Yanlış beden, yanlış elbise

04:0016/12/2024, Pazartesi
G: 16/12/2024, Pazartesi
Gökhan Özcan

Bir şehrin ve hatta bir ülkenin, zevk anlamında nereden nereye doğru gittiğine bakarak kültürel seyrine dair okumalar yapabiliriz. Mesela yapı mimarisine bakarak… Şehirdeki/ülkedeki en eski yapılardan en yeni yapılara doğru yeterli sayıda örnek yapı seçerek ardı ardına dizer, bu dizilimi kalite, estetik, çevreyle uyum ve insani öncelikler bakımından değerlendirir, çıkan tablodan toplumun kültürel gidişatına dair sonuçlar elde ederiz. Böyle bir çaba, bize şaşmaz biçimde çok kayda değer kanaatler

Bir şehrin ve hatta bir ülkenin, zevk anlamında nereden nereye doğru gittiğine bakarak kültürel seyrine dair okumalar yapabiliriz. Mesela yapı mimarisine bakarak… Şehirdeki/ülkedeki en eski yapılardan en yeni yapılara doğru yeterli sayıda örnek yapı seçerek ardı ardına dizer, bu dizilimi kalite, estetik, çevreyle uyum ve insani öncelikler bakımından değerlendirir, çıkan tablodan toplumun kültürel gidişatına dair sonuçlar elde ederiz. Böyle bir çaba, bize şaşmaz biçimde çok kayda değer kanaatler getirecektir.

Yazık ki şehirlerimizi halen ayakta kaldığı kadarıyla tarihi ve tabii dokunun varlığı güzel kılıyor. Bu tarihi ve tabii dokunun üstüne bizim son yüzyılda eklediğimiz neredeyse her şey yapay, çirkin, uyumsuz ve dolayısıyla yanlış bir manzara arzediyor. Adeta insan tenindeki bir cilt hastalığı, peynirin üstündeki küf, metaldeki oksitlenme gibi görsel anlamda kemiriyor şehirleri bizim sonradan yaptığımız yapılar… Çirkin apartmanlar, uyumsuz siteler, araçları önceleyen ve insanı sonralayan yol yapılanmaları, araç kakofonisi ve ruhsuz parklar, birbiriyle alakasız sosyal alan düzenlemeleri, göz yoran direkler, teller, tabela terörü…

Şehirleri bir miktar modernleştirebiliyoruz görünüşe göre… Ama güzelleştiremiyoruz. Şehirler büyüdükçe bu kaotik kirlenme daha da yaygınlaşıyor. Ama biz doğruyu yapıyormuş gibi aynı kafada güzeli yok etmeye, çirkini çoğaltmaya devam ediyoruz. Toplumsal hayatımızda, bu meseleler üstüne kafa yorulabilecek esaslı gündem maddelerimiz de, konuyu tartışmaya açmaya yetecek bir bilinç ve duyarlılığımız da yok ne yazık ki!

“Biz zihnin öylesine çok hâkimiyeti altında bulunan bir kültürde yaşadığımızdan, modern resim, mimari, müzik ve edebiyatın büyük bölümü güzellikten, içsel özden yoksundur. Bunun nedeni bu eserleri yaratan insanların kendilerini -bir an bile- zihinlerinden kurtaramamalarıdır. Bu yüzden onlar asla, içlerinde bulunan, gerçek yaratıcılık ve güzelliğin ortaya çıktığı o yerle temasta değildirler. Zihin kendi haline bırakıldığında sadece resim sergilerinde değil, dışarıda da hilkat garibeleri ve çirkinlikler yaratır. Kent manzaralarına ve sanayi bölgelerine bir bakın. Hiçbir uygarlık bu kadar çok çirkinlik üretmemiştir” diyor Eckhart Tolle, ‘Şimdi’nin Gücü’ kitabında.

Güzel insan olmak için gayret sarfetmek, bu gayreti hayatımızın temel bir önceliği saymak hayati derecede önemli bir şey… Bunu yeterince önemsemediğimiz için yaptığımız hiçbir şey hayatı güzelleştirecek kadar güzel olmuyor, olamıyor. Ne yapılarımız ne şehirlerimiz ne kurduğumuz irili ufaklı düzenler, sosyal organizasyonlar… İnsana güzellik hissi veren şeyler için ya çok eskilere dönmemiz ya da kendimizi tabiata atmamız gerekiyor. Neden böyle olduğuna dair ipucu bu cümlenin içinde aslında. Biz geçmişle ve tabii olan her şeyle uyumumuzu, irtibatımızı yitirmiş, anlam köklerimizi besleyebilecek toprağa uzak kalmış durumdayız. Söylerken ve anlarken de, yapar ve üretirken de bize yabancı saiklerle, ruh dünyamızın uzağında kalan gerekçelerle hareket ediyoruz. Beden ölçüsüne uymayan bir elbiseyi çaresizce kendine yakıştırmaya çalışan zavallı biri gibiyiz. Ama ne yaparsak yapalım bu yanlış elbise bize olmuyor, uymuyor, yakışmıyor.

“Kargaşayla dolu bu şehirler benim içime darlık veriyor artık!” diye yakındı yanındakine arabayı süren. “Belki de içimizdeki darlıklar bu kargaşa dolu şehirlere sebebiyet veriyor!” diye cevapladı onu yan koltukta oturan.

#kültür
#şehir
#mimari