Meral Akşener’in partisi kurulduğunda sözcülerinden birinin yaptığı ilk açıklama şuydu: “Bizim birinci önceliğimiz siyasi iklimi değiştirmek.”
Bingo!
Zaten Akşener’i MHP’nin başına getirmek isteyenlerin de amacı buydu.
FETÖ’sü, PKK’sı, Acilciler’i, ölüsü dirisi, Kandil’i, Pensilvanya’sı hep birlikte MHP liderliğinin değişmesini savunmuştu.
Hatta şu anda FETÖ’cülükten hapiste olan bir yazar, “Erdoğan’ın politikalarından kurtulmanın tek yolu MHP liderliğinin el değiştirmesidir” yönünde bir de makale yayımlamıştı. Olup biten “siyaset mühendisliği” olarak kayıtlara geçmişti.
Bir siyaset mühendisliği daha denendi yakın zamanda; 7 Haziran seçimlerine gidilirken…
Araştırmacı Hakan Bayrakçı sıralı tivitler attı o dönemde ve bir proje sundu.
Özeti şuydu: 7 Haziran seçimlerinde parlamentoya 4 parti girerse ve 4’üncü parti yüzde 11’in üzerinde oy alırsa, Ak Parti iktidarı sona erer, koalisyonlar dönemi başlar.
Bu proje çok hızla ete kemiğe büründürüldü. HDP parti olarak seçime girme kararı aldı. “Seni başkan yaptırmayacağız” cümlesiyle başlayıp biten o ilginç grup toplantısında Selahattin Demirtaş hedeflerini açık etti. (‘Seni başkan yaptırmayacağız’ sloganının mucidinin daha sonra şu anda tutuklu yargılanan ‘Kızıl Soros’ lakaplı Osman Kavala’ya ait olduğu ortaya çıktı.)
Bu açıklamanın ardından seçim döneminde, Aydın Doğan medyasından (ki artık öyle bir medya yok), liberal çevrelere, solculardan Nişantaşı sakinlerine kadar geniş bir çevre tarafından HDP güzellemeleri ve desteği görüldü.
Sonuç: 7 Haziran akşamı, HDP yüzde 13 ile Meclis’e girdi. Ak Parti yüzde 41 ile iktidar olamadı. Hakan Bayrakçı’nın formülü tuttu! (CHP’nin bir genel başkan yardımcısı seçim sonrası “Ailecek hepimiz HDP’ye oy verdik” bile dedi.)
İki siyasi mühendislik örneği var karşımızda. Bunlardan biri gerçekleşti; diğeri temenni olarak kaldı. Gerçekleşen 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin yüzde 13 ile Meclis’e girmesi ve tek başına bir partinin hükümet kurumamasıdır ki sonuçlarının nelere mal olduğunu biliyoruz.
Temenni olarak duran örnekse Akşener’in partisinin hedefi. Yani “Siyasal iklimi değiştirmek.”
Siyasal iklimi değiştirmek düşüncesi, bugün “Erdoğan düşmanlığı” üzerinden yeniden kurgulanıyor.
Çünkü, 16 Nisan’da bir referandum yapıldı ve parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçişin anayasal alt yapısı düzenlendi.
O yüzden bir daha Hakan Bayrakçı’nın formülü gibi bir formül üzerinden siyaset mühendisliği yapılamaz.
Ancak yeni sistemin ilk seçiminde “Erdoğan düşmanlığı” üzerinden bir siyaset mühendisliği denenecek.
Bunun işaret fişeğiniyse CHP lideri Kılıçdaroğlu ateşledi.
Dün, “Haziran ayı” diye başlayan ve dinleyenler tarafından önce anlamlandırılamayan daha sonra “acabalar”la dolu anlamlar yüklenen o konuşmayı yaptı.
Kılıçdaroğlu, “Haziran ayı iyidir” dedi, “Haziran karanlığın az, aydınlığın çok olduğu aydır” dedi. Haziran aşağı Haziran yukarı diye devam etti.
Peki, Haziran ayına bu kadar atıf yapılmasının nedeni sadece 24 Haziran’da yapılacak seçimler mi?
Hiç sanmıyorum.
Kılıçdaroğlu geçen yıl yaz aylarında Ankara’dan İstanbul’a kadar yaptığı yürüyüşte koluna kimleri taktı hatırlıyor musunuz?
Yine Kılıçdaroğlu’nun İstanbul İl Başkanlığı’na getirdiği Kaftancıoğlu’nun “sokak eylemcileriyle” ilgili düşüncelerini hatırlıyor musunuz?
Kılıçdaroğlu’nun yakın geçmişte, “Bana TOMA’nın üzerine çıkacak adam lazım” dediğini hatırlıyor musunuz?
Ve elbette Gezi provokasyonu sırasında “Birleşik Haziran Hareketi” olarak kurgulanan… Yani Gezi provokasyonuna katılanlara HDP-PKK’yı da dahil ederek birleşik cephe kurma hayalini hatırlıyor musunuz?
Gezi’nin de Birleşik Haziran Hareketi’nin de tek bir ortak yönü var; “Erdoğan düşmanlığı!”
Peki, Erdoğan düşmanlığı üzerinden oluşturulacak bir cephe ile yeni bir siyaset mühendisliğine girişmek mümkün mü?
Akşener, hedef olarak iktidar olmayı değil, iktidarı alaşağı etmeyi seçtiğini ilan etmişti, bugün seçime gidilirken CHP’nin genel başkanı Kılıçdaroğlu da “Haziran” diye başlayan cümlelerle yeni bir siyaset mühendisliğine soyunduğunu gösteriyor.
Kılıçdaroğlu’nun formülü şu: HDP/PKK’yı da içine alacak bir marjinaller cephesi kurmak. Bu cephe ile Akşener ve şürekasının kuracağı cepheyi zımni bir anlaşma ile birleştirmek. Erdoğan’ı birinci turda seçtirmemek.
Bu cephenin iktidar olmak, ülkeyi yönetmek ve millete vaatte bulunmak gibi bir derdi yok.
Varsa yoksa Erdoğan düşmanlığı. O düşmanlık üzerinden Türkiye’nin hedefe konduğu böyle bir dönemde siyasal iklimi bozmak. Yeni mühendislik çalışması bu!
Ancak o kadar kolay mı? Hiç sanmıyorum.
“Merkez Bankası 2017 yılında Amerika’daki altın rezervlerinin tamamını Türkiye’ye getirdi.” (gazeteler)
Haberi görür görmez aklıma gelen ilk cümle şu oldu: “Çin yıllardır dünyadan altın topluyor. Çünkü eninde sonunda Amerika ile bir hesaplaşmaya tutuşacak!”
Türkiye’nin Merkez Bankası ne oldu da Amerika’daki altın rezervlerini alıp geldi diye düşünürken, 15 Temmuz’u, Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG-PKK militanlarına 5 bin TIR Amerikan silahının verilmesini, Amerika’nın 2018 bütçesinden 65 bin kişilik PYD/YPG-PKK gücüne de yardımın kabul edilmesini, Afrin’de tespit edilen NATO standardındaki dehlizleri, tünelleri, Burseya Dağı’ndaki tahkim edilmiş sığınakları düşündüm.
Sonra da “Sahi, Amerika FETÖ ve PYD/YPG-PKK eliyle hatta DAEŞ eliyle Türkiye’yle savaşmıyor mu” diye düşündüm.
Merkez Bankası Amerika’daki bütün altın rezervlerini Türkiye’ye getirmişse, niye seçime gidiyoruz demenin bir manası kalmamıştır!
Öyle değil mi?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.