Yeni Şafak

“Durdurun dünyayı...”

22:009/01/2007, Salı
G: 28/08/2019, Çarşamba
Fehmi Koru

Ok yaydan çıktı bir kere; Milli İstihbarat Teşkilâtı (MİT) adına yapılan açıklamadan sonra Türkiye''de bir paradigma değişikliği yaşanmak zorunda.Dinamik bir çağda olağanüstü ''muhafazakâr'' bir yönetim anlayışına sahip bir ülke Türkiye. ''Hükümetler değişse de değişmeyen'' bir siyasal yapısı var; hantal mı hantal o yapı, her dönüşüm noktasında, değişim taleplerine inatla direniyor. Bu yüzden ülkenin önüne çıkan fırsatların kaçırıldığı çok oldu.Bir ara yüksek sesle tartışılan ''Milli Güvenlik Strateji

Ok yaydan çıktı bir kere; Milli İstihbarat Teşkilâtı (MİT) adına yapılan açıklamadan sonra Türkiye''de bir paradigma değişikliği yaşanmak zorunda.

Dinamik bir çağda olağanüstü ''muhafazakâr'' bir yönetim anlayışına sahip bir ülke Türkiye. ''Hükümetler değişse de değişmeyen'' bir siyasal yapısı var; hantal mı hantal o yapı, her dönüşüm noktasında, değişim taleplerine inatla direniyor. Bu yüzden ülkenin önüne çıkan fırsatların kaçırıldığı çok oldu.

Bir ara yüksek sesle tartışılan ''Milli Güvenlik Strateji Belgesi'' adlı kırmızı kitapçığı ele alalım. Devletin temel siyaseti siyasîlerin ancak pek azının okuma imkânına sahip olabildiği o kitapçıkta yazılı; ne zaman bir konuda devlet kararı verilecekse, sorumluluğunu siyasîlerin taşıyacağı o kararın kırmızı kitapçıkta önceden belirlenmiş esaslara uygun olması bekleniyor.

Böyle bir yönetim biçimine sahip olmak bugünün dünyasının gerçekleriyle örtüşmüyor. ''Milli Güvenlik Strateji Belgesi'' pek çok Avrupa ülkesinde ve ABD''de de var; ancak oralarda hem seçimle gelmiş siyasî sorumluluk sahibi kadrolar tarafından hazırlatılıyor o belge, hem de ''değişmezlik'' gibi bir özelliği bulunmuyor. George W. Bush''un imzasını taşıyan son belge hâlâ geçerli ABD''de, ama uygulanan temel politikalar -gerekli görüldüğü için- zaman içerisinde devamlı değiştirildi.

Şu soru üzerinde düşünmeliyiz: Şimdilerde gündemi işgal eden ''Lokmacı barikatı'' türü bir sorun, dinamik bir devlet anlayışına sahip bir ülkede yaşanır mıydı? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat''ın isteğiyle dün yıkıldı Lokmacı barikatı, ama neden sonra... Basit bir üst geçitin, KKTC ile Türkiye arasındaki ilişkilerin çarpıklığını, ülkemizdeki asker-sivil ilişkilerinin yanlışlığını yüzümüze vurmadan yıkılması daha doğru olmaz mıydı?

''Dinamik devlet yapısı'' yalnızca bir arzu değil Türkiye için, ''olmazsa olmaz'' bir gereklilik aynı zamanda. Hızla dönüşen bir dünya var karşımızda ve değişimin hızına uyum sağlayamayanın ayakta kalma şansı pek az. “Durdurun dünyayı inecek var” diye bağırmak fazla bir anlam taşımıyor; tersine, sessiz-sâkin değerlendirmelerle değişimden nasıl kârlı çıkılacağı hesaplarının süratle yapılıp gereğinin ânında yerine getirilmesi şart.

Türkiye bunu yapmakta neden zorlanıyor? Niçin illâ önceden belirlenmiş esaslara herkesin bağlı kalması gibi ''muhafazakâr'' bir tutum geçerli kılınıyor?

Bu sorunun tek bir cevabı var: Korku... Türkiye korkularla varlığını bulan, korkularla yaşayan ve korkularla yönlendirilen bir ülke: Türkiye Cumhuriyeti''ni kurmayı 80 küsür yıl önce başardık, ama ülke topraklarını bölmeyi hedefleyen Sevr''in yeniden önümüze dayatılacağından hâlâ korkuyoruz; kendi halkımızın sağduyusuna güvenmiyor, kendi başına bırakılırsa ya davulcuya ya zurnacıyla varacağı (komünizm, bölücülük, irtica korkuları) endişesini yaşıyoruz...

Bu korkularla hiçbir yere ulaşamaz, koskoca bir imparatorluğun elimizde kalmış şu küçücük bakiyesi üzerinde rahat ve huzur içerisinde müreffeh bir hayat sürdüremeyiz. Geçmişte, Soğuk Savaş döneminde, başkalarının tepişmesi bize bir hayat sahası bırakıyordu; bugünün dünyasında ancak daha çabuk karar verebilen devletler varlıklarını güçlenerek sürdürebilme becerisi gösterebiliyor.

MİT''in yaptığı açıklama, halen geçerli ''korku üzerine oturan paradigma''nın yetersizliğinin ilânı olarak görülmeli ve içinden geçtiğimiz dönemin paradigmasını teşkil edecek yeni bir değer üzerinde uzlaşma arayışı başlamalıdır. Türkiye''yi güçlü bir ekonomiye, kusursuz bir dış politikaya ve caydırıcı bir orduya sahip kılacak yeni bir ortak payda...

Bunu ancak siyasiler yapabilir; kendi egemenlik alanlarını halk nâmına genişleterek...

Yorumlar

Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.

Henüz yorum bulunmuyor

İlk yorumu siz yapın.

Kapat

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.