‘Kalbini yardın da baktın mı?’

04:004/02/2018, Pazar
G: 18/09/2019, Çarşamba
Faruk Beşer

Geldik kalbin bilinebileceğini ya da bilinemeyeceğini söyleyenlerin delillerine.Doğrusu kalbin bilinebileceğini söyleyen ne bir müfessir, ne bir fakih, ne bir âlim, ne de evliyaullahtan biri vardır. Kalbi bildiğine dair kerametleri anlatılan büyük zatlara sorulsa, onların hepsi muhtemelen; estağfurullah, öyle şey mi olur demişlerdir, diyeceklerdir.Bunu söyleyenler hep iyi niyetle birine bağlanan ve bağlandığını insanüstü vasıflarla görmek isteyen kimselerdir. Yani, hep o bilir denir ama ben bilirim

Geldik kalbin bilinebileceğini ya da bilinemeyeceğini söyleyenlerin delillerine.

Doğrusu kalbin bilinebileceğini söyleyen ne bir müfessir, ne bir fakih, ne bir âlim, ne de evliyaullahtan biri vardır. Kalbi bildiğine dair kerametleri anlatılan büyük zatlara sorulsa, onların hepsi muhtemelen; estağfurullah, öyle şey mi olur demişlerdir, diyeceklerdir.


Bunu söyleyenler hep iyi niyetle birine bağlanan ve bağlandığını insanüstü vasıflarla görmek isteyen kimselerdir. Yani, hep o bilir denir ama ben bilirim diyen birisini bulamazsınız. Varsa doğrusu bunu denemeye değer. Yani, evliya kalpleri bilir demenin ne menkul ne de makul bir delili olabilir. Kısaca mesele bir uçma değil, uçurma meselesidir.

Bilebilir diyenler en nihayet şunlara tutunurlar:

Allah bildirirse bilir. Bunun delil değerini sonra anlatacağız.

Bir hadisi şerifte buyurulur ki, ‘
Allah’ın öyle kulları vardır ki, onlar insanları tevessümle tanırlar
’ (Bezzâr, hasen). Tevessüm visâmları, yani işaretleri, belirtileri okuyabilme basiretidir. Hicr 75'te de geçer. ‘Şüphesiz bunda, işaretleri okuyabilenler için ayetler vardır’ buyurulur. Zekânet, firaset, fıtnet kelimelerine yakın bir anlamı vardır. Sözü edilen hadisin kalbin bilinmesiyle ilgisinin olmadığı, bunu söylemediği açıktır.
Tutunulan bir başka delilden ilkyazımızda söz etmiştik. ‘
Allah farzlardan sonra nafilelerle kendisine yaklaşmaya devam edenlerin gören gözü… olur
’ hadisi. Orada anlatılan şeyin de buradaki tevessüm, firaset ya da basiret olduğunu hadisi şerh edenler söylerler.

O halde bu kabule hüsnü zandan başka bir delil kalmaz. Tabii ki bir de işi bilmemek ve bu zannın iman haline gelmesi vardır. Bununla beraber ‘bilebilir’ denmesinin sağlam bir tevili de yapılabilir. Onu bir sonraki yazımda yine bir hatıramla anlatacağım.

Buna karşılık usul diliyle, ‘ibaresiyle’ olmasa dahi, işaretiyle ve iktizası ile pek çok delil kalbe Allah’tan başka kimsenin muttali olamayacağını anlatır. Ayetlerden öyle anlaşılıyor ki, özel vahiy gelmedikçe bunu Resulüllah bile bilmez. ‘Eğer dileseydik biz o münafıkları sana gösterirdik, sen de onları simalarından tanırdın…’ (Muhammed, 30). Demek ki, Resulüllah bile bidayette münafıkların kimler olduğunu bilmiyordu, sonra vahiy ile kendisine bildirildi.

Müminlerin zor imtihanlara tabi tutulup münafıklardan ayrılacaklarını bildiren ayeti kerime gelince münafıklar, hadi öyleyse kimler mümin, kimler değil açıklayın bakalım, demişlerdi. Bunun üzerine şu mealdeki ayeti kerime indi:

‘Allah müminleri hep bu halde bırakacak değildir. Kim pis kim temiz ayıklayacaktır. Allah size gaybı bildirmez. O gaybı için dilediği resulünü seçer. O halde siz Allah’a ve O’nun resullerine inanın…’ (Âl-i İmran 179, Cin 26)

Burada sahabenin bile insanların kalbini bilemediği söyleniyor. Ayrıca iman kalpte olacağına göre, bu ayette kalpteki bilgiye de gayb dendiğini anlıyoruz. ‘
O halde siz Allah’a ve O’nun rasullerine inanın
’ ifadesi, hem gaybın peygamberlerden başkasına bildirilmediğini gösterir hem de siz bu konuda başkalarının söylediklerine bakmayın demek ister.

Münafıklar, kendileri hakkında bir sûre indirilip, kalplerini Allah’ın Resulüllah’a açıklamasından korkuyorlardı (Tevbe 64). Demek ki o bile onların kalbini bilmiyordu. Zaten onları Resulüllah’ın bilmediğini Allah açıkça söylüyor (Tevbe 101).

Kuranıkerim’de kalplerde olanı Allah’ın bileceği gerçeği hep, ‘sadece O’ anlamına gelen hasr ifadesiyle anlatılır.

Sizin üzerinizde koruyucu ve çok değerli yazıcı melekler vardır, onlar sizin yaptıklarınızı bilirler
’ (İnfitar 9-12) ayetini tefsir ederken İmam Matüridî der ki: ‘Yani bu melekler sizin sırf zahiren yaptığınız fiilleri bilirler. Kalplerdeki sırlara gelince onu sadece Allah bilir’… Bu sebeple insanın kalbinden geçirdiği, ama yapmadığı kötü fiillere günah yazılmaz. Çünkü yazıcı melekler onları bilmezler. Kalpten geçenler aniden gelip geçen düşünceler değil de, kişinin kurguladığı iradeli düşünceler ise evet, kul bundan da sorumludur, ama bunu da ancak Allah hesaba çeker (Bkz. Bakara 284), melekler bilmezler.
Bir sahabi savaşta lailahe illellah dediği halde birisini öldürmüştü Resulüllah (sa) buna kızdı ve onu azarladı. Sahabi, ‘o bunu korkusundan söyledi’ deyince Resulüllah ‘
kalbini yarıp baktın mı, sen kıyamette bunun hesabını nasıl vereceksin
!’ dedi ve öfkeli bir halde bunu o kadar çok tekrarladı ki sahabi, keşke şu ana kadar Müslüman olmamış olsaydım diye temennide bulundu. (Ebu Davud, sahih).
Bir gün Resulüllah’a kaba davranan birisi için Halid bin Velid, ‘şunun boynunu vurayım mı ya Resulüllah?’ dediğinde, ‘
Hayır, namaz kılan birisi olabilir
’ buyurdular. Halid; ‘öyle namaz kılanlar var ki, dili başka kalbi başkadır’ deyince Resulüllah: ‘
Ben insanların kalplerini deşmek, karınlarını yarmak için gönderilmedim
’ buyurdu. (Bezzar, hasen)

Şimdi kaldı ‘bilir’ denmesinin o makul tevili. Ta’n edenler biraz daha sabretsinler.

#Kalp
#Hissiyat