Şii, sana kardeşim diyebilir miyim?

04:0010/01/2020, الجمعة
G: 10/01/2020, الجمعة
Faruk Beşer

Son olaylar bazı şeyleri yeniden düşünmemizi gerekli kılıyor.Biz Ehlisünnet Müslümanlar olarak şöyle düşünürüz: doğru İslam, Efendimiz’in ifadesiyle onun ve ashabının yaşadığı İslam’dır.Oradan uzaklaşmalar dinin temel esaslarını yıkmadıkça İslam dışı sayılmaz ama uzaklaşmaları oranında yanlış ve sapma olarak görülür. Bu sebeple Şia, bütün sapmalarına rağmen Ehlisünnetçe İslam dışı sayılmamış, tekfir edilmemiştir. Bununla birlikte çok büyük hatalarına da hep dikkat çekilmiştir.Mesela sahabeyi dinden

Son olaylar bazı şeyleri yeniden düşünmemizi gerekli kılıyor.

Biz Ehlisünnet Müslümanlar olarak şöyle düşünürüz: doğru İslam, Efendimiz’in ifadesiyle onun ve ashabının yaşadığı İslam’dır.
Oradan uzaklaşmalar dinin temel esaslarını yıkmadıkça İslam dışı sayılmaz ama uzaklaşmaları oranında yanlış ve sapma olarak görülür. Bu sebeple Şia, bütün sapmalarına rağmen Ehlisünnetçe İslam dışı sayılmamış, tekfir edilmemiştir. Bununla birlikte çok büyük hatalarına da hep dikkat çekilmiştir.
Mesela sahabeyi dinden çıkmış saymaları Resulüllah’ın hanımlarına dil uzatmaları, masum bir imamlık fikri ortaya atıp imamları peygamberlere denk bir makamda görmeleri, takıyyeyi kendilerine güvenebilmemize imkân bırakmayan bir hale dönüştürmeleri bu azim hatalarının başında gelir.
İran Anayasası’nın ikinci maddesi kaynak olarak Kuranıkerim’le beraber Resulüllah’ın sünnetini değil masum imamların sünnetini sayar.

Şimdi soralım: Biz bugün İran’ı ne olarak göreceğiz? İran Şii’dir ve bu hatalara rağmen bizim kardeşimiz midir? Yoksa bir Pers devleti midir? Ya da ne kadarı ondan ne kadarı bundandır? Burada ‘biz’le kastımız elbette Türkiye değil Sünni ana damardır.

İkinci mesele; aslında onlar Şii olarak kalsınlar, biz de Sünni olarak kalalım, İslam çerçevesi içerisinde gücümüzü birbirimizi zayıflatmak için kullanmayalım, mezhepçilik yapmayalım, birbirimizi tekfir etmeyelim, böylece İslam ümmetinin birliğini ve gücünü yeniden sağlamaya çalışalım, İslam medeniyetinde bütün ehli kıblenin yeri olduğunu bilelim diyebilmeli değil miyiz? Neden diyemiyoruz?

Diyemiyoruz, çünkü şu anda
Sünniliği İran’da yaymaya çalışan, bunun için Sünnileri Şia’ya karşı tahrik eden bir İslam ülkesi yok.
Her ne kadar Selman geçmiş yıllarda Suud’un, Selefilik ihraç ettiğini itiraf etti ise de bu bir Sünnilik ihracı değil, aslında bir Amerikan projesi olarak Şii-Sünni çatışması için bir tahrik projesi idi. Oysa bugün İran’a baktığımızda problemli olmadığı bir sınır ülkesinin olmadığını görürüz. Pakistan’da Fatımiyyun Tugayları ile Afganistan’da benzer birliklerle Yemen’de Husiler ile Irak’ta Haşdi Şa’bi ile Suriye’de Hizbullah’la yaptığı şey Sünnilerle sürekli savaştır, oluk oluk Müslüman kanı akıtmaktır, bölge halklarını mağdur etmektir. Bu ülkelerin yakılıp yıkılmasında emperyalistlere destek olmaktır.

Türkiye güçlü olduğu için bu tahribatı Türkiye’de bu ölçüde yapamıyor olması burada da faaliyetlerinin olmadığı anlamına gelmiyor. Pek çok kanal, haber sitesi ve dernekler yoluyla Türkiye’de de benzer faaliyetleri sürdürüyor. Durum böyle olunca bizim bu ümmet ve kardeşlik çatısını geniş tutmamızın pratikte bir anlamı kalmıyor Çünkü karşımızdaki bize kardeş olarak bakmıyor.

İslam toprakları Şiiliğin kavgacı yanıyla destek görmüş bir Pers milliyetçiliği, bir İran yayılmacılığı ile karşı karşıya.

O zaman şu sorulara cevap vermekte zorlanırız: İran Şii’dir, farklı düşünsek de bizim kardeşimizdir diyebilecek miyiz? Onlar bizi asla böyle kabul etmiyorsa bizim bunda ısrarımız biraz safdillik olmaz mı?

Gelelim Kasım Süleymanî’ye. Bu adamın Suriye’de, Irak’ta yaptıklarının Müslümanca bir izahı var mıdır?
Kendi yaptıkları yetmiyormuş gibi, Rusya’yı Suriye’ye müdahaleye ikna eden ve şu anda kadın çoluk çocuk demeden sivilleri öldürmesine yol açan da bu adam değil midir?
O zaman iki şeyi birbirinden ayırmamız gerekir; eğer biz Allah’ın rahmetinin genişliği oranında ümmetimizin çerçevesini, ehli kıble olmayı esas alıp geniş tutmak zorunda isek, elbette Şia bunun dışındadır diyemeyiz, onları da fikir zenginliklerimizi olarak görür, kendi aramızda anlaşmaya çalışırız. Biz buna hep var olmuşuzdur. Medeniyet perspektifi ise daha farklı bir şeydir.
Ama bugünkü İran bu değildir ve biz onlarla bu İslam kardeşliğini asla sağlayamayız.
Aslında sadece bugünkü İran’la değil mezhebini öne çıkaran Şia ile de tarihte bu hiç sağlanamamıştır, olmasını beklemek de hayaldir. Gerçekten de İran’ın sadece Sünnilerle çatışması bir tesadüf müdür? Tarihte hiç gayrimüslimlere karşı savaşları var mıdır? O halde safdillik edip bu beklentilere zaman ve enerji harcamamızın ne anlamı var?
Bendeniz yıllarca Rabat’ta, Tahran’da bu ümitle mezhepleri yakınlaştırma toplantılarına katılan birisi olarak söylüyorum,
bu bizim her zaman varız diyeceğimiz bir hayaldir ama onlar bunu asla kabul edemezler. Çünkü o zaman Şia olmaz. O halde yapacağımız en makul şey onlar gibi ötekine düşmanlık etmemek, ama onların da bu ölçüde bir ümmet birliğine katkıda bulunmasını beklemeden yolumuza devam etmektir.
#Kasım Süleymani
#Tahran
#Müslüman
#Rabat