar ileri gidebileceğini ve nette ne tür zararlara sebep olabileceğini tahmin etmek doğrusu mümkün değil. Bununla birlikte, söz konusu ticaret savaşlarının küresel ekonominin bugün karşı karşıya olduğu en büyük risklerden biri olduğu ise artık çok açık ve net… Kaldı ki ilgili aktörler, sadece ABD, AB ve Çin ile sınırlı değil.

Elbette bu noktada, pazar büyüklüğü, ürün bağımlılığı ve alternatif pazar imkânları gibi kritik faktörlerin de, savaşın nereye gidebileceğini taraflara ve tüm dünyaya yaşayarak göstereceğini eklemek gerek.

#ABd
#Kore
#Ticaret