Kuranıkerim zenginlere ve zenginliğe karşı mıdır?

04:0025/03/2018, Pazar
G: 25/03/2018, Pazar
Faruk Beşer

Sadece belli ayetleri böyle bir ön yargı ile okursanız ondan bu sonucu çıkarabilirsiniz. Gerçekten de Kuranıkerim’e göre yeryüzündeki fesadın çoğunun sebebi, sefahat içinde yaşayan zenginlerdir. Böyle olanlar için pek çok ayette ‘mütref’ kavramı kullanılır. Mütref, bolluk içinde sorumsuz ve şımarık bir hayat yaşayan, böylece Allah’ı ve O’na kulluğu unutan, sonuçta da insanları yoldan çıkaran varlıklı kimse demektir. Buna kapitalist de diyebilirsiniz. ‘Bizim bir ülkeyi helak etmeye karar vermemiz,

Sadece belli ayetleri böyle bir ön yargı ile okursanız ondan bu sonucu çıkarabilirsiniz. Gerçekten de Kuranıkerim’e göre yeryüzündeki fesadın çoğunun sebebi, sefahat içinde yaşayan zenginlerdir. Böyle olanlar için pek çok ayette ‘mütref’ kavramı kullanılır. Mütref, bolluk içinde sorumsuz ve şımarık bir hayat yaşayan, böylece Allah’ı ve O’na kulluğu unutan, sonuçta da insanları yoldan çıkaran varlıklı kimse demektir. Buna kapitalist de diyebilirsiniz. ‘Bizim bir ülkeyi helak etmeye karar vermemiz, oranın şımarık müreffehlerine emrimiz ulaştığı halde onların orada isyan yaşamaları sebebiyledir, böylece onlara sözümüz hak olmuş olur ve oranın altını üstüne getiririz’ (İsra 16). Bunun gibi ibadetten uzaklaşmanın, Allah’ı anmamanın/zikir, zayıfların ezilmesinin, servetin bir dûle, yani yoksulları ezen zorba bir güç haline gelmesinin baş sebebi ve aracı, hep hesabı verilmeyen, kullanılmasının bir ölçüsü ve sınırı olmayan zenginlik olarak gösterilir.



Ama Kuranıkerim’in hiçbir yerinde bizatihi servet ve zenginlik, ya da zenginler kötülenmez. Bütün kötülük servetin sağladığı imkânın zayıfları ezmede ve Allah’a isyanda kullanılmasıdır. Böyle olursa zenginlik insana fakirlikten daha çok günah işleme fırsatı vermiş, böylece de zengin fakirden daha kötü durumda olmuş olur.

Oysa dünya bütünüyle insan için yaratılmıştır. Hedefini şaşırmadan kul onun hepsine de malik olabilir. Bu sebeple Kuranıkerim maldan mülkten ve servetten ‘tayyibat’ diye söz eder. Tayyibat, temiz, hoş, güzel ve yararlı şey demektir. Yine Kuranıkerim’de ondan fazla ayette maldan mülkten ‘hayır’ diye söz edilir. Demek servet aslı itibariyle hayırdır, şer değildir. Şerli olan onun kötüye kullanılmasıdır. Yine pek çok yerde mal mülk, ‘fadl’ kelimesiyle anlatılır. Yani mal aslında Allah’ın bir lütfudur, fazlıdır. Belki en önemlisi de Kuranıkerim’in servet için ‘kıyam’ tabirini kullanmasıdır. ‘Allah’ın sizin için kıyam olarak yarattığı mallarınızı onu kötüye kullananlara bırakmayın (Nisa5). Kıyam, hem ayağa kalkabilme, hem de ayakta durmayı sürdürebilme demektir. Yani düşmüşseniz dünyalığa sahip olmadan ayağa kalkamayacağınız gibi, ayakta iseniz, böyle kalmayı da ancak malla sürdürebilirsiniz. O halde bütün mesele serveti kazanmanın meşruiyeti, kazandıktan sonra da onun kontrolünü sağlayabilme meselesidir.

Kısaca dünyayı mamur edenler de, berbat edenler de zenginlerdir.

