Suyun içinde susuz

04:0026/06/2023, Pazartesi
G: 26/06/2023, Pazartesi
Gökhan Özcan

Dünya, duygularıyla yaşamayı göze alarak kendini savunmasız bırakanlar için imkanlarla arasına imkansızlıkları sokan bir yer... Hiç bir şeyin tamam olamadığı, tamamlanamadığı, sonuna kadar yaşanamadığı bir yer... Aşk mesela... Yani mecazi manada aşk, ilahi aşk bahsi diğer... İki kişi arasında mı yaşanır gerçekten, yoksa ortada iki kişi olsa bile herkes kendi içinde kendi aşkını mı yaşar? Aynı anda iki sevgili birbirine aşkla bağlanmış olsa bile bu hissiyatları ortak yaşadıkları bir şey midir? İki

Dünya, duygularıyla yaşamayı göze alarak kendini savunmasız bırakanlar için imkanlarla arasına imkansızlıkları sokan bir yer... Hiç bir şeyin tamam olamadığı, tamamlanamadığı, sonuna kadar yaşanamadığı bir yer...

Aşk mesela... Yani mecazi manada aşk, ilahi aşk bahsi diğer... İki kişi arasında mı yaşanır gerçekten, yoksa ortada iki kişi olsa bile herkes kendi içinde kendi aşkını mı yaşar? Aynı anda iki sevgili birbirine aşkla bağlanmış olsa bile bu hissiyatları ortak yaşadıkları bir şey midir? İki sevgili için de yaşadığı aynı şey midir, yoksa kendi içinde iki ayrı şey midir? İki sevgilinin aşkı aynı şekilde, aynı duygusal karakter ve derinlikte yaşamasına imkan var mıdır? Eğer yoksa, aşk dediğimiz şeyin aslında her insanın tek başına yaşadığı bir şey olduğunu, duygularının yöneldiği sevgilininse sadece bu duyguların ortaya çıkmasına bir vesile olduğunu kabul etmek zorundayız demektir.

İnsanların birbirlerine doğru çekilmesi bir gerçek elbette, yaşayanlar aşkın bir adresi olduğunu biliyor. Ancak aşk deyince sadece fizyolojik çekimden bahsetmiyorsak eğer,
içini sevgiliye yakıştırdığımız, yani kendi içimizde çattığımız bir şeyden söz ediyor olabiliriz büyük ölçüde. Vuslattan sonra yaşanan hayal kırıklıklarının buna bir delil, bir işaret olduğunu söylemek de çok acayip kaçmaz hatta.
O vakit, aşkı cazibesine kapılmaya hazır olduğumuz bir imkan olarak görmekle birlikte, aslında bir imkansızlığın peşinde olduğumuzu görmemiz gerekiyor. Çünkü sevgiliyi içimizde gönlümüze göre şekillendiriyor olsak bile; dünyadaki gerçek halleriyle, huyu ve karakteriyle, duygusal ve zihinsel yönelimleriyle yaratan biz değiliz onu. Onun bizim tasavvur ve tahayyül ettiğimizle tam olarak örtüşemeyecek kendine özgü bir insanlığı var.
İnsanın kendi gölgesini kovalaması gibi bir şey aslında bu, asla yakalayamayacağımız bir şeyin,
bir hayalin, bir serabın peşinden gidiyoruz. Hem de şuursuzca...

Peki neden oluyor bu, neden yapıyoruz bunu kendimize? Hakiki bir vuslat, bu dünyanın gerçekliği içinde böylesine imkansızken, neden gönüllü kaptırıyoruz kendimizi bu can hevesine? Sevmek sonsuzca özlemek demek çünkü, sevgili yanı başımızdayken bile... Bile bile neden bırakıyoruz kendimizi biçare pervaneler gibi bu yakıcı ateşe?

“Suda yüzen insanın susaması ne tuhaf değil mi?” diye soruyor İbn Hazm, ‘Güvercin Gerdanlığı’nda.

Gönlümüz nasıl bir yer bizim, mecazlarla uğraştırıp duruyor bu dünyada bizi. Özlediğimiz aslında nedir? Başkalarının içimizde
inşa ettiğimiz, besleyip büyüttüğümüz karşılıklarıyla aynı şey olmadığı bu kadar aşikârken, onların çekimine bırakarak kendimizi, ne yapmaya çalışıyoruz?
Duralım burada biraz; bir şey yapmaya mı çalışıyoruz biz aslında, zaten olan şeylerin içine mi çekiliyoruz? Bu da gizemli bir başka soru!

Aşk, kendi yatağında akan bir ırmak... Mecazi de olsa böyle bu... Kuru akılla düşününce, birbirine aşkla yönelen insanların bu durumlarının pek de mantıklı bir açıklaması olmadığını görüyoruz. Çoktan seçmeli bir durum değil bu, adaylar belirleyip mantık süzgecinden geçiriyor, sonra en doğru olduğuna inandığımız kişiyi seçmiyoruz aşık olmak için. Her şey kendiliğinden oluyor, şuur sesini bile çıkaramıyor hatta bu işe.

O halde şunu düşünmeliyiz belki, aşk dediğimiz şeyin sevgilileri bir araya getirmekten daha öte bir var ediliş sebebi olması gerek...
Aşkla ilgili
hayatımıza yansıyan her şey, daha ötesi için bir temrin sanki bizim için... İmkansızlıkların insanın önünü kesmediği sonsuz zenginlikte bir hayata dair sezgisel derinlikler kazanabilmemiz için verilmiş bir imkan belki de bu bize.
Yüzeyden daha derine inmeye, duygularına sahip çıkarak kendini hakikat karşısında savunmasız kılmaya cesaret edebilenler için...

“Sen bir şeyi sevebildin ise” dedi meczup, “bil ki aşk sofrasına buyur edildin!”

#Aktüel
#Toplum
#Edebiyat
#Gökhan Özcan