Ekonomiye dair

04:0026/05/2018, суббота
G: 26/05/2018, суббота
Hatice Karahan

Finans piyasalarındaki dalgalanma bir süredir güçlü bir şekilde devam ediyor. Son birkaç haftada gördüğümüz hareketler gelişmekte olan ekonomilere çarpan küresel dalga ile keskin bir hal alırken, spekülatif hareketlerin yanı sıra Türkiye özeline dair birtakım akışlar da bu durumu tetiklemiş bulunuyor.Daha önce Bugün, Gelecek ve Zirve başlıklı yazımda ve dahi evvelindeki çeşitli makalelerimde, ilgili konulara kademe kademe değinmiş ve zihinlerde Türkiye’nin ekonomi politikalarına dair belirginliğin

Finans piyasalarındaki dalgalanma bir süredir güçlü bir şekilde devam ediyor. Son birkaç haftada gördüğümüz hareketler gelişmekte olan ekonomilere çarpan küresel dalga ile keskin bir hal alırken, spekülatif hareketlerin yanı sıra Türkiye özeline dair birtakım akışlar da bu durumu tetiklemiş bulunuyor.


Daha önce Bugün, Gelecek ve Zirve başlıklı yazımda ve dahi evvelindeki çeşitli makalelerimde, ilgili konulara kademe kademe değinmiş ve zihinlerde Türkiye’nin ekonomi politikalarına dair belirginliğin oluşmasının önemine işaret etmiştim. Nitekim son dönemde yabancı yatırımcılardan da edindiğim izlenimler dahilinde, birtakım eksik, sağlıksız ya da haddinden inanılmaz derece kopmuş bilgi akışlarının ekonomimize dair algı açığının büyümesine hizmet ettiğini çok net ifade edebilirim. Dolayısıyla bu noktada, gerek bugün gerekse yarına dair görünüme yönelik iletişimi güçlendirmenin anahtar rol oynadığı kanaatindeyim.

Küresel Dalga… Yazılarımda tekrardan hassasiyetle kaçınırım ancak bugünkü çerçeveyi çizerken birtakım maddeleri yeniden anmak durumundayım. Daha önce de altını çizdiğim ve malum olduğu gibi, ABD başta olmak üzere para politikalarındaki birtakım gelişmeler son dönemde yükselen ekonomiler üzerine ekstra bir baskı yüklemiş durumda. Detaylı izahata girmeyecek olmakla birlikte, gelişen birçok ekonomi gibi Türkiye’nin de buradan etkilendiği inkâr edilemez bir gerçek.

Çarpık Haberler… Lakin kontrolümüz dışındaki tek gelişmenin bu global kanaldan gelmediği de bir başka gerçek. Ne yazık ki ekonomimize dair birtakım çarpıtma ve yalan haberler, aylardır biriken bir etkiyle piyasalarımız üzerinde ciddi bir baskı kuruyor. Bunlar arasında, bankalarımıza hayallerde kesilen büyük cezalardan ekonomiye sermaye kontrolü geleceğine dair ipe sapa gelmez iddiaları hepimiz çok net hatırlıyoruz. Ki bu asılsız söylentilerin yaşadığımız ilgili süreç içinde devamlı bir hal almış olmasının da oynaklıkları beraberinde getiren yıpratıcı bir etkisi oldu. İşte önceki gün Halkbank hakkında yeniden gündemin ortasına atılan ve ucundan köşesinden tutulmayacak yalanlar bu sinsi zincirin sürdüğüne en net ve taze örnek. Amacın, panik ortamı yaratmak olduğunu söylemeye dahi gerek yok.

