Hatırla

04:0022/06/2018, Cuma
G: 22/06/2018, Cuma
Hatice Karahan

Zamane gençleri bilmez, bilemez.Tarihin çok uzak olmayan bir zamanında dünyanın incisi İstanbul’da, çocukluğumuz Haliç’ten asla geçmek istemezdi. Yeditepe’yi çöp dağlarına çeviren SHP yönetimi, güzelim şehri çileli bir susuzlukla adeta imtihan ederdi. Ne yazık…Hayal meyal değil, çok net hatırlarız. Koskoca İstanbul Belediyesi çalışanlarına haklarını ödeyecek yöneticiliği gösteremez, grevler bitmek bilmez, halk hizmetten ümidini keserdi. Ve bu çirkin manzaralar, elbet sadece İstanbul’da değil, memleketin

Zamane gençleri bilmez, bilemez.

Tarihin çok uzak olmayan bir zamanında dünyanın incisi İstanbul’da, çocukluğumuz Haliç’ten asla geçmek istemezdi. Yeditepe’yi çöp dağlarına çeviren SHP yönetimi, güzelim şehri çileli bir susuzlukla adeta imtihan ederdi. Ne yazık…


Hayal meyal değil, çok net hatırlarız. Koskoca İstanbul Belediyesi çalışanlarına haklarını ödeyecek yöneticiliği gösteremez, grevler bitmek bilmez, halk hizmetten ümidini keserdi. Ve bu çirkin manzaralar, elbet sadece İstanbul’da değil, memleketin dört yanında kol gezerdi.

Sonra gün geldi; millet kendisini çöplüklere ve çileye boğan hizmet dışı yönetimlere “yeter” demeye başladı. Bir yudum nefes almak için yeni bir umudu seçme vakti artık gelmişti. Zira o umudun söylemi olan “vatana millete hizmet” tutunulacak son can simidiydi.

Ve milletin seçtiği yeni hizmet devri, hızla vaadini gerçekleştirdi. Geldiği şehirlerin yüzünü gözünü yollarını açtı, onlara nefes aldırdı. Öyle ya, zaten seçilmeye sebep olan asli görev de buydu. Böylece uzun süre sonra Türkiye, yerelde seçmenin de seçilmenin de ne demek olduğunu hatırladı, yaşadı.

O vakit ekibiyle İstanbul’u aslına dönüştüren Recep Tayyip Erdoğan’ın vurguladığı gibi, çıta bir de üstelik yükseklere çekildi. Kuşkusuz bu sayede ülke geneli de, bir yönetimsel yaklaşım dönüşümüne sahne oldu.

Şimdi o günlerden yolu geçmiş hangi çocuk, hangi genç, hangi yetişkin, hangi muhalif bu gerçeği inkâr edebilir? Doğrusu eden varsa, gerçeğe düpedüz yüz çevirenlerden olur.

Ve şimdi belki dile kolay kulağa vız gelir ancak gözünü birazdan açacağın rahatlığıyla yine bir lahza tahayyül etmek gerekir.

Tarihin çok uzak olmayan o zamanlarında bu güzel topraklarda, aylık periyotlarla değişen kaotik koalisyon yönetimlerinin kök saldığı bir siyasi istikrarsızlık kol gezerdi.

90’ları kaybettiren bu politik kaosta kalkınmanın düşüncesine dahi fırsat kalmaz, başıbozukluktan beslenen fenalıklar çığırından çıkan bir hal alırdı.

Akıl almaz yolsuzluklar, hortumlanan bankalar ve hükümet niteliği taşıyıp yönetemeyenlerin elleriyle yoğrulup ekonomiyi de, milleti de çökerten krizler… Yoksulluğun ağırlığını idrak etmeyen, devletin sosyal sıfatından bihaber olan umursamaz gelip geçici hükümetler… İnsanın hastalıktan ziyade, çekilecek hastane kabusundan dolayı hastalanmaktan korktuğu, beşere verilen değersizliğin arşivlerde ebediyen saklı kalması gereken o aynı kara günler… Sonra o istikrarsız günleri daha da karartan yürek yakan suikastlar…

Şüphe yok ki, hiçbiri unutulamaz.

O acıları yıllarca ezber etmiş o devrin çocukluğu da, gençliği de, ötesi de, ülkede yaşanan, yaşatılan istikrarsızlığın, yönetim facialarının faturalarını kuşkusuz unutmaz. Doğrusu unutursa, geçmişini bilmezlerden olur.

