Suriye’de ‘Eşme ruhu’nu diriltmek isteyenler var mıdır?Sorusunun tam da zamanı sanırım.Eşme ruhu ne miydi?Hatırlayın.Suriye’ninKarakozakköyü yakınlarındaki Türkiye toprağıSüleyman Şah Türbesi,22 Şubat 2015 tarihinde DEAŞ tehdidi bahane edilerek bir gece ansızın boşaltıldı. Süleyman Şah ve muhafızlarının naaşıSuriye Eşmesi’ne taşındı.Taşınma işlemi sırasında PYD/YPG’nin de operasyona destek verdiği gündeme geldi, tartışmalar yaşandı.Suriye Eşmesi denen bölgenin PYD/YPG’nin kontrolündeki Kobani sınırları
S
uriye’de ‘Eşme ruhu’nu diriltmek isteyenler var mıdır?
Sorusunun tam da zamanı sanırım.
Suriye’nin
köyü yakınlarındaki Türkiye toprağı
22 Şubat 2015 tarihinde DEAŞ tehdidi bahane edilerek bir gece ansızın boşaltıldı. Süleyman Şah ve muhafızlarının naaşı
’ne taşındı.
Taşınma işlemi sırasında PYD/YPG’nin de operasyona destek verdiği gündeme geldi, tartışmalar yaşandı.
Suriye Eşmesi denen bölgenin PYD/YPG’nin kontrolündeki Kobani sınırları içerisinde olması da hayli dikkat çekmişti.
Hatta,
Diyarbakır’daki
kutlamalarına bir mektup gönderen İmralı sakini
, “...
hem bölgemiz için hem de uluslararası dünya için büyük anlamı olan Kobani direnişini ve zaferini selamlıyorum. Bu temelde gelişen ‘Eşme ruhu'nu halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak selamlıyorum”
diye çok acayip cümleler kurmuştu.
Önceki gün Soçi’de Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin yaptığı Suriye konusundaki açıklamada, belli alanlarda bir ortak zemin bulunduğu izlenimi oluşmuşsa da PYD/YPG konusunda şerhlerimizin olduğu anlaşılmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Milli güvenliğimize kasteden bir terör örgütüyle aynı çatı altında olmamızı, aynı platformda yer almamızı bizden kimse beklememelidir. Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine bağlığımızı ifade ediyorsak, bu ülkeyi bölmeye çalışan eli kanlı bir çeteyi meşru bir aktör olarak göremeyiz
” dedi, Putin ve Ruhani’nin gözlerinin içine bakarak.
Türkiye’nin PYD/YPG konusundaki net duruşunda bir değişiklik yok.
Ancak
bazı çevrelerin “PYD/YPG konusunda Türkiye neden bu kadar katı”
demeye başladığını görünce insan ister istemez
“Eşme ruhu” romantizmi ile yapılmak istenenleri hatırlıyor.
Bana göre,
Eşme ruhu, 27 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 2 polisimiz evlerinde uyurlarken şehit edildiğinde ölmüştü. 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı ile de toprağa gömüldü.
Onu yeniden diriltmeye çalışmak, o günden bugüne kadar verdiğimiz yüzlerce şehidin kemiklerini sızlatır.
Sahi 'Eşme ruhu’nu kimler diriltmeye kalkışıyor, fark ettiniz mi?
NATO müttefiklerinin hedefindeki ülke
NATO ve Süper NATO’ya karşı uyanık olmak, bizi başka bir kampa itmeli mi?
Sorunun karmaşıklığının farkındayım ancak bu soru önümüzdeki dönemin yol haritası niteliğinde.
Türkiye, Rusya ilişkilerinin önce normalleşmesi sonra her geçen gün güçlenmesi NATO’nun Türkiye’yi
nda görmesinin nedeni midir? Yoksa, Türkiye NATO’nun tehdidi altında olduğu için mi Rusya ile yakınlaşmıştır?
İlk sorunun cevabı, ikinci soruda gizli.
İkinci sorunun cevabı net: 15 Temmuz’a kadar “
sürecini yönetenler (ki bunların Amerika’da ve Avrupa Birliği’nde olduğunu sağır sultan bile biliyor) o gün
girişiminde bulunmuştu. FETÖ’cü alçaklar eliyle gerçekleştirilmek istenen darbeye
de dememizin sebebi, 15 Temmuz’un diğer darbelerden farklı olarak
iç çatışmayı körükleyecek, iç savaşın çıkmasına yol açacak ve sonrasında dış müdahale ile işgalin gerçekleşmesinin önünü açacak olmasıydı.
Türkiye’nin hem “güçlü bir NATO” üyesi olması, hem de dış müdahaleye karşı “zayıf” tutulmasının anlamı ne olsa gerek?
Düşünün, “piyade” olarak NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahipsiniz. Buna mukabil ne hava savunma sistemi olarak ne de hava taarruz sistemi olarak yeterlisiniz. Hatta sınır güvenliği konusunda büyük zaaflar yaşıyorsunuz.
Dışarıdan gelecek tüm taarruzlara karşı açık hedef bir Türkiye. Bunu da NATO’ya borçlu!
Neden? Çünkü, NATO üyesi olan müttefiklerimizden istediğimiz silah ve mühimmatı, ekipmanları “abuk” gerekçelerle alamıyoruz.
O zaman baştaki sorulara geri dönelim.
NATO, Türkiye’yi “düşman” kampında görmüştür
. Çünkü, uzun vadeli Amerikan stratejisinde “bölünmüş bir Türkiye” hesabı vardır! Çünkü, Türkiye’nin kontrol edilebilir olmaktan çıktığına karar vermiştir. Ve
NATO müdahalesine zemin hazırlanması için 15 Temmuz darbe girişimi FETÖ’cüler tarafından yapılmıştır.
NATO’cu askeri bürokrasi 15 Temmuz’dan sonra geriletilmiştir. Hatırlayın darbe girişiminden sonra NATO’da görevli 200’e yakın askeri personel ya geri çağırıldı, ya ordudan atıldı. Geri çağırılanlar ise siyasi sığınma talep etti.
Tam o dönemde,
NATO’nun Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı Orgeneral Curtis Scaparrotti FETÖ’cü askerler için şöyle konuşmuştu, “Bu subaylar, NATO’ya önemli hizmetler verdi…
Burada yetenekli ve yetkin insanlarla birlikte çalışıyordum ve şu anda ekibimde yetenek, uzmanlık ve üretilen iş anlamında bir zayıflama görüyorum!”
Sonuçta, Türkiye, güvenliği için ve NATO tehdidine karşın mecburen yeni bir yol bulmuştur.
Ancak bu yol Avrasya ittifakı değildir. Türkiye tam da jeopolitik konumu gereği yönü Avrupa’ya dönük ancak kökleri Asya’da olan bir devlettir.