Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı HDP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. HDP’lilerden daha çok CHP’lilerin ve Batılı kimi kurumların itiraz sesleri yükseldi.Batılılar, kendileri için“tasavvur edilmesi”bileyasakolanları bizim için“önermeyi”alışkanlık haline getirdiler. Mesela Katalanlar İspanya’dan ayrılmak isteyemezler ama Türkiye’de ayrılıkçı terör örgütünün bu isteğine Batılılar sahip çıkabilir.Bayan Mitterrand’ın PKK ele başı Abdullah Öcalan için kurduğu şu cümle bile bunun
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı HDP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. HDP’lilerden daha çok CHP’lilerin ve Batılı kimi kurumların itiraz sesleri yükseldi.
Batılılar, kendileri için
bile
olanları bizim için
alışkanlık haline getirdiler. Mesela Katalanlar İspanya’dan ayrılmak isteyemezler ama Türkiye’de ayrılıkçı terör örgütünün bu isteğine Batılılar sahip çıkabilir.
Bayan Mitterrand’ın PKK ele başı Abdullah Öcalan için kurduğu şu cümle bile bunun göstergesidir:
“Abdullah’ın benim kalbimde özel bir yeri var. Ben Apo’dan daha Apo’cuyum!”
HDP’yi kapatma davası
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’
nin yıl dönümüne denk geldi. Çanakkale Zaferi bu millet için
“tahammül sınırlarının son noktası”
ve varlık-yokluk mücadelesinde göze alınan
ün göstergesiyken, Batılılar için
bir hezimettir. Ve vazgeçilmeyecek bir hedeftir!
İki yıl l önce 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’
nin yıl dönümünde
’ta
hocanın yazdığı bir yazıdan şu alıntıyı yaparak devam edelim:
“ANADOLU ÇOK GÜZEL AMA TÜRKLER ORAYA LAYIK DEĞİL”
“Her şeyi mubah gören
Ehl-i Salib’in kurguladığı bu son haçlı seferi
hala hafızalarından silinmemiştir. (…) genetiği
bozulmuş bir miras olarak medeniyet maskesine bürünen Batı’da, nesilden nesile intikal etmiş
tir.
Ünlü İngiliz tarihçisi Arnold Toynbee, sıradan bir İngiliz kadını olan annesinden naklettiği; ‘Türkiye, Anadolu, çok güzel bir ülke ama Türkler oraya layık değil’
ifadeleriyle;
Yeni Zelanda’da savunmasız 50 Müslüman’ı ibadet esnasında şehit eden terörist, nefret üreten aynı genetik mirastan beslenmişlerdir.
Her fırsatta Şark’a ayar vermeye çalışan Batı medeniyeti, ihtiras ve intikam duygusuyla, vicdanlarını zehirleyen kör taassuptan sıyrılmadıkça, dünya barış görmeyecektir. Bu yüzden masumiyeti temsil eden 18 Mart, bizim için bir umut onlar için de mümkün olmayanı hatırlatan bir panzehirdir..”
(18.03.2019 Yeni Şafak)
İÇİMİZDEKİ APARATLAR ELİYLE İŞGALE VE PARÇALAMAYA HÂLÂ NİYETLERİ VAR
Dün Çanakkale’de yapamadıklarını bugün güney sınırlarımızda yapmanın yolunu arıyorlar. Çanakkale Boğazı’na gömülmüş zırhlılarını unutmayanlar… Conkbayırı’nda toprağa gömülen askerlerini unutmayanlar… Anafartalar’da hezimete uğrayanlar bugün, başka cepheler açarak yeniden üzerimize geliyor.
İşte o yüzden özellikle 2015’te PKK terör örgütünün çukur eylemlerini destekleyip memleketimizi
adı altında bölmek istediler. O yüzden
15 Temmuz 2016 gecesi FETÖ’cü alçaklar eliyle ülkemizi işgale kalkıştılar.
Çanakkale ruhu, 15 Temmuz’da yine ortaya çıktı. İşgal ve darbe girişimi millet tarafından püskürtüldü.
Suriye’nin kuzeyinde Amerika ve müttefiklerince oluşturulmak istenen terör koridoruna kama gibi saplanan Mehmetçik, Afrin’e Türk bayrağını Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümünde dikerek ceddine selam durdu!
O ruhu öldürmek isteyenlerle diri tutmak isteyenler arasındaki kavga bugün daha da şiddetlendi.
O yüzden, şimdi son 5 yıldır aynı tarihlerde değişik formlarla paylaştığım bir anımı yine paylaşmak istiyorum.
Çünkü,
Çanakkale’nin, o ruhun, o zaferin o muazzam duruşun nesilden nesile aktarılması gerektiğine inanıyorum. Çünkü, onlar o hezimeti unutmadılar. Biz de o zaferi unutturmayacağız, unutturmayacağız; inşallah
.
Katır pisliğindeki arpayı yiyerek direnen dedelerimizi hatırlamak
Seferberlik bakiyesi bir dedenin torunu olmak bile benim için bir gurur vesiledir.
Ve
kurt dedesi Çanakkale’de kalmış
bir torun olarak, bir Ramazan gününde şehitlikte iftarını buğday çorbası, arpa ekmeği ve su ile yaptığımda,
demiştim.
dedem
nın seferberlik anılarını dinlemekle geçti.
(…) Dedem Hasan Onbaşı bir gün köydeki kerpiç evin sahanlığından arpalıkları gözleriyle süzerken, “Seferberlik yıllarıydı…” diye başladı söze…
“Babam Hüseyin gitti önce köyden,
akranlarıyla birlikte…
Balkan Harbi’nde perişan olduk. Hemen ardından Çanakkale’ye saldırdı gavur.
Babam Çanakkale’de kaldı!
(şehit oldu)
Çanakkale Savaşı’ndan hemen sonra
Erzurum’a yürüyerek gittik.
Top arabalarını katırlar çekiyordu. Ekmek bile bulamıyorduk.
Katırların pisliklerinden topladığımız arpaları yiyerek hayatta kaldık…”
Anlattıkları böylece devam edip gitti…
(…) Yokluğun dibini bulmanın cümlesi,
“Katır pisliğindeki arpayı kavut yapıp (ezip kavurmak) yemek”
olanıdır belki.
Katır pisliğindeki arpaları yiyerek hayatta kalan
ve yedi düvele karşı
savaşan dedelerimizin sayesinde
bugün bu topraklarda yaşamaya devam ediyoruz.
dendiğinde, hem bir direniş bilinci aklımıza gelir…
Hem, memleketin her bir köyünden, her bir şehrinden, her bir bölgesinden seferberlik çağrısına kulak veren vatan evlatları…
Baba oğul Çanakkale’ye koşan kurt dedem ve dedem gibi binlerce ecdadımızın “hesapsız” hali gelir Çanakkale ruhu dediğimizde.
Çanakkale’ye koşan dedelerimize rahmet diliyorum.
Bugün o
dedelerinin ruhuna sahip çıkanların tümüne selam duruyorum!