Hem sonra o mahzun zamanlardan geçenler bilir. O vakit kaotik yönetimlerin halkı mahrum bıraktığı temel haklar sadece istikrar, huzur ve kalkınma değil, aynı zamanda kapsayıcılık ve adalettir.

Nitekim tekrarında asla beis yoktur ki; o dün kadar yakın zamanlarda bu güzel yurtta bir hışımlı toplumsal sınıflandırma esmiş ve bir türlü geçmek bilmemiştir.

Milletin kallavi kesiminin ezilip dışlandığı, devletin zalim muamelesinin toplumun iliklerine kadar işleyerek bir kısır döngüye zincirlendiği o tarihi ayrımcılık… Unutulur mu?

Bugünkü uzaktan kumandalı teröristlerin değil de, devletin öz ordusunun milletin haklarını tanklarıyla enikonu ezmek istediği o demokrasi düşmanı devir, hiç unutulur mu?

İnandığın için okuldan atılmak, hayatta katiyen yer alamamak ve sokakta yürürken dahi bir çift nazarla fırlatılma cüretine maruz kalmak, kolay kolay unutulur mu?

Ve tüm bunlar şimdi belki, dile kolay kulağa vız gelir. Nitekim o yok sayılmanın yok ediciliğini, doğrusu kelimeleri kifayetsiz kalsa da ancak yaşayanlar, sabredenler bilir. Lakin gözünü birazdan açacağın özgürlük rahatlığıyla, şimdi bir lahza durup tahayyül etmek gerekir.

Zira insanlık ayıplarıyla kaplı o resmi o vakit çizenleri de, sonrasında milletin verdiği yetkiyle karanlıkları silip yeşertenleri de, bugün tek tek ve hakkıyla yeniden anma zamanıdır. 1994’te yerelde umudu bulan milletin 2002 yılında “hükümet de etsin” diye görevi tayin ettiği Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki hareketin, “vatana millete hizmet” düsturuyla ülkenin standartlarını yükselttiği seviyenin hakkını dürüstçe teslim etme zamanıdır.

Ve aynı zamanda, henüz geride bıraktığımız alçak darbe teşebbüsü dahil çok badireli bir ortama rağmen gelinen bu seviyenin, hikâyenin henüz bir kısmı olduğu kabulüyle durmadan yola devam etme zamanıdır.

Bunun için ise asıl olan, dayanağı olmayan hesapsız boş vaatler ya da geçmişiyle ve dahi “ne yazık ki” bugünüyle tezat duran kapsayıcı kostümlü siyasi roller değil, tecrübeyle kanıtlanmış liderlik ve vizyon eşliğinde ülkeyi daha iyiye taşımaya ant etmiş samimi bir duruştur.

Ve aslına bakılırsa; “ben sessiz çoğunluğun sesi, kimsesizlerin kimiyim” diyerek ak bir hareketle reis-i cumhurluğa dek aralıksız seçilen Recep Tayyip Erdoğan’ın “insan” için, “insanlık” için gösterdiği o uzun soluklu çaba, buradaki en kıymetli anahtardır. Vatan ve millet sevdasıyla yola çıkan bir dava, bugün geldiği noktada omuzlarında insanlığa da hizmet yükünü taşımaktadır.

Açıkçası halkın defalarca teveccühle tahsis ettiği gücü Türkiye’yi güçlendirip içeride ve dışarıda güçsüze el uzatmak için kullanmak, apayrı bir bilinç ve vicdan meselesidir. Zaten asıl güç de, açıkçası bu derde adanmışlıktan gelir. Dünyanın yükünü kaldırmaya talip olmak, ancak gerçek bir liderlik, azim ve vicdan meselesidir.

Ve zaten tüm bu sebeplerdendir ki; bir Temmuz gecesi bir millet, demokrasi için lideriyle kenetlenip ölümüne sokaklara dökülmüş, eşine zor rastlanır bir beka direnişi göstermiştir. İşte bu, kalemimden dökülen şu satırlara en açık ve ibretlik ispattır. Ve doğrusu milletimiz, bu satırların ancak teğet geçerek özetlediği yakın tarihin ebediyete dek şahididir.

Vatan ve millet sevdasıyla yola çıkan bir dava, bugün geldiği noktada omuzlarında insanlığa da hizmet yükünü taşımaktadır.

Hatırlamak ve sahip çıkmak, kanaatimce bugün her zamankinden daha büyük bir insani meseledir.

#Ekonomi
#Türkiye