KURBANIN ETİNİ SATMANIN HÜKMÜKurban sırf Allah’ın rızası adına yapılan bir ibadet olduğu için, kurban kesenin kendi kurbanının etini paraya çevirip kullanması caiz görülmemiştir. Ancak bu hükmün istisnaları da vardır. Kurbandaki ibadet özelliğini bozmayacak bir işlem yapma, mesela satıp parasını tasadduk etmek, hoş olmasa da caizdir. Aslında kurban keserken, keserim sonra da etini paraya çeviririm niyeti olmadıktan sonra kural olarak etinin satılmasında da kurbana engel bir durum yoktur.Çünkü sırf
KURBANIN ETİNİ SATMANIN HÜKMÜ
Kurban sırf Allah’ın rızası adına yapılan bir ibadet olduğu için, kurban kesenin kendi kurbanının etini paraya çevirip kullanması caiz görülmemiştir. Ancak bu hükmün istisnaları da vardır. Kurbandaki ibadet özelliğini bozmayacak bir işlem yapma, mesela satıp parasını tasadduk etmek, hoş olmasa da caizdir. Aslında kurban keserken, keserim sonra da etini paraya çeviririm niyeti olmadıktan sonra kural olarak etinin satılmasında da kurbana engel bir durum yoktur.
Çünkü sırf Allah’a yaklaşma niyetiyle kurban kesen birisi, onu bu niyetle kesmekle ibadetini yerine getirmiş olur ve artık kurban etindeki bir tasarruf geri dönüp kurbanı kurban olmaktan çıkarmaz. O halde istediği şekilde satabilmesinin de caiz olması gerekir. Ama satabilirim ihtimali baştaki niyeti etkiler düşüncesiyle bunun uygun olmadığını söylemişler. Yine de eti satıp onunla yiyecek alsa bu caizdir demişler.
Ancak kendisine kurban eti hibe edilen birisi kesen gibi değildir. Daha öncelikli ihtiyaçlarına harcamak için verilen kurban etini satabilir ve bedeliyle istediği ihtiyacını alabilir. Özellikle Kur’an kursları gibi kurumlara verilen ihtiyaçtan fazla etler satılıp paraya çevrilebilir. Bu durum, Mecelle’deki şu kaide ile de izah edilir: “
Bir şeyde sebeb-i temellükün tebeddülü ol şeyin tebeddülü makamına kaimdir”.
Yani kurban kesen onun etine kendi kurbanı olarak sahip olmuştu, kendisine kurban verilen ise ona hibe yoluyla sahip olmuştur. Malik olma sebebi değişmiştir. O halde bu et onun için kurban eti değildir, her hangi bir maldır. Onun üzerinde meşru olan her türlü tasarrufu yapabilir, isterse satıp paraya çevirebilir.
KURBANA ENGEL KUSURLARDA ÖLÇÜ
Resulüllah Efendimiz’in (sa) şöyle şerefli bir sözü vardır: ‘
Şu dört kusur kurbana manidir: Belirgin bir şekilde topal olması, bir gözünün belirgin bir şekilde gitmiş olması, belirgin bir şekilde hasta olması, hiç yağı kalmamış şekilde zayıf olması
’ (Malik, Tirmizi ve diğerleri). Bu kusurlar için de ‘
’ denmiş olması, bunların da az olmalarının kurbana engel olmayacağını gösterir. Başka hadisi şeriflerde başka kusurlar da sayılır. Bunların hepsi beraber düşünüldüğünde meselenin özünün şu olduğu anlaşılır.
Her hangi bir kusur hayvanın normal sayılamayacak şekilde etinin azalmasına ve alınıp satılmada değerinin düşmesine sebep oluyorsa böyle bir kusuru bulunan hayvandan kurban olmaz.
Kural budur. Mesela boynuzu kırılmış, kanı akmaya devam ediyor, muhtemelen bu sebeple ölebilecek bir hayvandan kurban olmaz. Ama boynuzu kırılmış, iyileşmiş, ya da boynuzu daha semiz ve değerli olsun diye ilaçla köreltilmiş, ya da kesilmiş ise bu durum kurban olmasına engel değildir.
Bilindiği gibi kurban koyun (keçi), sığır (manda) ve deveden kesilir, başka hayvanlardan kurban olamaz. Bunların da yaşı önemlidir; koyunun bir yaşını, sığırın iki yaşını, devenin ise beş yaşını doldurmuş olması gerekir. Bir sahabinin müracaatı üzerine Resulüllah (sa) ona, altı aylık bir kuzunun da annesi kadar büyükse kurban edilebileceğini söylemiştir. Esas olan budur ve bu ölçüyü zorlamamak gerekir.
Ancak fıkıh ‘işin esprisini, sebebini/illetini anlama’, böylece de benzer durumları birbiriyle kıyaslama demek olduğu için fakihler bunu da anlamaya çalışmışlar.
Fıkıh açısından burada sorulacak soru şudur: Resulüllah’ın belirlediği bu yaş durumu, sebebi/illeti akılla anlaşılamaz salt bir ibadet midir, dolayısıyla sadece koyuna ait bir hüküm müdür, yoksa sebebi anlaşılabilir ve bu sebebe göre hüküm alacak, sebep varsa sığırlara da uygulanabilecek bir durum mudur? Cumhur dediğimiz çoğunluk ihtiyatlı davranarak burada birinci ihtimali tercih etmişlerdir. Yani kameri hesapla bir yaşından, ya da altı aydan küçük koyun ve iki yaşından küçük sığır kurban edilemez demişler.
Buna karşılık, az da olsa bazı fakihler de burada ‘yaş sınırı koyma’ hükmünün illetinin/sebebinin akılla anlaşılabileceğini, dolayısıyla bunun salt ibadet/taabbudi olmadığını, sebebine göre hüküm alacağını söylemişler
ve demişler ki, işin esası henüz tam değerine ulaşmamış, yani tam bir koyun ya da tam bir sığır sayılmayan bir yavrudan kurban olmayacağıdır. Yoksa onun kurban olmasını sağlayan şey belli bir takvimi gününe kadar doldurmuş olması değildir. O halde sığırdan da iki yaşını tam doldurmamış ve kendi cinsinden yetişkinlerden farkı kalmamış bir hayvanın kurban edilmesi caiz olmalıdır. Yani önemli olan tam bir koyun ya da tam bir sığır kurban etmiş olma meselesidir. Doğrusu biz de bu görüşün, ihtiyaç bulunduğunda hesaba katılabilecek bir görüş olduğunu düşünüyoruz.
Diğer önemli meseleleri Pazar sabahı okuyup, bence kurbanınızı öyle kesin.