Şefaat konusunda son söz

04:0020/08/2017, Pazar
G: 17/09/2019, Salı
Faruk Beşer

Şefaat imanın konusudur, vardır ya da yoktur. Önceki yazımızda olup olmadığını öğrenebileceğimiz kaynakları yazdık.Konuyu usulüne uygun olarak ele alanlar bilirler ki, Kuranıkerim şefaati mutlak anlamda reddetmez, aksine pek çok ayette ona kapı aralar. Bunun yanında şefaatin olacağını anlatan yüzlerce hadisi şerif vardır. Resulüllah’tan günümüze Kuranıkerim’in en büyük müfessirleri, bütünüyle muhaddisler, akide ve kelam âlimleri, Kuranıkerim ve Sünnet bütünlüğü içerisinde şefaatin hakikat olduğunu

Şefaat imanın konusudur, vardır ya da yoktur. Önceki yazımızda olup olmadığını öğrenebileceğimiz kaynakları yazdık.

Konuyu usulüne uygun olarak ele alanlar bilirler ki, Kuranıkerim şefaati mutlak anlamda reddetmez, aksine pek çok ayette ona kapı aralar. Bunun yanında şefaatin olacağını anlatan yüzlerce hadisi şerif vardır. Resulüllah’tan günümüze Kuranıkerim’in en büyük müfessirleri, bütünüyle muhaddisler, akide ve kelam âlimleri, Kuranıkerim ve Sünnet bütünlüğü içerisinde şefaatin hakikat olduğunu söylemişlerdir. O halde Mutezile'den bazılarının dile getirdiği olmadığı görüşünün günümüzde tekrar dillendirilmesinin anlamı nedir?


Ama itiraf etmeliyiz ki, bu inkâr da tıpkı sünnetin kabulü konusunda olduğu gibi ifratçıların sebep olduğu bir tefrittir. Toptan kabulcüler çıkıp, bizim efendimiz yetmiş bin kişiye şefaat edecek, onu ziyaret etmek, hatta kabrine uğramak bile şefaat edilmeye yetecek gibi sözler söyleyince, toptan retçiler de kategorik olarak şefaatin hiçbir surette olmayacağını söylüyorlar. Yani pireye kızıp yorganı yakıyorlar.

Şefaatle ilgili bütün ayeti kerimeleri ve hadisi şerifleri burada vermemiz mümkün değil. Bunlar defalarca yazılmış. Örnek olarak Bağdat İslam Üniversitesi hocalarından Mustafa Abdurrazık’ın “eş-Şefaah fi’s-Sünneti’n-Nebevîyye” adlı 320 sayfalık tezini gösterebiliriz. Biz şu kadarını söylemekle yetiniyoruz:

Kuranıkerim’de bir konu hakkında söylenenler bir bütün olarak ele alınmazsa, herkes onda kendi ideolojisini destekleyen cümleler cımbızlayabilir. Şefaatle ilgili ayetlere bakıldığında genellikle şefaatin olmayacağı, ona güvenilmemesi gerektiği vurgusunun öne çıktığını görürüz. Ama bu ayetlerin muhataplarının çoğu kâfirler ya da müşriklerdir. Çünkü onlar putlarının kendilerine şefaat edecekleri ve bu şefaatle kurtulacakları kanaatinde idiler. Kuranıkerim onların bu kanaatlerini yıktı. Ancak dediğimiz gibi, bugün Müslümanlar arasında da onlarınkine benzer bir şefaat israfının olduğunu da kabul etmek zorundayız.

