Bir şeye nasıl baktığımız ve o şeyi nasıl gördüğümüz çok önemli... Çünkü Türkçede ifade ettiğimiz gibi hayatla ilgili kanaatlerimiz o ‘görüş’lerden ortaya çıkıyor. Arapçada ‘nazar’, ‘nazariye’, ‘nazariyat’ kelimeleri de benzer muhtevalarla kavramlaşmıştır. Yine ‘körleşme’ kavramıyla da aynı doğrultudaki metaforik durumları ifade eder; bir şeyin aslî durumunu görememek, gözden kaybetmek, yanılgıya düşmek gibi şeyleri kastederiz. Bütün bunlar; bakışımız, görüşümüz ve zihniyetimizin birbirinin ayrılmaz
Bir şeye nasıl baktığımız ve o şeyi nasıl gördüğümüz çok önemli... Çünkü Türkçede ifade ettiğimiz gibi hayatla ilgili kanaatlerimiz o ‘görüş’lerden ortaya çıkıyor. Arapçada ‘nazar’, ‘nazariye’, ‘nazariyat’ kelimeleri de benzer muhtevalarla kavramlaşmıştır. Yine ‘körleşme’ kavramıyla da aynı doğrultudaki metaforik durumları ifade eder; bir şeyin aslî durumunu görememek, gözden kaybetmek, yanılgıya düşmek gibi şeyleri kastederiz. Bütün bunlar; bakışımız, görüşümüz ve zihniyetimizin birbirinin ayrılmaz cüzü olan unsurlar olduğunu gösteriyor bize. İşte bu yüzden nereye, nereden, nasıl baktığımız çok önemli. Ne gördüğümüzse işin nihai noktası olması bakımından belki de hayati bir mesele!
Döne döne üstünde durduğum akan gündem meselesinin üst paragraftaki durumla yakın ilgisi var. Akan gündem derken kastım sadece hadiselerin önümüzden hızla gelip geçiyor oluşu değil; aynı zamanda bu akıcılığın ‘görme’yi, yani ‘nazar’ etmeyi sağlıksız hale getiriyor, engelliyor, yanıltıcı kılıyor oluşu...
Akan gündem dediğimiz şey, hadiseleri yeni iletişim teknolojileri, araçları ve mecraları yardımıyla hayatın tabii hızının üstüne çıkararak seyre sunma hedefiyle ortaya çıktı. Nihayetinde bugün sanal dünyanın hızının gerçek hayatın hızından daha fazla olduğunu, arada bir senkron olmadığını hepimiz tecrübe ediyoruz. Modern insan için yeni sanal süreçlerin cazibesi de biraz burada...
Elimizdeki ekranlardan hayatta neler olup bittiğine bakmak ile evin penceresinden dışarıda neler olup bittiğine bakmak temelde benzer bir yönelimi çağrıştırıyor olsa bile, nitelik olarak aynı şeye tekabül etmiyor. Birincisinde kurgusallaştırılmış, bu sayede detaylarından (yani kapsayıcı mana ve derinliğinden soyutlanarak) hızlandırılmış bir akış var, diğerinde hayatın hakiki seyri... İlki, hadiselerin tansiyonu yükseltilmiş, çeşitliliği arttırılmış, sansasyon boyasına ve cazibe suyuna bandırılmış bir alternatif seyirlik olarak, bir üretim-tüketim ürünü olarak sunuluyor bize. Daha en başta, hayatın gerçek seyrinin yeterince eğlendirici, heyecan verici, doyurucu olmadığı algısını yerleştirerek zihinlerimize. Bu ne demek? Hayatın tabii halleriyle irtibatımızı sıkı tutmakta eskisi kadar istekli olmamamız demek...
Daha hızlı görünce, daha fazla şeyden haberdar olma imkanına sahip olmaz mıyız? Bu da iyi bir şey değil mi? Burada problem ne? Böyle soruların mantıklı bulunduğu bir zamandayız. Şöyle başka soruları pek kafamıza takmadığımız için: Bir şeyi görmek ondan gerçekten haberdar olmakla aynı şey mi? On dakika bakarak gördüğümüz şey ile on saniye bakarak gördüğümüz şey nitelik olarak aynı geçerlilikte olabilir mi? Yolda yürümek ile yürüme bandında yürümek aynı şeyse bu da öyle! Yolda kendi seçtiğiniz bir istikamet ve hızda yürürsünüz, yürüme bandında ise istikameti ve hızı makine size sormadan belirler, sizi kendi akışına sabitler, gittiği yere götürür.
Üstünde durmak istediğim asıl soru şu: Akan gündeme raptolmuş bakışlar, zihinlerimizi de akan zihinlere dönüştürmez mi? Böyle bir hipnotik durum, böyle bir illüzyon yaşanmaz mı zihinlerimizde? Ben yaşandığı kanaatindeyim büyük ölçüde. Görme biçimimizin akan gündemlerle değişmesi, meseleleri kavrama biçimimizi değiştirdi. Dolayısıyla zihin işleyişlerimiz de değişti. Artık meselelerle ilgili kanaatlerimizi oluştururken önümüze hazır halde bırakılan kısa yolları tercih ediyoruz. Yani tabiri caizse haberleri değil de, spotları okuyoruz. Spot hazırlayanlar bilir; bir haberin en fazla ilgi çekecek bölümü çekilir spota, oltanın ucuna takılan yemdir bir anlamda. Haberin tamamını okumazsanız, haberdar olduğunuzu sanır ama aslında ne olup bittiğini layıkıyla anlayamazsınız.
Geçtim sağlıklı düşünmeyi, en basit anlamıyla bir eylem olarak bile düşünmeye yetmeyecek bir malzemeyle, bu zamanın fena halde karmaşık meselelerini çözmek nasıl mümkün olabilir? Bunu beklemek herhalde saçmalıkla iştigalden başka bir şey değil! Ama size daha saçma bir şey söyleyeyim; bizi inandırdıkları şey de tam olarak bu! Çoğumuz farkında olmasak ya da kabul etmek istemesek de durum ne yazık ki bu kadar vahim!