“Güzel, gerçeğin peşinde koşmayanlardan kendini gizler” diyor Andrey Tarkovski, ‘Mühürlenmiş Zaman’ kitabında. Biz şimdilerde güzeli hep fiziksel özelliklerde ya da satın alabileceğimiz şeylerde arıyoruz. Çünkü güzelliğin zihnimizde basit ve sathi bir anlamı var. Daha çok fiziksel bir avantajmış gibi görüyoruz onu. Bu fiziksel avantajlara sahip olmayanlar içinse yine fiziksel yöntemlerle ulaşılması gereken bir şey güzellik. Var olanı boyayıp makyajlayarak, fit hale getirerek, kaslandırarak, estetik
“Güzel, gerçeğin peşinde koşmayanlardan kendini gizler” diyor Andrey Tarkovski, ‘Mühürlenmiş Zaman’ kitabında. Biz şimdilerde güzeli hep fiziksel özelliklerde ya da satın alabileceğimiz şeylerde arıyoruz. Çünkü güzelliğin zihnimizde basit ve sathi bir anlamı var. Daha çok fiziksel bir avantajmış gibi görüyoruz onu. Bu fiziksel avantajlara sahip olmayanlar içinse yine fiziksel yöntemlerle ulaşılması gereken bir şey güzellik. Var olanı boyayıp makyajlayarak, fit hale getirerek, kaslandırarak, estetik operasyonlara başvurarak, giyindirip kuşandırarak o hedefe ulaşmaya çalışan milyonlarca insan var bugün dünyada. Bunun üzerine fevkalade kârlı endüstriler kuruluyor. Oysa ‘güzel’, Tarkovski’nin kendine özgü bilgeliğiyle keşfettiği gibi gerçekle, yani hakikatle beraber ulaşılabilecek bir şey. Tabiatı gereği gelip geçici ya da sahte fiziksel avantajlara sahip olmanın insanı seraplara kapılmak dışında götürebileceği bir yer yok.
Geçici tatminler ve sahte hazlar dışında!
“Güzelliğin on par’etmez, şu bendeki aşk olmasa!” diyen Aşık Veysel üstüne devasa yatırımlar yapılan güzellik endüstrisini tek hamlede nasıl da boşa çıkartıyor, rahmet olsun!
Gerçek güzellik, insanın yalnızca içinden erişebileceği bir şey… İçinin patikalarında yürüyerek çıktığı bir yolculuğun varabileceği bir menzil… Hakikati ve sonsuzla irtibatı olmayan hiçbir şeyin tam manasıyla güzel olabilmesi mümkün değil. İnsan ancak hakikatle yakınlığı derecesinde pay alabiliyor güzellikten. Yani Allah’ın güzelleştiren boyasıyla boyanarak… Hakikatin sahibi kimse, güzellik de sadece ondan geliyor, gelebilir. İman edenler için, ki o en büyük güzelliktir, güzelliğe erişmenin başka bir tarifi, metodu, yolu olamaz. Kalple irtibatsız her güzellik sözdedir, uçucu ve geçicidir, tıpkı dünya gibi ne sahibine ne başkasına yar olur. Yeryüzünde Allah’ın ilahi dokunuşunun eseri olmayan hiçbir güzellik yoktur; buna elbette kendi eserimiz gibi gördüklerimiz, kendi buluşumuz, kendi üretimimiz, kendi malımız, kendi sanatımız sandıklarımız da dahil!
“Bugün kendimize bir güzellik
yapalım mı?” dedi neşeyle yanındakine. “O murad edip de sana söylettiyse biz nasıl yapmayalım?” dedi yanındaki gülümseyerek.
Gökyüzündeki bulutların, geceleri süsleyen yıldızların, kıyıya vuran dalgaların, kırları donatan papatyaların, gelinciklerin, uçuşan kelebeklerin, bir çınar yaprağının, bir tırtılın, bir kurbağanın, serçelerin, kırlangıçların, alemde var olan her bir şeyin kendine özgü bir güzelliği var ve hiçbiri güzel olmak için bir şey yapmıyor. Güzellik tabiatlarında, yaratılışlarında var onların. Aslında aynı şey insan için de geçerli; her insanın mutlaka kendine özgü bir güzelliği var, bu güzellikle doğuyor. Güzel olmak için makyaj setlerine, fitness salonlarına, bitkisel kürlere, moda trendlerine ihtiyacımız yok. Fıtrat üzere olmak ve orada durmak yeterli aslında. Fiziksel farklılıklar, yaratılıştaki ilahi dengenin hikmetleridir. Avantajlardan ve dezavantajlardan ayrı ayrı imtihan edilir insanlar. İlahi terazide dezavantajların avantaja, avantajların dezavantaja dönüşebildiğine nice işaret var Allah kelamında. Bunu zaten şu dünya gözüyle biz bile rahatlıkla görebiliyor değil miyiz?
En yakışıklılar kadar yakışıklı olmayıp da duruma rıza gösterenler size çok sağlam bir tüyo vereyim; mahşerde size yakışıklılık bahsinden sual yok!
“Üç günlük dünyada şu fanilerin bende ne gördüğü mü mühim” diye geçirdi içinden beyaz saçlı adam, “yoksa bana sonsuzluk bahşedecek olan Allah’ın bende ne gördüğü mü?”