Deprem gerçekliğinin önüne geçen “yalan”a sarılmak

04:001/10/2019, Salı
G: 1/10/2019, Salı
Hasan Öztürk

Depremin önüne geçen “davet” tartışması devam ederken, 1999 17 Ağustos’unu unutanların halini gördükçe insan irkiliyor.Biri diyor ki,“Acaba seçimi AKP’li bir aday kazansaydı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay İstanbul’a gönderilir miydi?”Yanlış okumadınız. Bu cümleyi reyting ölçüm şirketinin verilerine göre Türkiye’deki majör televizyonların en fazla izlenen ana haber bülteninin sunucusu kurdu.Maksadı belli. Demek istiyor ki “CHP/İP/HDP’nin ortak adayı Ekrem İmamoğlu’nu devre dışı bırakmak için

Depremin önüne geçen “davet” tartışması devam ederken, 1999 17 Ağustos’unu unutanların halini gördükçe insan irkiliyor.

Biri diyor ki,
“Acaba seçimi AKP’li bir aday kazansaydı Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay İstanbul’a gönderilir miydi?”

Yanlış okumadınız. Bu cümleyi reyting ölçüm şirketinin verilerine göre Türkiye’deki majör televizyonların en fazla izlenen ana haber bülteninin sunucusu kurdu.

Maksadı belli. Demek istiyor ki “CHP/İP/HDP’nin ortak adayı Ekrem İmamoğlu’nu devre dışı bırakmak için Ankara Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nı deprem koordinasyonu için İstanbul’a gönderdi. Siyasi davranıyorlar. İmamoğlu’nun perdeliyorlar.” Bu cümleyi kurarken “tarafsızlık”tan da bahsetmeyi ihmal etmiyor.

Üniversite yıllarından “
ev arkadaşı
” olan Ekrem İmamoğlu da o sunucunun çizdiği perspektif yönünde ilerliyor.
“Davet edildim ama gitmedim”
diyemiyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreteri, İSKİ Genel Müdürü, İtfaiye Başkanı deprem koordinasyon toplantısında ama zâtıâlileri yok.
“Niye katılmadınız”
sorusuna ise, “Kem küm” diyerek cevap veriyor. Çünkü,
“Çağırıldım ama gitmedim
” ya da
“Çağırılmaya ne hacet ben o toplantının doğal üyesiyim fakat o toplantı bana siyaseten yarar getirmeyeceği için katılmadım”
diyemiyor.
Doğal üyesi olduğu toplantıda davet edilmeden bizzat görev olarak hazır bulunması gerekirken gitmedi. Bu gitmeyişini
“siyasi perdeleme
” gibi gösterme cihetini tercih etti.
Kamuoyu da depremden daha çok… Deprem sonrası alınan tedbirler ve koordinasyondan daha çok
“siyasi polemiğin
” popüler cazibesine kapıldık, maalesef.
17 AĞUSTOS’TA DEVLETİN TELEFONU ÇALIŞMADIĞI İÇİN DEMİREL
“KİMSEYE ULAŞAMADIM” DEMİŞTİ
Oysa hep birlikte
17 Ağustos 1999 yılındaki Gölcük depreminde Ankara’nın sınıfta kaldığını hatırlasaydık…
Fuat Oktay’ın İstanbul’a gelişini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerika’dan döner dönmez havaalanında
“kriz toplantısı
” yapmasını ve dört bir koldan İstanbul’a odaklanılmasını en azından “takdir” edebilirdik!
Çünkü, 17 Ağustos 1999 gecesi Ankara’da devlet uyumuştu. Devletin Cumhurbaşkanı Çankaya Köşkü’nden hiç kimselere ulaşamamıştı
.
Demirel
daha sonra şu cümleyi kuracaktı:
“O gün ben de kimselere ulaşamadım. Çünkü benim de telefonum kesildi.”

Başbakan Bülent Ecevit deprem bölgesine gelememişti. Telefonla bile deprem bölgesine ulaşamamıştı.

Kızılay’ın çadırlarının depolarda çürüdüğü günlerdi o günler
. Ankara’nın ayakta uyuduğu günlerdi o günler.
Deprem bölgesine ulaşan ilk ekiplerin gönüllü insanlar ile sivil toplum kuruluşları olduğu günlerdi o günler.
Ne AFAD vardı ne bugünkü Kızılay
. Bir araya gelen birkaç gönüllü, enkazlara müdahale ediyor, sivil toplum kuruluşları depremzedelere yardıma koşuyordu. Devlet sınıfta kalmıştı.
Devletin depremden sorumlu birimleri sınıfta kalmıştı.
“1999 depreminden sonra hiçbir şey yapılmadı”
demek biraz insafsızlıktır.
“Bütün toplanma merkezleri AVM oldu”
demek de hakeza.
Bütün bunlarla birlikte İstanbul’un cazibe merkezi haline getirilmesi ise hem tartışılmalı hem eleştirilmelidir
. Zira, İstanbul’un fiziki şartlarına inat yoğun yerleşime açılması önümüzde neredeyse mukadderat olarak duran “Büyük Deprem”de en büyük handikaptır.

Bu manada, şehrin ana akslarının sağında solunda yükselen devasa binalar ile yaşanan nüfus yoğunluğuna ayak uyduramayan ulaşım ağları önümüzdeki problemlerin başında geliyor.

Bütün bu sorunlarla baş etmek ne tek başına İBB’nin ne ilçe belediyelerinin ne de merkezi hükümetin altında kalkabileceği bir meseledir.

O yüzden
şımarık çocuk edasıyla oyunda mızıkçılık yapmaya kalkışanlar
ın en azından “deprem gerçeği” karşısında “sahici” davranmasını beklemek hakkımızdır. Bu iş öyle, tatil beldelerinde konser dinlemeye, “üzülüyorum”lu cümleler kurmaya benzemiyor. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Gereğini yapın!

Haksız mıyım?

#Deprem
#Süleyman Demirel
#AVM
#CHP
#Kızılay