Eğer şefaate kapı açan başka ayetler olmasaydı bu reddeden ayetleri mümin kâfir herkese teşmil edebilirdik. Ama öyle olmadığını göreceğiz. Kuranıkerim’in söylediği şudur:

Allah’ın dilemesi dışında hiç kimsenin şefaat hakkı yoktur, kimse filancanın şefaatiyle kurtulacağı ümidine kapılmasın, herkes kendisini kurtarmaya baksın. Hatta hiç kimse kendisini şefaat edebileceklerdenmiş gibi göstermesin, bu çok daha büyük bir saygısızlıktır. Resulüllah Efendimiz dahi bu konuda Allah’a karşı şöyle edîb bir üslup kullanmıştır: ‘
Her peygamberin makbul bir duası vardır. Ben bu duamı ahirete ayırdım, Allah’ın bunu kabul buyuracağını ümit ediyorum
’. Ama o peygamberlerin, âlimlerin, şehitlerin, hatta herkesin kendi derecesine göre her müminin şefaat edebileceğini de haber vermiştir. İsra Suresi'nde (79) Resulüllah’a hitaben, ‘
Allah’ın seni makamen mahmuda/övgüye değer bir makama ulaştıracağını umabilirsin’
ayeti ile Duha Suresi'nde; ‘
Allah sana ileride razı olacağın kadar verecektir
’ ayetinde anlatılan şeyin, bütün büyük müfessirler işte Resulüllah’ın o ümidi ve ona verilecek ‘
Makam-ı mahmûd
’ denen şefaat makamı olduğunu söylerler.

Şimdi şefaati genel olarak reddeden ayeti kerimeleri şunlarla beraber düşündüğümüzde hepsinin birlikte ne söylediğini anlamış oluruz:

‘Rahman'ın huzurunda bir sözü olanlardan başka hiç kimse şefaat edemeyecektir’ (Meryem 87). Demek ki, O’na verdiği sözde duranlar şefaat edebilecektir.

‘O gün Rahman'ın (yani sonsuz merhameti gereği Allah’ın) izin verip sözünü kabul ettiklerinden başka kimsenin şefaati fayda etmeyecektir’ (Tâ-Hâ 109).

‘Allah’ı bırakıp o taptıklarının hiçbir şefaat yetkisi yoktur. Hakka, bilerek şahitlik edenler müstesna’ (Zühruf 86).

‘Göklerdeki meleklerin nicelerinin de şefaati kimseye fayda vermez. Ancak Allah’ın razı olup izin verdikleri müstesna’ (Necm 26).

‘Allah’ın izin verdikleri dışında o gün kim şefaat edebilir?’ Demek ki, O izin verirse olur. Bütün bu istisnalar anlamsız olamaz.

‘Hesap gününe yalan diyenlere o gün artık şefaatçilerin şefaati fayda vermez’ (Müddesir 48). Demek ki, bir değil birden çok şefaatçi vardır.

‘De ki, şefaat bütünüyle Allah’ındır’ (Zümer 44). Yani şefaat denen bir şey vardır. Şefaat birinin affını dilemekse şefaat için biri af dileyen, diğeri dilenen olmak üzere en az iki kişi var demektir. Şefaat Allah’ın ise O kim için kimden şefaat dileyecektir? Öyleyse bunun anlamı, bütün şefaatler Allah’ın izin vermesine bağlıdır, kimsenin kendiliğinden şefaat etme hakkı yoktur demek olduğu açıktır.

Meselenin özü şudur: Müşrikler putlarının kendilerine şefaat edip onları kurtaracağına inanıyorlardı. Ayeti kerimeler bunun batıl bir inanış olduğunu söylüyor. Müminlerin fıtratında da böyle bir meyil vardır, onlar da kurtuluşu birilerinin şefaatine bağlayabilirler. Bu sebeple Allah onları da müşrikler gibi inanmamaları konusunda uyarıyor. Ama Allah Rahman’dır, kullarını affetmek için bahaneler arar. Bazı kullarına böyle bir talep hakkı vereceği yukarıdaki ayetlerden anlaşılıyor. Hadisi şerifler ise bu ihtimali açıkça beyan ediyor. Bu durum aynı zamanda şefaat beklemekten ziyade, şefaat edeceklerden olmaya bir teşviktir. İslam ümmetinin akidesi budur ve bu akideye muhalif inanışlar dalalettir.

#İslamiyet
#Şefaat
#Kur'an