Sakalı kesmenin hükmü nedir?

04:0025/01/2019, Cuma
G: 25/01/2019, Cuma
Faruk Beşer

Saç, sakal, giyim kuşam gibi süs unsurlarının özgünlük iddiasında bulunan bir kültür için önemli olduğunda şüphe yoktur. Kaldı ki, İslam sadece bir kültür değil, onun da üstünde evrensel bir medeniyettir. Öyle idi, yine öyle olması beklenir. Bunun için kimse böyle küçük şeylerle meşgul olmayın demesin. Bütün büyük şeyler küçüklerin birikimiyle oluşur.Ne var ki İslam’ın bütün hükümleri aynı önem derecesinde değildir. Olmazsa olmaz mebde’/prensip hükümler vardır, ikincil ve örfi hükümler vardır. Bunları

Saç, sakal, giyim kuşam gibi süs unsurlarının özgünlük iddiasında bulunan bir kültür için önemli olduğunda şüphe yoktur. Kaldı ki, İslam sadece bir kültür değil, onun da üstünde evrensel bir medeniyettir. Öyle idi, yine öyle olması beklenir. Bunun için kimse böyle küçük şeylerle meşgul olmayın demesin. Bütün büyük şeyler küçüklerin birikimiyle oluşur.



Ne var ki İslam’ın bütün hükümleri aynı önem derecesinde değildir. Olmazsa olmaz mebde’/prensip hükümler vardır, ikincil ve örfi hükümler vardır. Bunları yerine ve zamanına göre anlamak ve ayıklamak fakihin görevidir.

Kuranıkerim’de sakalın ve bıyığın hükmünden söz edilmez. Sakal kelimesi sadece Hz. Musa’nın, kardeşi Harun’un sakalını tutup çekmesi olayında bir kez zikredilir.

Resulüllah (sa) Efendimizin
‘Sakalınızı salıverin, bıyıklarınızı kısaltın, Mecusilere (bir rivayette müşriklere) benzemeyin’
hadisi şerifinin yanında;
‘On şey fıtrattandır: Bıyıkları kısaltmak, sakalı salıvermek,
dişleri fırçalamak, gusülde ve abdestte ağıza buruna su vermek, tırnakları kesmek, eklemleri yıkamak, koltuk altlarını ve kasığı temizlemek, taharette su kullanmak’, gibi şerefli sözleri de vardır.

Ancak Resulüllah’ın toplumunda diğer erkekler gibi Müslüman erkekler de sakallı idiler. O ‘Mecusilere benzemeyin’ buyurduğuna göre demek ki Mecusiler ya sakallarını kesiyorlardı, ya da bıyıklarını ağızlarını kapatacak şekilde uzatıyorlardı. Ayrıca Resulüllah’ın başkalarına benzememek için sakalın kına gibi bir şeyle boyanabileceğini söylediğini de biliyoruz.

Şu bilgileri de vererek sonucu varmaya çalışalım:

Resulüllah’ın giyim kuşam ve yaşama biçiminde örfe, zamana ve mekâna ait olanlarının bulunduğunu bütün fakihler (dini bir bütün olarak anlayan âlimler) kabul ederler. Diyelim ki, o ulaşım için deveye binmiştir. O zaman araba ya da uçak bulunsaydı elbette onlara binmeyi tercih edecekti. Zamanındaki insanların giysisi olan izar ya da rida giymiştir. Başka bir elbise olmuş olsaydı onu da giyebilirdi. Nitekim o, çok farklı ülkelerden gelen farklı elbiseler giymiştir. İşte onun böyle fiilleri çoğunlukla, kendi zamanının örfüne, kültürüne ve alışkanlıklarına bağlı olan fiillerdir. Onun bunların pek çoğunu safi dini bir anlam taşıdıkları için yapmadığı bellidir. O halde bugün mesela ulaşımı deve ile sağlamak sünnettir denmez. Bir şeyin sünnet olduğunu söylemek için, o şeyi Resulüllah’ın dini bir özelliği sebebiyle yapmış olması gerekir.

Sakal da öyle midir?

İşte âlimleri sakal konusunda farklı düşünmeye sevk eden durum budur: Resulüllah sakalı sırf o zamanın örfü olduğu için mi bıraktı ya da emretti, yoksa bunun dini bir anlamı da var mıdır?

Bildiğim kadarıyla dört mezhebin imamları ve onları izleyen büyük mutlak müçtehitler sakalı kesmenin haram ve bunun sonucu olarak da bırakmanın farz olduğunu söylememişlerdir. Bunu söyleyenler özellikle son dönem selefi ve zahiri âlimlerdir. Filan mezhebe göre sakal bırakmak farz, kesmek haramdır diye nakledilen sözler mezheplerin kendi görüşü değil, onların usulünden istinbat edilen/tahriç görüşlerdir.

Son dönem Mısır ulemasından bazıları da sakalı safi bir örf saymış ve dini bir veçhesinin olmadığını söylerdir. Şeltût ve Ebu Zehra bunlardandır. Özellikle Ebu Zehra büyük bir fakihtir.

O zaman bu iki aşırı fetvanın da son döneme ait olduğunu anlarız: Biri sakalı bırakmanın farz, dolayısıyla da kesmenin haram olduğunu söyleyen selefi ve zahiri görüş, diğeri sakalı tamamen bir örf olarak gören âlimlerin görüşü. Görüldüğü gibi bu iki farklı görüş de sakala örf mü, yoksa dini bir mesele mi olduğu açısından bakmanın sonucudur.

Meselenin bir üçüncü tarafı daha vardır: Sakal dini bir meselse ise sünnet midir, farz mıdır?

Bizim anladığımız şudur: Sakalın örfle ilgili yönü bulunabilir ama onda bir dini mana da kesinlikle vardır. Sakalın fıtrattan sayılması, onun diğer fıtrattan sayılan şeylere denk bir yerde olmasını gerektirir ki, o da en azından önemli bir sünnet olmasıdır. Sünnet ise sebepsiz yere kesilmesi de mekruh olur. Resulüllah (sa) başkalarına benzememek için sakalı kesmeyi değil boyamayı tavsiye etmiştir. Sakalın kadın erkek ayrışmasında da rolü vardır. Sakal sünnete bağlılığın bir sembolüdür. Taşıdığı şiar özelliğiyle insanı kötülüklere karşı kontrol eder. Özellikle imam, hatip ve müezzinlerin sakallı olması, yaptığı işi inanarak yaptığının belirtisidir. Yine özellikle gençlerin sakal sünnetini icra etmeleri büyük bir fazilettir ve onların İslam bilincini canlı tutmada çok etkilidir.

Sakalın bir tutam kadar uzatılması ise ek bir meseledir. Sakalını bir ölçüde bırakan sünneti yerine getirmiş sayılır. Uzatmak ise biraz da onun hakkını vermekle ve onu saygın kılmakla alakalı bir şeydir. Eğer uzun sakal saygınlığı değil de aksini oluşturuyorsa Hz. Ömer’in yaptığı gibi yanlardan alınarak düzeltmekte de bir sakınca olmamalıdır. Allahualem.

#Saç
#Sakal
#Hüküm
#İslam