Eksik Bilgiler… Adım adım devam edelim. TL’nin değer kaybını da içeren son dönem piyasa gelişmelerinin perde arkasında, asılsız iddia ve haberlerden bir sonraki katmanda eksik bilgiler ile kısmen bunlarla beslenen raporlar, kararlar yer alıyor. Daha önce detaylı yazdım: S&P’nin not indirimi kararını açıklayan ve kah yanlış kah eksik bilgileri de içeren rapor buna bir örnek. Ve bu tür kararların getirdiği algı bozulması da…

Ötesine geçip bilgi ve değerlendirmenin sağlığına dair genel bir misal vermek gerekirse, Türkiye’nin mali disiplininden bahsetmek mümkün. Nitekim burada emekli ikramiyeleriyle bütçeye gelecek yükün dengeleri ciddi şekilde bozacağı varsayımı temel alınıyor. Oysa hükümetin bu yükün altına imza atarken yeniden yapılandırmadan imar barışına uzanan çeşitli kalemlerle karşı haneyi dengelemeyi planladığı hesaba alınmıyor. Beklenenden iyi gelecek gelirler ve nominal baz gibi ayrıntılara ise girmiyor, bunlar için eski yazıları adresliyorum. Burada ise altını çizmemiz gereken nokta şu: Hükümet bu kararları hesapsız kitapsız almazken, gelecek yıllara dair de yeni OVP’lerde yer alması amaçlanan kalıcı disiplin önlemlerini planlıyor. En temelinde ise, ekonomiye mali disiplinle başarılı yıllar yaşatmış bir AK Parti hükümetinin bu güçlü kazanımını asla bir kenara koyamayacağını iyi kavramak gerekiyor. Maliye Bakanımız Ağbal’ın önceki gün altını çize çize açıkladığı gibi, bu noktada kararlılık tam.

Bir diğer sağlam ancak üzerine son dönemde endişelerin yaratıldığı alan ise, bankacılık sektörümüz. Yeniden yapılandırmaların bankacılığı sarsacağı yönündeki söylentilerin yayılması ne yazık ki bugün pek çok göstergeyle gücünü ispatlayan sektörümüzü hak ettiği yerden aşağı çekiyor. Üstelik kaygıya ilişkin kredilerin oranı oldukça düşükken… Oysa bu çıpada da itinadan taviz verme gibi bir durum düşünülemezken.

Yapılması Gerekenler… Eksik okunan resimlerden sonraki katmanda ise, şüphesiz ekonomimize dair birtakım hassasiyetler yer alıyor. Bunlar arasında, son dönemdeki enflasyon gelişmeleri bir örnek olarak verilebilir. Keza para politikasına dair beklentiler...

Enflasyonda olduğu gibi cari açık ve dış borçların getirdiği riskler konusunda da yapılması gerekenler var. Ekonomimizi daha sağlam temeller üzerinde ilerletmek için söz konusu göstergelerin daha kabul edilebilir seviyelere çekilmesi amacıyla, özellikle son dönemde birtakım anlamlı reformist hamlelere şahit olduk. Bunların meyveleri zamanla toplanacakken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim beyannamesi açıklamasında da adreslediği gibi yeni dönemin öncelikli maddeleri ısrarla bu konulara odaklanacak.

Bu bağlamda şüphesiz, tüm politikaların koordineli gitmesi de şart. Bu nedenle reformların ve maliye politikasının para politikasıyla yeni dönemde uyumlu olması gerekiyor. Para politikasında uluslararası prensiplere bağlı bir şekilde yola devam etmek de, yine altı çizilen maddelerden.

Bu kapsamda bir diğer bağlantılı unsur da, şüphesiz dış ilişkiler. Aslına bakılırsa, zorlu coğrafyamızdaki jeopolitik unsurlar da piyasalardaki gelişmeleri etkilerken, ABD ve AB başta olmak üzere küresel ilişkilerimiz burada rol oynuyor. Elbette bu noktada Türkiye’nin son yıllardaki birtakım hayal kırıklıkları ilişkilerin gelişiminde etkisini gösterirken, yine Türkiye’nin tüm bunlara rağmen benimsediği yapıcı tutum gözden kaçmaması gereken bir gerçek. Dolayısıyla AK Parti seçim beyannamesinde de işaret edildiği üzere, bu tutumun devamıyla uluslararası ilişkilerde güçlenme arayışlarının devam edeceğini vurgulamak gerekir.

Sonuç olarak ise, bir yandan ekonomiyi iç ve dış etkilere karşı daha güçlü yapacak adımları içeren bir program hedeflenirken iletişimi düzenli ve detaylı bir şekilde sürdürmek yeni dönemin temel dinamiklerinden olacak.

#Ekonomi
#Faiz
#Finans