MEKKE/ MEDİNEHac bedenen ve ruhen yapılan aynı zamanda zor bir ibadet. Arafat’tan başlayan büyük yolculuk Müzdelife ve Mina’dan sonra Kabe’de ziyaret tavafı ve sa’y ile neticeleniyor. Veda tavafıysa ayrılık demek.Bu kutlu yolculuk ya da yürüyüş sembollerle dolu.Bütün dünyevi meşakkatleri geçip de Kabe’ye ulaştığınızda aslında dünyadaki hayatınızı da nihayete erdirip asıl mülkün sahibine kavuşuyorsunuz.Haccımızı elhamdülillah tamamladık. Artık bir ziyaretimiz daha kaldı. O da, Medine’de, Mescidi
Hac bedenen ve ruhen yapılan aynı zamanda zor bir ibadet. Arafat’tan başlayan büyük yolculuk Müzdelife ve Mina’dan sonra Kabe’de ziyaret tavafı ve sa’y ile neticeleniyor. Veda tavafıysa ayrılık demek.
Bu kutlu yolculuk ya da yürüyüş sembollerle dolu.
Bütün dünyevi meşakkatleri geçip de Kabe’ye ulaştığınızda aslında dünyadaki hayatınızı da nihayete erdirip asıl mülkün sahibine kavuşuyorsunuz.
Haccımızı elhamdülillah tamamladık. Artık bir ziyaretimiz daha kaldı. O da, Medine’de, Mescidi Nebevi’de Efendimiz Hazreti Muhammed’i (as) ziyaret.
Siz bu yazıyı okuduğunuz anlarda nasipse Efendimiz’in yanıbaşında mülkün sahibine dua ediyor olacağız.
Mekke ile Medine arası bugünkü vasıtalarla bile 3-5 saat. Bu yolu 1396 yıl önce yanındaki en sadık dostu ile (Hazreti Ebubekir) yürüyen Peygamberimiz Yesrib’e ulaştığında, Ensar onu “Ayın on dördü doğdu üzerimize” diyerek karşılamıştı.
O karşılamanın ardından Yesrib, Medine (şehir) oldu. Ve İslam medeniyeti bu şehirde Mescid-i Nebevi’nin etrafında yeşerdi.
Medine, Mekke’ye hiç benzemiyor. Ne coğrafi olarak ne insanları. İnsanları ensar. Latif, yumuşak huylu. Şehir havadar, Mekke gibi insanın üzerine çökmüyor. Hele Mescidi Nebevi’nin huzuru, dünyanın hiçbir mescidinde olmayan türden. Sanki Peygamberimiz hala hayatta ve aramızda geziniyor.
Medine, Peygamber şehri olarak bizlere ev sahipliği yapıyor.
FETÖ’nün milliyeti, devleti, ırkı yok
Nasipse bir kaç güne Türkiye’ye
döneceğiz. Ama ben size yine sınırlarımızın dışında özellikle İslam dünyasında Türkiye’nin nasıl algılandığından söz edeceğim bu yazıda da.
Değişik coğrafyalardan hacca gelen yüzlerce Müslüman ile aynı otelde kaldım. Her biriyle lobide, mescidde, yemekhanede oturup konuşma imkanı buldum.
Zaten çok ilginçtir çoğu doğrudan bizi buldu. Türkiye’den geldiğimizi öğrendikçe meraklı sorular, övgü dolu sözler söylediler.
Türkiye’ye karşı girişilen ekonomik saldırının hepsi farkında. “Bunu da atlatacak Türkiye” diyenlerle, “Türkiye’ye dua ediyoruz”
diyenlerin sayısı hayli fazla.
Ama bir şey daha var. Burada söz etmeden geçemeyeceğim.
FETÖ’nü hala etkili olduğu bazı Afrika ülkelerinden gelenlerin Türk kafilesinden bazı arkadaşlarla giriştiği tartışmalara şahit oldum.
FETÖ argümanları ağızlarına sakız olmuş çoğunun. Örneğin 15 Temmuz darbe ve iç işgal girişimine tıpkı FETÖ’gibi, “tiyatro” diyenler var aralarında. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı suçlayanlar da. Onlarla doğrudan tercümansız konuşan arkadaşlarımızın gerçekleri söylemeleri karşısında kah agresifleşmelerine kah suskunlaşmalarına şahit oldum.
Türkiye’nin ve bizim bu konuda çok daha gayretle çalışmamız ve gerçekleri mümkün olan tüm kesimlere ulaştırmamız gerekiyor, bunu bizzat yaşayarak görmüş oldum.
Burada bu hac vesilesiyle İslam dünyasına da sızmış olan FETÖ’cü alçakların zehirlediği dindarları gerçek ve doğru bilgilerle bilgilendirmek gerekiyor.
Ha bir de hiçbir zaman doğruları görmeyecek olanlar var. Yani FETÖ’cüler. Onların rengi, dili, milliyeti yok. Hepsi aynı. Türkiye’deki de, Amerika’daki de, Güney Afrika’daki de Kırgızistan’daki de.
Onlar, Pensilvanya’daki sapık elebaşının dediklerine “iman” etmiş haldeler. Çağımızın Haşhaşileri olarak aramızda dolaşıyorlar.
Bu Haşhaşilerin İslam dünyasındaki etkisini kırmak için sadece devlete değil, bizlere de ziyadesiyle iş düşüyor.
Hac vesilesiyle karşılaştığımız çok farklı coğraflayalardan çok farklı milletlerden Müslümanlara dilimiz döndüğünce bunları da anlatmaya çalıştık.
Şimdilik Medine’den bu kadar.