Kur’an-ı Kerim’i herkes anlar mı?

04:0012/09/2021, Pazar
G: 12/09/2021, Pazar
Faruk Beşer

Bu soru, Kur’an-ı Kerim’den herkes anlar mı diye sorulsa buna elbette olumlu cevap vermek zorundayız. Ama Kur’an-ı Kerim’den herkes anlar demekle, Kur’an-ı Kerim’i herkes anlar demek farklı şeylerdir. Bu konuda da ifratlar ve tefritler yaşadık, yaşıyoruz. Bu ikisinin arasında gide gele orta yolu bulacağız. Bizim öğrencilik yıllarımızda, değil Kur’an-ı Kerim’i anlamak, onun mealini, hatta tefsirlerini bile okumanın cinayet sayıldığını söyleyen fırkalar ve Elmalılı tefsiri kimde varsa yaksın diyen

Bu soru, Kur’an-ı Kerim’den herkes anlar mı diye sorulsa buna elbette olumlu cevap vermek zorundayız. Ama Kur’an-ı Kerim’den herkes anlar demekle, Kur’an-ı Kerim’i herkes anlar demek farklı şeylerdir. Bu konuda da ifratlar ve tefritler yaşadık, yaşıyoruz. Bu ikisinin arasında gide gele orta yolu bulacağız. Bizim öğrencilik yıllarımızda, değil Kur’an-ı Kerim’i anlamak, onun mealini, hatta tefsirlerini bile okumanın cinayet sayıldığını söyleyen fırkalar ve Elmalılı tefsiri kimde varsa yaksın diyen ‘büyük abiler’ vardı. Sonra bu tefritin tefriti durumdan tam aksi olan ifratın ifratına savrulduk. Her seviyedeki insan Kur’an-ı Kerim’i anlar, başka hiçbir şeye gerek yok, açsın okusun, yolunu belirlesin diyenler çıktı. Şimdi onlar da biraz geri çekildiler. Bu gidip gelmeler aklıselim sahiplerine orta yolu bulduracaktır, yaklaştığımızı söyleyebilirim.

Evet, Kur’an-ı Kerim’den herkes kendi bilgisi, ameli, anlayışı, ihsanı ve takvasına göre kendi muhatap olduğu kadarını anlar. Ama dediğimiz gibi Kur’an-ı Kerim’i herkes anlar demek çok iddialı ve yanlış bir ifadedir. Çünkü bir müminde bu söylediğimiz özellikler arttıkça ondan anlaşılanlar da artar. Mesela benim anladıklarımla Razî’nin anladıkları bir olmaz. Hz. Ali’nin bir soruya verdiği cevap da buna işaret eder. Ona dediler ki, ‘Resulüllah’ın size özel olarak verdiği başka bir kitap var mıdır? Hayır, dedi. Sadece Allah’ın kitabı ve Müslümana verilen anlayış, bir de şu sahifede bulunanlar, bunun dışında bir şey yok. O sahifede neler var diye sordular. Diyetler ve esirlerin kurtarılmasına dair hadisler var dedi’ (Buhari).

Bu haberden anlaşılanlar şunlardır: Bir, Hz. Ali’ye ya da bir başkasına Kur’an-ı Kerim dışında din adına herkesi ilgilendirecek özel bilgiler verilmemiştir. Bu konuda Şia’nın iddialarının aslı yoktur. İki, derin anlayışı olan bir mümin Kur’an-ı Kerim’den daha ince mana ve işaretler çıkarabilir, o halde Kur’an-ı Kerim’in de daha derin manaları vardır. Mesela Hz. Ali ya da İbn Abbas ondan diğerlerine göre daha derin işaretler çıkarmışlardır. Üç, Hz. Ali ilgi duyduğu konulardaki hadisi şerifleri yazıp muhafaza etmiştir. Bu da gösterir ki, hadis yazılımı bizzat sahabe zamanında başlamıştır ve bunun daha pek çok örnekleri vardır. Bunun için konu hakkında çalışanlar, Mesela Fuat Sezgin ve Hamidullah hocalar Buhari gibi ilk muhaddislerin kaynaklarının pek çoğunun sahabe ya da tabiin tarafından yazılan böyle sahifeler olduğunu tespit etmişlerdir. Yani birilerinin zannettiği gibi hadisler Resulüllah’tan (sa) iki yüz sene sonra toplanmaya başlanmıştır o halde onlara güvenilmesi zordur demek meseleyi bilmeyenlerin işidir.

Resulüllah da şöyle buyurmuştur: ‘Allah’ın size emrettiği ne varsa ben de onu size eksiksiz emrettim. Size yasakladığı ne varsa ben de onu size eksiksiz yasakladım. Cibril kalbime fısıldadı ki, hiç kimse rızkını tastamam almadıkça ölmez. O halde aramada güzel olan yolu izleyin’ (Müsnedü’ş-Şafii).

Kur’an-ı Kerim’in dışında sırlar ve batıni hikmetler bulunduğunu iddia etmek delilsiz zandan ibarettir. Kendisi de sufi-meşreb olan büyük müfessir Alusî der ki: ‘Bazı sufilerin Allah’ın kitabının dışında doğrudan O’ndan bilgi alabileceklerini sananlar vardır ki, böyleleri kesin bir dalalet içindedirler. Bazılarının şöyle dediklerini duyarsınız: Sizin ilminiz ölüden ölüye intikal ederken biz bilgilerimizi doğrudan Hay ve Kayyum olan Allah’tan almaktayız. Nauzü-billah’. (Alusî, Rûhu’l-meani, III, 357)

Konumuza dönelim; Kur’an-ı Kerim’den herkes kendi ölçülerine göre anlar. Ama o uçsuz bucaksız bir deniz gibidir, dalmayı bilenler ondan daha ne inci mercanlar çıkarırlar. Böyleleri için Kur’an-ı Kerim üç önemli kavram kullanır: ‘İstinbat edebilenler, ehli zikir ve ulü’l-elbâb’. Nabat, kuyu kazılırken ulaşılan ilk ıslaklıktır. Bu kökten olmak üzere istinbat etme, derinlerdeki manaları çıkarabilmedir. Zikir Allah’ın vahyidir ve onu bilip yaşayanlar ehli zikirdir. Ulü’l-elbâb da ön yargılardan, yanlış bilgilerden arındırılmış akıl sahipleridir. Bu da her şeyden önce ilim, tevazu ve teslimiyet ister. İşte Kur’an-ı Kerim’i anlamada böyle olanlara Allah özellikle dikkat çeker.

Ayrıca Kur’an-ı Kerim herkese, her zamana ve her mekana hitap ettiğine göre herkesin onu bütünüyle anlayacağı iddiası havada kalır.

#Kur’an-ı Kerim
#Amel
#Hz. Ali
#Allah