Sevgi nedir, nerede nasıl oluşur, ne zaman kaybolur? Bu soruların cevabını verebilmek kolay değil. Sevgi hangi bilimin konusudur? Psikolojinin mi, tıbbın mı, psikiyatrinin mi, antropolojinin mi? Belli değil. Ama sevgi denen bir şey var ve sevgiyi herkes seviyor. Kimse ona karşı değil, kimse onun gereksiz olduğunu, güzel olmadığını söylemiyor.
Sevgi içinizden bir şeye ya da bir kişiye karşı hissettiğiniz, onu size doğru çeken, benimseten, değerli ve vazgeçilmez olduğunu hissettiren, ya da güzel gösteren bir duygu, bir cazibe. Bunlardan bile sevginin tek boyutlu olmadığını anlıyoruz. Sevgi bir yerde gönül ferahlığı oluyor, sevinç ve rahatlama sağlıyor, bir yerde aşka, bir adım ileride karasevdaya dönüşüyor. Bir yerde sevdiğiniz için her şeyinizi feda etme, sevdiğinizi koruma, onun için savaşma, hatta uğrunda hayatınızı hiçe sayma oluyor, ondan gelen her sıkıntıya katlanma duygusu veriyor. Mesela karıkocanın beraberce bir ömür tüketmeleri, birbirlerinin sıkıntılarına katlanabilmeleri sevgiden başka ne ile mümkün olabilir. Rabia el-Adeviyye bir şiirinde diyor ki: ‘Hem Allah’a isyan ediyorsun hem O’nu sevdiğini söylüyorsun. Vallahi bu ne yaman bir çelişkidir. Eğer sevgin samimi olsaydı O’na itaat ederdin. Çünkü seven sevdiğine mutidir’.
Sevgi insana onun kendisinden bile daha değerli bir şey olduğunu anlatıyor. Bir yerde o sizi yalnızlıktan kurtarıyor, seviliyorsanız ya da seviyorsanız kimsesiz olmadığınız hissiyle rahatlıyorsunuz.
Sevginin mahiyetindeki temel özellikler cazibe ya da değer bilmedir. Cazibe yönünden bakarsak sevgi bir ihtiyacı, dolayısıyla da bir eksikliği akla getirir. Yemek yeme sizi cezbeder, onu seversiniz, çünkü ona muhtaçsınız, o olmadan yaşayamazsınız. O halde siz onsuz eksiksiniz, onunla tamamlanmak istiyorsunuz. Kul olarak en muhtaç olduğumuz varlık Allah’tır. Çünkü O’nsuz hiçbir şeyimiz olmaz. Onun için ‘müminlerin en şiddetli sevgi duydukları Allah’tır (2/166)’ buyrulmuştur.
Allah’ın kulunu sevmesi ise sevginin başka bir çeşidi, bir değer vermedir. Bizi O yarattığı halde bize değer veriyor. İşte bu noktada ikisi de sevme anlamındaki ‘hubb’ ve ‘meveddet’ birbirinden ayrılıyor. Hubb mutlak sevgidir, her sevgiye hubb denebilir. Sevilen habîb ya da mahbûb olur. Bundan seven de sevilen de yararlanabilir. Ama meveddet/vüdd sevdiğinin üzerine titreyerek onu bir şey beklemeden, karşılıksız ve sırf değer verdiği için sevme demektir. Bundandır ki, sevme anlamında pek çok kelime bulunmasına rağmen Allah’ın sadece bu sevgi kelimesinden ismi vardır; Vedûd. Yine bundandır ki, kulun Allah’ı sevmesi meveddet ya da aşk diye isimlenmez, o mahabbettir. Ama kul bazen kulu da meveddet derecesinde sevebilir. ‘İman edip salih amelleri yapanların aralarına Rahman bir süre sonra meveddet koyar (19/96)’. Demek ki, insanlar arasındaki sevginin karşılıksız ve sırf onun iyiliğini istediği, aman zarar görmesin diye üzerine titrediği düzeyde yani meveddet düzeyinde olabilmesi iman ve salih amele bağlıdır. Bu aynı zamanda kalbin ve kalıbın, ya da duyguların ve fiillerin Allah’a bağlı olması, O’nun istediği gibi olması, sadık olması demektir. Bunun için buyrulmuştur ki, ‘Allah bir kulunu sevdiği zaman bunu Cibril’e söyler, o da bu kulu sever. Sonra Cibril meleklere haber verir, onlar da onu severler. Böylece o kul yer yüzünde kabul gören birisi haline gelir’.
Demek ki, sevgi Allah’ın Vedûd isminin bizdeki tecellisidir, tarifi zordur.
O bizi sevmiştir ve tabiatımıza sevgi koymuştur. Sevginin böyle fıtri ve tabii olanının yanında sevgiyi zayıflatan ya da güçlendiren iradi sebepleri de vardır. Bir bakıma insana sevgiyi artırma ya da aksi ile nefrete dönüştürme gücü ve iradesi de verilmiştir.
Tanınmayan bir şey sevilmez. Sevebilmek için iyi tanımak gerekir. Biz Allah’ı ancak yine O’nun bize öğrettiği isimleriyle tanıyabiliriz ve tanımamız ölçüsünde de severiz. Allah kelimesinden hiç etkilenmeyenlerin olması yanında, Allah denince cezbeye kapılıp bayılanların arasındaki fark bundandır.
Sevginin din olması çok ilginç değil mi? ‘Ey Resulüm, insanlara de ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun, O da sizi sevsin’ (3/31). Demek ki, Allah’a giden yol O’nun Resulü’nü iyi tanımaktan geçiyor. Onun için Resulü de buyurmuştur ki, ‘sizden biriniz ben kendisine babasından, çoluk çocuğundan ve bütün insanlardan daha sevgili olmadıkça gerçek mümin olamazsınız’. Onun için şair ona ‘en sevgili’ demiş. Demek ki, gerçekten mümin olabilmek için Resulüllah’ı tanımak ve sevmek, ondan da Allah’ı öğrenip ve sevmek gerekiyor. Yani sevgi dinin bir parçası.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.