Neden Kuranıkerim bilimden değil de bilgiden söz eder?

04:0017/01/2021, Pazar
G: 17/01/2021, Pazar
Faruk Beşer

İnsanoğlu hakka ve hakikate meftun olarak yaratılmıştır. Fıtratında hakkı ve hakikati hem arama hem de sevme meyli vardır. Hakkı sabit gerçeklik, hakikati de vakıaya uygun bilgi olarak anlıyoruz. Hak, aynı zamanda Allah’ın bir adıdır. Akif’in dediği gibi, “Hâlik’ın namütenahi adı var, en başı Hak; Ne büyük şey kul için, hakkı tutup kaldırmak”. Gerçekten kulun hamurunda hakkı, hakikati ve haklı olanı tutma ve savunma eğilimi vardır. Bu da insanın ‘Hakk’ın yarattığı kul olmasındandır. Hakkın zıddı

İnsanoğlu hakka ve hakikate meftun olarak yaratılmıştır. Fıtratında hakkı ve hakikati hem arama hem de sevme meyli vardır. Hakkı sabit gerçeklik, hakikati de vakıaya uygun bilgi olarak anlıyoruz. Hak, aynı zamanda Allah’ın bir adıdır. Akif’in dediği gibi, “Hâlik’ın namütenahi adı var, en başı Hak; Ne büyük şey kul için, hakkı tutup kaldırmak”. Gerçekten kulun hamurunda hakkı, hakikati ve haklı olanı tutma ve savunma eğilimi vardır. Bu da insanın ‘Hakk’ın yarattığı kul olmasındandır. Hakkın zıddı batıl, hakikatin zıddı da yalandır.

Bu sebeple düşünen insan hakikat olan bilgiyi bulmayı hep merak etmiş, bunun için çabalamıştır. Hikmet sabit hakikattir. Zaten ‘hikmet’ ismi ‘muhkem’ yani değişmez, bozulmaz, böylece ‘hükme bağlanmış’ bir sağlamlığı ifade eder. Felsefe hikmeti aramanın adıdır. Bazen samanlıkta kaybolanı harmanda arasa bile. Ne var ki, bazıları aramayı bulmaya tercih ederler. Önemli olanın bulmak değil aramak olduğunu söylerler. Platonik aşk gibi, kavuşunca aşkın sona ereceği varsayılır. Bu da bir halüsinasyondur.

Bizimkiler felsefeye hikmet demiş ve arayanlara da ‘hakîm’ adını vermişiler.

Felsefenin en temel konularından biri, belki en başta geleni sağlam bilginin ne olduğu ve böyle bir bilgiye nasıl ulaşılabileceği meselesidir. Felsefe tarihi boyunca hep bunu tartışmıştır ve halen tartışmaktadır. Epistemoloji budur. Bu konuda İslam kelamcıları ve hükeması hatırı sayılır veriler ortaya koymuşlar. Usulü fıkıh başlı başına muhteşem bir bilgi nazariyesidir.

Bilgi ile alakalı Kuranıkerim’de neler bulabiliriz diye düşünürken böyle bir giriş yapmak zorunda kaldık.

Bir nebze bilgi felsefesi okumuş birisi bu açıdan Kuranıkerim’e baksa dikkatini çeken hususlar neler olabilir? İşte bu soruya kendimce cevap bulmayı deneyeceğim.

Önce şuradan başlayalım: Bugün bilgi derken insanın hafızasında bulunan her türlü malumat, bilim derken de belli bir konuda belli yöntemlerle objektif bilgi üreten disiplin kastedilir. Bilimin ürettiği bilgiye bilimsel bilgi, böyle olmayana da sıradan bilgi adını verirler. Ama hangi bilgi dallarının bilim olduğu konusunda bir ittifak yoktur. Mesela hukuk, sosyoloji, psikoloji bilim midir? Bunların bilim olmadığını iddia edenler olduğu için böyle söylüyoruz. Bu durum biraz da bilim için yapacağınız tarife bağlıdır.

Dini ilimler alanına geldiğimizde fıkıh, tefsir, hadis, kelam gibi ilimler de birer bilim midir? Bize göre bunların ve önce saydıklarımızın hepsini bilim kabul etmenin bir sakıncası olmadığı gibi, etmemenin de problemleri vardır. O halde bunlara da bilim diyeceğiz.

Burada önemli bir noktaya işaret etmek istiyoruz. Bilim ‘belli bir konuda özel yöntemlerle objektif bilgi üreten disiplin’ ise Kuranıkerim’de ve Sünnette sözü edilen bilimler var mıdır? Bunu anlamak için önce şu tespiti yapmamız gerekir: Dinin bu ilk kaynağında ‘ilim’ kelimesi bilim anlamında değil, hep sağlam bilgi anlamında kullanılır. Kuranıkerim’de bugün bilim denen şeyin konusu olan tabiattan, uzaydan, yerküreden, insandan, bitkilerden, hayvanlardan ve bunların derinlemesine bilinmesinden söz edilir ancak bunların bilineceği bilgi disiplininden ve nasıl olması gerektiğinden söz edilmez. Keza dinin kaynağı olan Kitabın ve Sünnet’in anlaşılmasından söz edilir ama bunun hangi yöntemlerle anlaşılacağından söz edilmez. Mesela istidlalden, nazardan, istinbattan, kıyaslamadan söz edilir ama bunların yapılacağı bilimden söz edilmez. Çünkü Kitap ve Sünnet için önemli olan bilimden önce sağlam bilgidir. Bilim bilgiye ulaşma aracı olduğuna göre o her zaman değişecek, insan onu sürekli geliştirecek, yeni bilimler kuracaktır. Hedef gösterilmiş ama o hedefe ulaşmanın aracı insana bırakılmıştır. Bilim amaç değil araçtır. Bu sebeple İslami ilimler için bidayette sadece sağlam bilgi anlamında ilim vardır. Kitab’ın ve Sünnet’in derunundaki bilgileri ve tabiatın onların dikkat çektiği noktalarındaki bilgileri arama lüzumu hasıl olunca müslümanlar fıkıh kelam, hatta astronomi ve tıp gibi bilimleri geliştirmişlerdir. Ama işin ilginç yanı, sonradan adına bilim denen bu disiplinlere de yine ilim denmiştir. Fıkıh ilmi, tıp ilmi gibi. Yani bizim geleneğimizde cüzi/tikel fıkıh bilgilerine de bunlara ulaşmanın yöntemi olan disipline de ‘ilim’ denir. Tıp ve astronomi gibi tabiat ilimlerinde/bilimlerinde de durum aynıdır. Kuranıkerim’in ‘alim’ kavramını tabiatı iyi bilenler için de kullanıldığını göreceğiz.

#Kuranıkerim