Bir yangının külünü...

04:0018/06/2020, Perşembe
G: 18/06/2020, Perşembe
Gökhan Özcan

Mustafa Şahin’le yollarımızın kesişmesi çok uzun yıllar öncesine dayanır. Sonrası bazen aynı kelimenin, bazen aynı cümlenin, en uzak düştüğümüzde aynı paragrafın içinde geçti. Hani CV’lerimizin koca bir parçasını ‘kopyala yapıştır’la halletmiş olsak bu operasyonu pek fark eden çıkmaz. Hayatlarımızın kesişme kümesini oluştursak, geriye kalan zamanlar pek ufak kalır. O kadar uzun bir beraber yürümüşlüğümüz, aynı mecradan beraberce akışımız var. Bu sebeple ki, ‘Gömleği Yalnız’ı kendi heyecanım, kendi

Mustafa Şahin’le yollarımızın kesişmesi çok uzun yıllar öncesine dayanır. Sonrası bazen aynı kelimenin, bazen aynı cümlenin, en uzak düştüğümüzde aynı paragrafın içinde geçti. Hani CV’lerimizin koca bir parçasını ‘kopyala yapıştır’la halletmiş olsak bu operasyonu pek fark eden çıkmaz. Hayatlarımızın kesişme kümesini oluştursak, geriye kalan zamanlar pek ufak kalır. O kadar uzun bir beraber yürümüşlüğümüz, aynı mecradan beraberce akışımız var. Bu sebeple ki, ‘Gömleği Yalnız’ı kendi heyecanım, kendi sevincim olarak bağrıma basmışsam, kimse şaşırmasın, yadırgamasın.

Evet, işte böyle... Mustafa Şahin’in yıllar boyunca önce kafasının içini, kalbinin derinliklerini, sonra saklı klasörlerini, daha sonra bilgisayarının isimsiz bırakılmış dosyalarını dolduran hikayeleri nihayet gün yüzüne çıktı, kitap olup raflara dizildi. Daha öncesinde dergi sayfalarında okuyanlar vardı elbet pek çoğunu ama dergi dediğin ne ki, sevdalılarına dünyayı dolduran salt çoğunluk gibi gelse de nihayetinde hepsi bir avuç insan... Şimdi kitap olunca zapta geçirilmiş, tarihe notu düşülmüş, sağır duvarlara çentiği atılmış oldu meramını bin bir makamdan feryatla, haykırışla, fısıltı ve sükutla, isyanla ve tevekkülle anlatan bu içli hikayelerin.

Uzun uzun edebi çözümleme işlerine kalkışacak değilim. Neden? Hem bu işlerden pek hazzetmediğimden hem bu hikayelerle arama yeterli mesafeyi koyamayacak oluşumdan... Yani şimdi pek sevilen tabirle söylersem, bu hikayelere objektif bakamayacağımdan... Doğru, bakamam! Gömleği Yalnız’ın içindeki hikayeler birçok bakımdan benim de hikayelerim çünkü. Benim de içinden geçtiğim ya da benim de içimden geçen hikayeler... Bir çok başkaları için olduğu gibi... Ama adını da koyalım, bunlar başka hiçbir kaleme yakıştıramayacağımız kadar da Mustafa Şahin’in hikayeleri bir yandan.

Bu memleketin nice nesilleri, hayatın genel gidişatı ile hakikatin tabiatı arasında bir irtibat kurmaya çalışmanın sancılarıyla geçirdi ömrünü. Aslında gençliğini demek de kâfi gelirdi belki. Gençlik bahara benzer derler ya; sevdası dallarını tutuşturmuş da çiçek açmaya bir türlü muvaffak olamamış, baharı içinde kalmış fidanlar getirin gözünüzün önüne. Yabani sürgünlerdir aslında onların çoğu... İşte öyle bir şeydi hayat; bu memleketin daha ilk baharında hummaya, sıtmaya, kırağıya, doluya, ayaza, yangına, kırıma, karşılıksız sevdaya ve bolca hayal kırıklığına uğramış gençleri için. Bunun bir hikayesi, hikayeleri yok muydu? Anlatılmayacak mıydı kafasına vurulmuş, bilinci kaldırımların üzerine akıtılmış peltek zihinlerin, kekeme kalplerin, dudaklarını ısıran bir suskunluğun hikayeleri? Orada bir yerde, baharların ilki ve belki sonuncusunda, gadre uğramış, darbe almış, beli kırılmış hayatlarımızın, sonrasını hep bir kıvranış şeklinde yaşaması gibi uzayıp giden bütün o ‘tedirgin’ sözlerini, yeraltımızın yutulmuş, yutkunulmuş bütün o kekre ifadelerini kimse dışa vurmayacak mıydı? Belki insana ve hayata dair pek çok başka şey de var Gömleği Yalnız’da. Ama bana sorarsanız her şeyden daha çok, beklemediğimiz bir anda en savunmasız yerlerimizden aldığımız bu soğuk ve yakıcı vurulmaların acı hafızası var.

Hayatın atardamarını sekteye uğratan kılcal damarların tıkanıklıklarına dönüp bakıyor ‘Gömleği Yalnız’daki hikayeler. Yüzüne yeterince bakılmamış meselelerin, yüzleşilmemiş dertlerin, neşter batırılıp irini, iltihabı akıtılmamış yaraların, zehri emilmemiş ısırıkların, teşhisi konamamış duyguların, ifadesi bulunamamış meramların sürgiden serencamı...

Bilenler zaten Mustafa Şahin’in yazıdaki başkalığını bilir. Eski usul dimağda tad bırakan zengin bir Türkçe, engin bir dil hakimiyeti... İçeriden, çok içeriden, can acıtacak kadar içeriden gelen bir ifade gücü... Kahrın içine gülücük, gülücüğün içine kahir koyan bir ince işçilik... Edebî mesuliyetler bir yana, okumayanın bu memleketi duyması, dinlemesi, anlaması eksik kalır.

İnsanlık namına şu notu da şuraya iliştirmiş olayım: Okumaya niyet edenler ekmeğini neye bandığını bilerek okusun bu hikayeleri. Kabuk bağlamış nice yaraları kanırtıp kanatacak hikayeler bunlar, ona göre! Meşhur şarkıda söylendiği gibi, “bir yangının külünü yeniden yakıp geçen” hikayeler... Can acımadan kendini bilmez diyenlere, iç çekmeyenin içi olmaz diyenlere şifa olsun o vakit.

Gömleği Yalnız’ı Mustafa Şahin için bir başlangıç sayıyoruz, bir ilk adım... Allah devamını nasip etsin, tamamına erdirsin inşallah... Kulağının üstüne yatmanın adet haline geldiği şu zamanda yaşayanların, derdiyle yaşamanın hakikatini hatırlatan bu dile, bu hissiyata, bu derde, yaşarken anlatacak çok şey biriktirdiği aşikâr bu derin hikayelere elbette çok ihtiyacı var.

#Mustafa Şahin
#Gömleği Yalnız
#Memleket