Yeni Şafak

Dönüp bakmadığımız şeyler

01:0013/02/2025, Perşembe
G: 13/02/2025, Perşembe
Gökhan Özcan

Pek az düşünüyoruz değil mi, pek az merak ediyoruz her şeyin neden olduğunu? Büyük şeylerin, küçük şeylerin… Görünür şeylerin ve görünmez olanların… Dışımızda gelişenlerin ve içimizde titreşenlerin… Bir ânın içinde durmaksızın süregiden sonsuz bir akışın ortasındayız. Her olan şey, aslında bizi kendisine şahit kılan bir yaratma kudretinin eseri olarak vücuda geliyor. ‘Varlık’ hakikatimizin metafizik derinliği içinde bizler birer şahidiz. Bu şahitliği kalbimizde yaşatmamız, buradan manaya erişmemiz

Pek az düşünüyoruz değil mi, pek az merak ediyoruz her şeyin neden olduğunu? Büyük şeylerin, küçük şeylerin… Görünür şeylerin ve görünmez olanların… Dışımızda gelişenlerin ve içimizde titreşenlerin… Bir ânın içinde durmaksızın süregiden sonsuz bir akışın ortasındayız. Her olan şey, aslında bizi kendisine şahit kılan bir yaratma kudretinin eseri olarak vücuda geliyor. ‘Varlık’ hakikatimizin metafizik derinliği içinde bizler birer şahidiz. Bu şahitliği kalbimizde yaşatmamız, buradan manaya erişmemiz ve o manayı lisanen ifade etmemiz gerekiyor. Kendini her an yenileyen bu mucizenin farkında olarak yaşamamız gerekiyor. Oluştaki olağanüstülüğü hayretle temaşa etmemiz, bununla kendimizi hakikate bağlamamız ve enginleştirmemiz gerekiyor. Aksi, ‘insan’ın hakiki manasından yani aslî hakikatinden uzaklaşması demek! Kendini bilen insan arayışından yerini bilemeyen insana doğru tersine bir göçtür bu! Hakikatini unutarak yaşadığımızda hayatı insan için sadece biyolojik bir patinaja, kör bir koşuya çeviririz. Bugün olan da bu değil mi büyük ölçüde?

“Hem bilginin kaynağı metafizik bir ilkedir, hem bilme eyleminin faili olan ruh metafizik bir nesnedir hem de bilginin kendisi ruhta bulunan bir suret veya izafet olduğundan metafizik bir oluşa sahiptir” diye yazmış Ömer Türker, ‘İslam Düşünce Gelenekleri’ kitabında.

Hayatımıza anlam derinliği katan ve aslında biyolojik olarak onlarsız da yaşayabileceğimiz pek çok şey var. Onlar neden var? Kır çiçekleri biyolojik hayat için gerekli olabilir ama neden bu kadar çeşitli ve güzeller? Müzik neden var mesela? Nefes alıp vermek, karnımızı doyurmak, yürümek, uyumak ya da bedensel olarak ihtiyaç duyduğumuz şeyleri yapabilmek için müziğe ihtiyacımız yok oysa. Neden bu kadar çok renk, ara renk, renk tonu var? Temel üç beş renk yetmez miydi hepimize hayatımızı idame ettirebilmek için? Neden bazı insanları, bazı şeyleri, bazı yerleri çok seviyor ya da hiç sevemiyoruz? Biyolojik deveranın çok ötesinde bir şey yaşıyoruz biz! Hayat dediğimiz şey böyle uçsuz bucaksız ve böyle yüzünü manaya dönen bir şey! Kalbimizin kan pompalamasıyla değil, hissetmesi, idrak etmesi, yönelmesiyle tecrübe ettiğimiz bir şey! Biyolojik varlığımız, bütün sistematik ve mucizevi faaliyetleri de içinde olmak üzere bizi bu metafizik seyrüseferin içinde tutuyor sadece. O halde neden durmuyoruz bunun üstünde hiç? Neden içinde yaşadığımız şeylerin metafizik/manevi anlamları üzerinde azıcık bile olsa tefekkür etmiyoruz? Neden şahitliğimizin hakkını vermiyoruz?

Aristotales ‘Metafizik’ isimli meşhur eserinde ‘şeyler’in hakikatini kavrayabilmek için nereye bakmamız gerektiğine işaret ediyor: “Ateş, şeyler arasında en sıcak olan şeydir. Çünkü o bütün diğer şeylerin sıcaklığının nedenidir. O halde türemiş hakikatlerin nedeni olan şey, en hakiki olan şeydir.” Aristotales aynı kitabın bir başka yerinde de şunu söylüyor: “Çekmece ağaç değildir, ağaçtandır; ağaç, toprak değildir, topraktandır.”

Gözümüzü alamadığımız lüzumsuz şeyler, hayatın aslî niteliğine körleştiriyor bizi. Kapıldığımız illüzyonlar, dönüp bakmayı ihmal ettiğimiz aslî şeyleri uzaklaştırıyor zihnimizden ve kalbimizden. Yalandan işlerle meşgul olmaktan sersemlemiş halde insanlığımız. Kendi tabiatımıza ters bir hayatın içinde oradan oraya sürükleniyoruz. Anlamlandırma kabiliyetimiz tam olarak kaybolmasa da körelmiş durumda, iç gözlerimiz ne yakını ne uzağı iyi görebiliyor. Mutsuzuz, kırgınız, öfkeliyiz, tatminsiziz; çünkü kendimizde değiliz, kendiliğimizde yaşamıyoruz!

O yağmura “Rahmetle dol da yağ kullarımın üstüne!” der; sen kadrini bilmez, “Islandım!” dersin.

#hayat
#varlık
#Gökhan Özcan
Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.