Şu ayeti kerimeyi iyi anlamaya bugün her zamankinden daha muhtacız:

‘Onlara karşı elinizden gelen her türlü gücü hazırlayın. Böylece hem Allah’ın düşmanlarını, hem kendi düşmanlarınızı hem de daha başka sizin bilmediğiniz ama Allah’ın bildiği düşmanları korkutup caydırmış olursunuz’ (Enfal 60). Bugün ve her zaman için servetten ve bilgiden daha büyük güç yoktur, olmamıştır.

Kuranıkerim’in açıklamasından ibaret olan Sünnet/Hadis de bundan başka bir şey söylemez:

‘Allah takvalı, zengin ve mütevazı kulunu sever’.

‘Güçlü mümin Allah nezdinde daha hayırlı ve daha sevimlidir, ama her birinde ayrı bir hayır vardır’.

Mehmet Akif’in sözünün özetini tekrar hatırlayalım: ‘Resulüllah’ın serveti açıkça kötülemesi şöyle dursun, o buna en küçük bir işarette bulunmuş olsaydı sahabeden kimsenin bir danesi bile olmazdı’.

Oysa Medine’de kısa süre içinde sahabenin durumu iyi­leş­miş ve bu günkü öl­çü­ler­le bile zen­gin di­ye­bi­le­ce­ği­miz Müs­lü­man­lar ortaya çıkmıştı. Me­se­la Hic­re­t'in ikinci se­ne­sin­deki se­fer sı­ra­sın­da üç yüz Müs­lü­ma­nın yetmiş de­ve­si var­ken, yedi sene sonra Tebûk se­fe­rin­de on bi­ni at­lı ol­mak üze­re otuz bin sü­va­ri se­fe­re çık­mıştı. Bu bir zen­gin­leş­me­nin ifa­de­si­dir. Bir sahabînin şu söz­le­ri de bu­nu anlatır: ‘Ra­su­lül­lah hepimizin sa­da­ka ver­me­mi­z gerektiğini söylediğinde bizler çar­şı­ya gi­der ve ta­şı­ma­cı­lık­la zar zor üç beş kuruş ka­za­na­bi­lir­dik. Bu gün ise ba­zı­la­rı­mızın yüz bi­nleri var’. İbn Mes’ûd esir­le­re yi­ye­cek ve zorunlu eş­ya­lar te­min edil­me­si için doksan bin mis­kal para bı­rak­mış­tı. Zü­beyr b. Avvâm öl­dü­ğün­de elli bin di­nar­lık, bi­n atı ve pek çok malı vardı. İbn Sa’d’a gö­re onun birden çok arazisi, Me­di­ne’de iki evi, Bas­ra’da iki evi, Mı­sır­da ve Kü­fe’de bi­rer evi bulunuyordu. Bu dö­nem­de Tal­ha b. Ubey­dil­lah da Kü­fe’de bir ev in­şa et­miş­ti. Irak’ta el­de et­ti­ği gün­lük ge­lir bin di­nar ve­ya da­ha faz­la idi.

Ab­dur­rah­man b. Avf’ın yüz atı, bin de­ve­si ve on bin ko­yu­nu bulunuyordu. Ser­ve­ti­nin dörtte biri seksen dört bin di­nar ediyordu. Sa­de­ce bir ara­zi­si­ni kırk bin di­na­ra sat­mış ve fu­ka­ra­ya ta­sad­duk et­miş­ti. Zeyd b. Sa­bit, sa­de­ce al­tın ve gü­müş­le­ri yüz bin di­narı bulan bir ser­vet bı­rak­mış­tı. Mes­le­me b. Ab­dül­me­lik’in imkanları o den­li ge­niş idi ki, üç mil­yon dirhe­me mal olan bir ka­na­lın in­şa­sı­nı ümmet adına tek ba­şı­na üst­len­miş­ti.

Yani onlar kazanmasını da nereye harcayacaklarını da iyi biliyorlardı. Bunun için dünyaya hakim oldular, ahireti de kazandılar.

#Kuranıkerim
#Zenginlik