Fransa Cumhurbaşkanı Macron ağızındaki baklayı çıkardı. “Biz, Şam rejimini vurunca Türkiye ile Rusya ters düştü. Türkiye füze saldırılarını olumlu buldu” filan diyerek…
Evet Türkiye, Amerika, İngiltere ve Fransa tarafından Esad’ın kimyasal saldırılarına karşı füzeli müdahaleyi “olumlu” buldu.
Ama bu açıklamanın önünde ve ardında cümleler vardı. Mesela, “7 yıldır Suriye’de kan akıyor, Esad 7 yıldır halkını öldürüyor aklınız neredeydi” dendi. Mesela, “Kimyasal silahlarla öldürünce müdahale ediyorsunuz da neden konvansiyonel silahlarla öldürünce müdahale etmiyorsunuz” dendi.
Yani, lafın önüne ve arkasına bakmadan siyak ve sibakına bakmadan değerlendirme yapılınca, Türkiye’nin Amerika, İngiltere ve Fransa’nın Şam rejimine yönelik füzeli müdahalesini “koşulsuz” olumladığı anlamı çıkartılıyor.
Yok, öyle değil!
Ama işlerine geldiği gibi anlıyorlar ne yapalım?
İşlerine gelen meselelerden biri de Şam’ın vurulmasıyla birlikte şu anda Suriye’de eşgüdümle çalışan Rusya ile Türkiye’nin arasının açılması. Zaten Macron da ağızındaki baklayı çıkardı. Dediği şu, “Esad’ı vurduk. Türkiye müdahaleyi olumlu buldu. Bu Rusya ile Türkiye arasının açılması demektir.”
Anlaşılan o ki, maksatlarından biri de buymuş. Zaten belki de asıl maksat buymuş!
Zira, “Kimyasal silah kullanan Esad rejimini vurduk” dedikleri mesele de bir illüzyondan ibaret. Bunu bir önceki yazıda uzun uzadıya anlatmıştık.
Bu aşamada şöyle bir sorunun peşine düşmek gerekiyor: “Acaba, Türkiye ile Rusya’nın Suriye konusunda ortak bir zeminde buluşması, kanı durmak için önemli bir adım değil midir? Ya da, Türkiye’nin “bekası” için tehdit olarak gördüğü Suriye’nin kuzeyiyle ilgili adımlar atarken Rusya ile birlikte çalışması doğru değil mi?”
Bu sorunun cevabına, “evet” dediğimiz anda “Rusçuluk”la ya da “Avrasyacılık”la suçlanıyorsunuz!
Hem de yakın çevreler tarafından.
Oysa ne çabuk unuttuk, Amerika’nın PYD/YPG-PKK’ya 5 bin tır silah verdiğini? Ne çabuk unuttuk, El Bab’a girdiğimizde DAEŞ teröristleri eliyle Türkiye’yi durdurmak isteyen Amerika’nın Rakka operasyonunu ertelediğini ve oradaki teröristlerin El Bab’a gelmesine göz yumduğunu.
Ya da Allah aşkına Burseya Dağı düştüğünde Mehmetçik’in tespit ettiği o tünellerin NATO standardında inşa edildiği gerçeğini ne çabuk unuttuk?
15 Temmuz’u da unutmuş olamayız öğle değil mi? NATO’nun Amerika’nın o günlerde üslendiği rolü de?
Baştan bu yana söylediğimiz şu dur: Esad katildir. Esad zalimdir. Esad’ın Suriye’ye çağırdı Rusya da en az Esad kadar kan dökmüştür, can yakmıştır. Tıpkı İran gibi. Tıpkı İran destekli Hizbullah gibi.
Ancak bir gerçek var ki, o da Amerika ve müttefiklerinin Suriye cephesini doğrudan Türkiye’yi de kapsayacak şekilde kurgulandıkları gerçeği.
Rus uçağının düşürülmesinden sonra bırakın Suriye’nin hava sahasını kullanmayı, Suriye sınırının Türkiye tarafında bile uçamaz hale gelmemiş miydik?
Suriye politikamız 9 Ağustos 2016’ya kadar (Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın uçak krizinden sonra Putin ile doğrudan Rusya’da görüştüğü tarihtir. Ve 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra meydanlardaki nöbetin bitirildiği gündür.) Amerikan politikalarıyla örtüşmüyor muydu?
Hatta bugün beka meselesi olarak gördüğümüz PYD/YPG-PKK terör örgütünün Suriye’ni kuzeyinde oluşturduğu terör koridoruna “Eşme ruhu”na destek vererek sahip bile çıkan Ankara sakinleri yok muydu?
O günlerde, ne “NATO’culuk” tartışılıyordu ne “Amerikancılık”
Bizim durduğumuz yer ne Rusya’nın yanı, ne Amerika’nın yanıdır. Bizim durduğumuz yer memleketin yanıdır. Türkiye’nin çıkarlarıdır. Türkiye’nin bekasıdır.
Bugün Türkiye’nin çıkarları Rusya ve İran ile Suriye’de ateşkesi sağlamaktı, güvenli bölge oluşturmaktı, Türkiye’nin güneyindeki terör koridorunu ne pahasına olursa olsun durdurmasıydı.
Rusya ile bir anlayış birliği oluşturulmasaydı, ne Fırat Kalkanı ne Zeytin Dalı Harekatı yapılabilirdi.
Kalkmış bazı aklı evveller böyle bir reel politikte bizi, “Rusçuluk”la suçluyor.
Buna Rusçuluk denmez, buna Avrasyacılık denmez. Buna Türkiyelilik. Yerlilik denir! Denge denir. Türkiye, Rusya ile bir anlayış birliği yaşıyor. Yılların stratejik ortaklarıylaysa bugünlerde derin görüş ayrılıkları yaşıyor.
Bu noktada bize düşen “nefsimizi” korumaktır. O nefis diye tanımladığımız, vatanımızdır, milletimizdir, geleceğimizdir.
Yoksa ne Rusçuyuz ne NATO’cu, ne de Amerikancı!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.