Demokrasi içi boş bir kavramdır, değer teklif etmez. Eğer demokraside değerlerden söz ediliyorsa bu demokrasiden değil, insanın bu değerleri fıtratı ve vicdanı ile ön kabulündendir. Mesela çoğulculuk demokratik değildir ahlakidir. Esas olan ahlaktır, demokrasi ahlakı koruduğu ölçüde değer ifade eder. Yani demokrasi bizatihi gaye değildir.Eğer seçilebilmek için ahlak ilkeleri çiğneniyorsa öyle bir demokrasi beş para etmez.Bizim için ahlakın kaynağı Halik’tir. Ahlak, Halik kökündendir. Halik’in güzel
Demokrasi içi boş bir kavramdır, değer teklif etmez. Eğer demokraside değerlerden söz ediliyorsa bu demokrasiden değil, insanın bu değerleri fıtratı ve vicdanı ile ön kabulündendir. Mesela çoğulculuk demokratik değildir ahlakidir. Esas olan ahlaktır, demokrasi ahlakı koruduğu ölçüde değer ifade eder. Yani demokrasi bizatihi gaye değildir.
Eğer seçilebilmek için ahlak ilkeleri çiğneniyorsa öyle bir demokrasi beş para etmez.
Bizim için ahlakın kaynağı Halik’tir. Ahlak, Halik kökündendir. Halik’in güzel dediği ahlaki olandır. O’nun güzel olanı açıklamadığı alanlarda ise kaynak, açıkladıklarına aykırı olmamak şartıyla
akıldır ve insanların genel kabulüdür, maruftur.
Çünkü akıl vahyin, yani Halikın insandaki temsilcisidir.
Dünyada ahlaksızlığı teşvik eden bireyler olabilir ama böyle bir sistem yoktur. Komünizmin dahi, eskiden bize anlatılanların aksine bir ahlakı vardır.
Ahlakı tamamen reddeden ve canı istediği gibi yaşamayı hedefleyen varlıklar insan olmaktan çıkarlar. Kuranıkerim’in
‘esfel-i safilin’ / aşağıların da aşağısı
dediği kimseler, ahlaki değerleri bütünüyle reddeden hedonist mahluklardır. İnsandan başka hiçbir hayvan bu çukura düşmez. En büyük değer insana verildiği için o bu değeri reddedince böyle alçalır.
Biz hadisi şerifleri düz mantıkla okur geçeriz, onları metafizikleriyle düşünmeyiz ve onları sıradan sözler sanırız, üzerlerinde bilimsel çalışmalar yapma gücümüz yok.
Böyle olunca da eloğlu bize pek çok pisliği bilimsellik ambalajıyla yutturur. Oysa bilimin ideolojilerden ve ön kabullerden soyutlanabilmesi çok zordur.
Şu hadisi şerife kulak verelim;
‘Resulüllah Efendimiz (sa) kadınsılaşan erkeklere ve erkeksileşen kadınlara (muhannes, müteraccil) lanet etti.
Böyle olanları evlerinize sokmayın buyurdu. Resulüllah’ın kendisi filancayı, Ömer de falancayı bu sebeple evinden çıkardı’. Bunlar bugün travestiye karşılık gelebilir ve travestilerin çoğunluğu erkektir.
Demek ki, travestilik sapkınlığının iradi ve değiştirilebilir özelliği vardır.
Duygusal zıtlık yaşayan transseksüeller ise onlara göre daha zor hastalardır. Bunun doğuştan olduğu ve değiştirilemeyeceği iddia edilir, ama bu da kesin bir bilimsel veri değildir. Öyle de olsa çaresini ve tedavisini aramak gerekir.
Dediğimiz gibi, bu sapkınlıkların sebepleri ideolojik saplantılardan ve ön kabullerden uzak bir şekilde araştırılsa bu sebeplerin
çoğunun İslam’ın yasakladığı cinsel haramları yapmaktan ileri geldiği görülür.
Neden kadınların ve erkeklerin tesettürlü olması gereken yerleri farklıdır? Bunu biz söylediğimizde dudak bükülür ama Wilhelm Rich’e sorarsanız kitabında kadının ve erkeğin her bir organının farklı cinsel uyarılar gönderdiğini uzun uzun anlatır. Tabii onun tesettürle bir derdi yok.
Neden bu hastalıklar çoğalıyor?
Şu İslamî edeplere bugün Müslümanlar bile yabancıdırlar:
On yaşından sonra çocuklarınızın yattıkları yerleri ayırın. Evde bile aile bireylerinin birbirlerine karşı belli bir tesettür sınırı ve edebi vardır, karı koca dışındakiler birbirlerinin her yerlerini tutamazlar, açamazlar, çıplak dolaşamazlar. Karı koca çocukların duyacağı ve göreceği şekilde cinsel beraberlik yaşayamazlar. Yabancı erkek ve kadınların belli özelliklerdeki halvet ve ihtilatı yasaktır. Kadınların da erkeklerin de cinsel cazibelerini/seksapellerini başkalarına sergilemeleri haramdır. Hadisi şerifte dendiği gibi, kadınların erkeksi, erkeklerin kadınsı olmaya özenmeleri lanet sebebidir.
Yani Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İslam’a da, fıtrata da, ahlaka da aykırıdır. Bunu savunanlarda da sapkınlık başlamış demektir.
Oysa bugün çaresi bulunamayan, ya da nefislerin arzuladığı cinsel temayüller normalleştirilerek işin içinden çıkılmaya çalışılıyor. Önce bunların sapkınlık olma özellikleri ve sınırları ve bunun dayanacağı ahlaki ilkeler ortaya konmalı, sonra sapkınlık olan durumların sebepleri ve çareleri üzerinde durulmalı. En azından Müslümanlar bunu kendi inançları açısından ilmi temellere oturtmalı.
Gıdalardaki genetik oynamaların, çocukların küçük yaşlardan itibaren yetiştirilme ve giydirilme tarzlarının ve çocuk istismarının da bu sapkınlıklarda etkili olduğu söyleniyor. Biz bunların ilmi açıklamalarını yapabilmeliydik.
Bakın bir nörolog olan McFadden meseleyi nasıl özetlemiş:
‘İnsan davranışı, genetiğin ve çevrenin karmaşık bileşiminin sonucudur. Eğer bu eşcinsellik için de geçerli olmasaydı hayret verici olurdu’.
Batılı bir yazarın feminizmle ilgili bir kitabında şu anlamda bir cümle okumuştum: ‘Kadının da erkeğin de kendi cinsiyetleriyle ilgi özelliklerini maksimum düzeye çıkarabilmeleri için birbirlerinden olabildiğince farklı olmalıdırlar’. O söyleyince bilimsel oluyor.