Elli kadar tıp öğrencisi kendi aralarında bir birliktelik oluşturup dini konularda bilgilenmek, yaptıkları işin fıkhî boyutunu öğrenmek istemişler. Bana, -bigayri haddin- tıbbın fıkıhla ilgisi nedir diye sordular ve benden bu konuda destek olabilecekleri hoca isimleri istediler. Aklıma gelenleri söyledim.
Tıbbın fıkıhla ilişkisi nedir sorusuna gelince, bir hazırlık yapma fırsatı bulamadan düşündüklerimi irticalen sıraladım. Belki onlara ve benzerlerine katkısı olur, bu konuda düşünmeye bir başlangıç oluşturur ve birileri de eksiğimizi tamamlar diye onlara söylediklerimi yazıyorum. Dedim ki:
Fıkıh ince anlayış demektir. Bu yönüyle fıkhın ilgili olmadığı bir alan düşünülemez. Fıkıhla ulaşılan bilgi hikmettir. Hikmet, muhkem, değişmez, eşyanın aslına uygun bilgidir. Bütün mesele hikmete ulaşmaktır. Gazali ilimleri tasnif ederken iki ana alandan söz eder: İlm-i edyan ve ilm-i ebdan. Yani din ilimleri ve tıp ilmi. İşin esası budur. En önemli mesele bedenin sağlıklı olması ve dinin sağlam bilinmesidir. Böylece hem dünyamızı hem ukbamızı kurtarmış oluruz. Bizim ilim geleneğimizde tabip hekimdir/hakîmdir. Çünkü insanı iyi tanıyan hikmete daha çabuk ulaşır, bu konuda en şanslı meslek tıptır. Çünkü tabip Allah’ı gösteren delillerin anatomisini yapar. Ama bunca delili görmesine rağmen onları doğru okuyamazsa bu delilleri hiç bilmeyenlerden daha inkârcı da olabilir. Osmanlı’nın sonunda materyalizm önce Dr. Abdullah Cevdet gibi tabiplerle yayılmıştı.
Bir Müslüman olarak ilmihalin farz-ı ayin olduğunu da bilmemiz gerekir. İlmihal, halin ilmi/bilgisi demektir ve kişinin her ne iş yapıyorsa onunla ilgi helal ve haramları bilmek zorunda olduğunu ifade eder. Tıp da böyle bir alandır, Müslüman bir tabip mesleğini ilgilendiren dini hükümleri bilmek zorundadır. Halife Ömer (ra), “Bizim pazarımızda ticaret yapacak olanlar önce bu işin fıkhını öğrenmelidirler” diye tamim yayınlamıştı.
Tıbbın ilmihali öncelikle insanı bir bütün olarak tanımayı zorunlu kılar. İnsan sadece etten kemikten ibaret bir varlık değildir. O maddesi ve manası ile birlikte insandır ve bu iki yönü birbirine girmiş vaziyettedir. Psikolojik hastalıklar sadece sinir patolojisi değildir. İnsanda ruh denen ilahi bir öz vardır, nefs vardır, akıl vardır, duyular ve duygular vardır. Bunların hepsi birden bir bütündür. Patolojiye bu bütün içinde bakılmadıkça tam tedavi oluşturulamaz. Mesela ruh hastalıkları tabiri kullanılır, oysa ruh hastalanmaz. Bu durum bugün tıbbımızın ruhla nefsi birbirinden henüz ayıramadığını gösterir. Müziğin faydaları ve gereği bir tarafa ama müzik ruhun gıdasıdır denmesi yanlıştır.
Bize göre insan varlığın ya da kozmosun, yani kainattaki insicamlı düzenin ‘göz bebeğidir’, ‘merdüm-i dîde-i ekvân olan âdem’dir. Şimdi bizim böyle bir varlık üzerindeki tasarruf hakkımız nereye kadardır? İnsandan insana yedek parça naklini ne ölçüde meşru görebiliriz? Bilindiği gibi tıpta hayati organların nakli beyin ölümüne bağlıdır. Bunun yapılabilmesi için beyin ölümü gerçekleşmiş ama kalbin henüz atmakta olması gerekir. Yani tıp bilimi bugün beyin ölümüne mutlak ölüm diyor. Oysa bugün yine bazı tıp bilim adamları beyin ölümünün gerçek ölüm olmadığını dillendirmeye başladılar. Öyle ise henüz ölmemiş bir insanın kalbini çıkarıp başkasına takabilir miyiz? İnsan çok değerli bir varlık ise bu meseleyi küçük bir mesele olarak göremeyiz. Ben böyle bir nakil yapamayız, bu caiz değildir demiyorum. Çünkü bunun için delilim yok. Bugün yaşayan fakihlerin çoğunluğu alabiliriz, nakledebiliriz bunda şeran bir sakınca yok dedikleri için biz de böyle fetva veriyoruz. Ama bu konuda şahsen benim kalbimi tırmalayan pek çok husus vardır ve muhtemelen bir gün tabipler tıp ahlakı açısından bu işin olamayacağını bizden önce söyleyebilirler. Biz de o zaman ha, evet olmaz demek zorunda kalırız. Tıp da bir bilimdir ve o da diğerleri gibi sürekli değişiyor. Bugün bu bilimin söylediklerini hiç değişmeyecek hakikatler olarak görebilir miyiz?
Tarihte inançla ilgisi olmayan hiçbir dönem, hatta hiçbir insan olmamıştır. O halde tıpta bu boyutun hesaba katılmaması halinde insana ne kadar faydamız olabilir? Tıp ahlakı diye okutulan şey bunu karşılamaktan uzaktır. Çünkü o da nihayet vicdana ya da toplum kabulüne dayanır. Fıkhı ince anlayış olarak tanımladık. Bu anlamda fıkıh, sadece ‘fıkıh kitapları’nda yazılanlar değildir, aynı zamanda anlamak durumunda olduğumuz her meselenin ruhunu ve esprisini kavramaktır. Böyle baktığımız zaman fıkıhsız bir tıbbın topal olduğunu söylemek zorundayız.
Birkaç cümlemiz daha var.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.