Takındığı irrasyonel tavır ve aldığı gayrimeşru kararlarla ekonomimizde son günlerde yaşanan dalgalanmayı tetikleyen ABD ve Başkanı Trump, kritik bir müttefikini hedefe almak gibi tarihi bir hata yaparken uluslararası camiadan da kayda değer bir tepki aldı. Fransa’dan Rusya’ya, Almanya’dan İran’a, yakın çevremiz başta olmak üzere çeşitli ülkelerin bu süreçte Türkiye’ye dair sarf ettiği destek söylemleri, süregelen köklü ilişkilerimizin yanı sıra küresel istikrarın ehemmiyetini de adresliyor. Nitekim Başkan Trump’ın adım adım dozunu ve kapsamını artırdığı “America First/Önce Amerika” eksenli politikalar, ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere dünyanın zaten zor tutmuş çivilerini yerinden oynatıyor.
Malum Kasım Kongre seçimleri yaklaştıkça da, söz konusu ABD kararlarının akıl almaz bir ivmelenmeyle ilerleyerek riskleri artırdığına şahit oluyoruz. Anlaşılan o ki; Trump-Pence ikilisi, Cumhuriyetçi kanadın Senato ve Temsilciler Meclisi’ndeki ağırlığını kaybetmemesi, Beyaz Saray yönetiminin pürüzlere takılmaması ve hatta 2020 seçimlerinin de riske girmemesi adına, gerek ilişkilere zarar vermeyi gerekse küresel düzene çomak sokmayı mubah görüyor. Dolayısıyla ülkede dev bir kitleye söylemlerle yüklenen beklentilerin icraata dönüştürülmesi, Kasım öncesi hız kazanıyor.
Trump yönetimini 2016’da göreve getiren kesimlere bakıldığında, bu bağlantı açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Nitekim PEW Araştırma Merkezi’nin yürütmüş olduğu son netleşmiş çalışmaya göre, seçmenlerin ilgili dönemdeki kararlarında demografik özelliklere göre keskin ayrışmalar gözleniyor. Buna göre;
* Yaş bazında yapılan sınıflandırmalarda, gençlerde ve genel olarak 50 yaş altında Clinton seçeneğinin favori olduğu anlaşılırken, bu sınırın üzerinde galibiyet karşı tarafa geçmiş görünüyor.
* Irk ve cinsiyet bileşimindeki kategorinin verdiği net mesaj ise, Trump’ın beyaz erkeklerce %62 gibi ciddi bir oranda desteklendiği… Clinton alternatifinin de etkisiyle cinsiyet faktörünün etkili olduğu anlaşılan seçimlerde, beyaz kadınların o dönemki Trump desteği %47 olarak kaydedilmiş. Siyahiler Trump’a çok düşük bir oy sunarken, Hispanik’lerde ise ilgili oranın %28 sönüklüğünde olduğu anlaşılıyor.
* Her seçimde olduğu gibi ideolojik çizgi de, buradaki bağlantılı faktörlerden biri… Bu çerçevede, muhafazakâr grupların ezici bir çoğunlukla Trump’a, liberal kanadın Clinton’a ağırlıklı oy vermiş olduğu gözleniyor.
* Buradan hareketle dini tercihlere bakıldığında ise, Protestanlar ve Katolikler sırasıyla %56 ve %52’lik oranlarla Trump demişken, bunların özellikle alt kırılımları dikkat çekiyor. Örneğin, Katolik sınıfında beyaz nüfusun Trump seçimi %64 iken, aynı inanca tabi Hispanikler %78 ile Clinton’a yönelmiş. Protestanlar içinde ise, siyahiler Trump’ı %3 ile neredeyse dışlarken, beyaz nüfus hâkim bir şekilde tersini söylemiş.
* Bu kapsamda en göze çarpan veri, Protestanlar içindeki beyaz evangelistlere ait. Zira bu sınıf, verdiği %77’lik Trump oyu ile tüm din tanımlı gruplar içinde en baskın desteğe imza atmış. Öteden beri Cumhuriyetçi eğilimde olan evangelist grup ABD’deki tüm seçmenlerin beşte biri gibi ciddi bir paya sahipken, bu destek Trump’ın 2016’da aldığı oyların ise %34’ü anlamına geliyor. Dolayısıyla ABD Başkanı için bugün evangelist kanatta zayıflama gibi bir duruma asla tahammül edilemez.
* Öte yandan toplumsal yapıya göre yapılan gruplamalarda da, zamanın iki adayı arasında belirgin çizgiler görülüyor. Zira Trump seçmenlerinin %88’i kırsal ve banliyö tanımlıyken, Clinton için aynı oran %67’de kalıyor.
* Şehirli seçmene ancak küçük bir oranda hitap edebilen Trump, oylarının %88’ini de beyazlardan almış gözüküyor. Bu veri eğitimle birleştirilip bakıldığında ise, Trumpçı oyların %63’ünün lise ve altı eğitimli beyaz nüfustan geldiği dikkat çekiyor.
Ve tüm bu parçalar birleştiğinde, resim netleşiyor. Trump yönetimi azami derecede sürdürülebilir bir iktidar için, özellikle sosyoekonomik statüsünün iyileşmesini isteyen, şehir hayatı dışında kalan beyaz nüfusun ve evangelistlerin ruhunu okşayan politikalar gütmeyi önceliyor. Bu doğrultuda belli başlı eyaletlerin kritik statüsüne oynayan Trump-Pence ikilisi, güçlenmiş bir ekonomiyle yetinmeyip ticaret savaşlarıyla belli kesimlerin/sektörlerin hakkını koruma vaadi verirken, öte yandan Kudüs’e Büyükelçilik, İran yaptırımları ve Brunson davası gibi gündemlerle evangelist tabanı sıcak tutmayı amaçlıyor.
Cümle âlemle ters düşen ilgili politikaları ve söylemleri araçsallaştıran ABD yönetimi, aslında neticede kendi halkına da dönen ve dönebilecek zararları ise görmezden geliyor. Oysa dünyanın, “Önce Amerika” politikalarının ve türevlerinin ürettiği zararlara tahammülü yok. Henüz Türkiye özelinde yaşadıklarımızla da gördüğümüz üzere, haksızlığa ve kaosa karşı giderek yükselen küresel tepki ABD’yi yalnızlaşmaya sürüklüyor. Zira dünya, “önce karşılıklı menfaat ve saygı” politikasıyla ilerlemek zorunda…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.