Neredeyse bütün yazı domatese benzeyen domates aramakla geçirdim desem yeri... Maalesef artık tadıyla, kokusuyla gerçekten domates olan domates bulabilmek çok kolay değil. Bu bir çok ürün için böyle...
Artık tarımı pazar yönetiyor. Raf ömrünü uzatmak için meyvenin, sebzenin tadından, lezzetinden kolayca vazgeçilebiliyor. Buna nasıl cesaret edilebiliyor? Tüketiciler, yani bizler, bunun olmaması için herhangi bir bilinç ve direnç ortaya koyamadığımız, tadı tuzu olmayan domatese kolayca rıza gösterdiğimiz için neredeyse sentetik domates üretimi için bir düzen kurulabiliyor. Türkiye bir tarım ülkesi ve bu değişimi adım adım hep beraber yaşadık ve sadece seyrettik. Hayır aslında sadece seyretmedik, tüketimimizi arttırarak bu bozulmaya çanak tuttuk, tutuyoruz.
Lafa domatesle girdik ama mesele domatesten çok daha büyük... Hayata, hayatlarımıza sahip çıkıp çıkmamakla, ağız tadıyla, can serinliğiyle yaşayıp yaşamamakla ilgili bir şeyler söylemeye çalışıyorum aslında. Tadımızı kaçıran şeylere karşı neden bu kadar kayıtsız kaldığımıza dair sorular sormaya gayret ediyorum. Aslında çok geç kaldık belki de bütün bunları konuşmak için... Elimizden alınmasına sessizce rıza gösterdiğimiz o kadar çok şey var ki, artık biz ne kadar biziz bu dahi tartışılır.
İnsan olmaya dair nesilden nesile aktardığımız gayet tutarlı, esaslı, olgun bir ortak tarifimiz vardı bu topraklarda bizim. Pratikte o tarifin zaman zaman dışına çıkıyor olmakla birlikte temel kaideyi hem aklımızda, hem sosyal hayatımızda asırlar boyunca daima canlı ve kavi tuttuk. Bir yerden sonra yapamadığımız şey budur; kaideyi kaybettik. İnsanın mutluluğunun her şeyin hep daha fazlasını elde etmesiyle mümkün olduğuna inanmaya başladığımız gün çözülmeye de başladık. Domatesin de, hayatın da tadını kaçıran aynı şeydi hep: Hırs! Tevekkülü, rızayı kemirip parçalayan şey... Bugün domates üretimini arttırmak ve domatesi daha dayanıklı hale getirmek için bilim her türlü yolu deniyor. Yeryüzünde yiyecek domates bulamayanlar da yiyebilsin diye değil, domates satışından elde edilecek kâr büyüsün diye... Bütün bu fabrikalar, üretimhaneler, arzı arttırmak için oluşturulan stratejiler de yoksulları refaha kavuşturabilmek için değil... Bunu sanayileşmenin bir fetiş haline geldiği günlerden beri nice acı tecrübeyle yaşıyor, müşahede ediyoruz. Pazar, kapitali büyütmek için... Yani sermayeyi, sermaye sahiplerini... Hem yerel ölçekte hem de küresel ölçekte... Sermayeye sahip olmayanlar, orta sınıftan yoksulluk sınırının altına kadar uzanan bir yelpazeye dağılan asıl çoğunluk sadece tüketici, yani müşteri... Görebilenler için fotoğraf açık ve net; tüketici dediğimiz kişi, artık sırtında kırbaç şaklamayan modern bir köle... Hayır, köle tüccarları prangalara vurup Afrika’nın ücralarından getirmiyor artık onları. Zihinlerinden uyuşturup söküyor dirençlerini... Tüketim bu çağın en büyük bağımlılığı... Hepimizi az ya da çok eline geçirmiş durumda bu bağımlılık... O kadar ki, bir şeyi neden aldığımıza dair en ufak bir fikrimiz yokken dahi o şeyi satın alıyoruz. Tadı tuzu olmayan domatesi, yüzde doksan fonksiyonunu kullanmadığımız çok fonksiyonlu dijital zımbırtıları ya da gerçekten abuk sabuk göründüğü halde sırf moda olduğu için alıp kendimize yakıştırdığımız pespaye giysileri...
Domateslerin hiç tadı tuzu olmadığının hepimiz farkındayız. Keşke mesele domatesten ibaret olsaydı; insan domates yemeden de yaşayabilir çünkü. Ama bazı şeyler var ki insan onlar olmadan insan gibi yaşayamaz. Şuursuzca yaşayanın yaşadığı söylenebilir mi? Biyolojik olarak evet, peki ya hakikatte? Şuurunu kaybedenlerin bitkisel hayata geçtiğini söylüyoruz, malum!
Bu devirde bize talim ettirdikleri saçmalıkların nihai hedefi de belki bu: İnsan olmadan yaşamak!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.