Bu noktada aldanmamıza sebep olan hususlardan birinin şu olduğunu düşünüyorum:
Resulüllah Efendimiz bazı ibadetlere çok büyük sevaplar vaat eder.
Bunun sebebi şu olsa gerektir: Bizim daracık dünyamızdaki hesaplarımızla Allah’ın sonsuz âlemindeki hesapları elbette aynı değildir. Sevap, o âlemi ilgilendiren bir karşılık olduğuna göre, onun ifadesi de o âlemin rakamlarına göre olacaktır. Önemli olan, meseleye tek yönlü bakmamaktır. Mesela Resulüllah’ın; ‘
sabah namazından sonra işraka kadar zikirle meşgul olup işrakta iki rekât namaz kılan makbul bir hac ve umre sevabı alır
’ anlamındaki hadisi şerifi böyle bir anlatımdır. Müslüman burada kalır ve Bektaşi gibi sözün devamını okumazsa meseleyi yanlış anlayabilir. Çünkü buna karşılık bir kardeşinin ihtiyacını karşılamak için dışarıda yani toplumda, kamusalda olmak bunun en az bin katı daha fazla sevaptır. Sizi gidi İslamcılar, sizi gidi siyasal İslamcılar diyenlerin hedefi İslam’ı önce camiye, eve ve vicdana hapsetmek, sonra da tamamen silinmesini sağlamaktır. Oysa İslam sadece vicdan dini değildir. İhsan Fazlıoğlu’nun dediği gibi. “Yıllarca dini, vicdana hapsetmeye çalışmalarının nedeni de budur.
Hâlbuki din, inadına kamusaldır, inadına toplumsaldır, inadına politiktir.
Hayatıma anlam vermeyen, veremeyen bir inancı taşıyamam, bir yük olarak...”. Seyyit Kutup da, ‘
onlar abdesti bozan bozmayan şeyleri anlatan, ama Müslümanların siyasi iktisadi ve içtimai durumlarından söz etmeyen İslam istiyorlar
’ demişti.