Bir topluma kendi rengini verebilmek, orada inancından ve hayat tarzından kaynaklanan kendi kültürünü oluşturabilmeye bağlıdır.Kültürden bizim anladığımız şudur:Edindiğiniz bilgilerin hayat tarzına ve inanca dönüşmüş görüntüleri, davranış biçimleri kültürdür. Bu hayat anlayışınız bir süre sonra evinizi ve çevrenizi düzenlemenize, mimarinize, estetik anlayışınıza ve sanatınıza yansır, ardından geniş bir coğrafyaya yayılırsizin gibi inanmayan insanlar için bile özenilir, hayat tarzı haline gelir,
Bir topluma kendi rengini verebilmek, orada inancından ve hayat tarzından kaynaklanan kendi kültürünü oluşturabilmeye bağlıdır.
Kültürden bizim anladığımız şudur:
Edindiğiniz bilgilerin hayat tarzına ve inanca dönüşmüş görüntüleri, davranış biçimleri kültürdür. Bu hayat anlayışınız bir süre sonra evinizi ve çevrenizi düzenlemenize, mimarinize, estetik anlayışınıza ve sanatınıza yansır, ardından geniş bir coğrafyaya yayılır
sizin gibi inanmayan insanlar için bile özenilir, hayat tarzı haline gelir, onlar da bu yaşama biçimini benimserler.
Derken davranışında başkalarından farklı bir insan tipi ortaya çıkar ve böyle bir toplum, yeterli toprağı ve kendini savunma gücü de varsa kurumlaşır ve medeniyet haline gelir.
Yani medeniyet olduğunuzda sizin gibi inanmayanlar da sizinle beraber, sizin gibi yaşamayı içselleştirir,
benimser ve kimliklerini sizin medeniyetinizle tanımlarlar. Onların farklılığı sizin medeniyetinizin gıdası ve zenginliği olur.
Aksine siz Müslüman olduğunuz halde başka bir kültürle yaşar, kimliğinizi onların medeniyetiyle tanımlarsanız bu defa da siz onların manevi değerlerini benimser ve mümin olduğunuz, ya da öyle olduğunuzu sandığınız halde o medeniyet içinde erir ve bir süre sonra onunla aynileşirsiniz.
Tıpkı midyenin içine aldığı, sıkıp
kendisi için bir varoluş sebebi, gıda ve enerji haline getirdiği
Bu sebeple İslam’ı topluma çıkarmak, topluma mal etmek kendi bilgi ve inancınızdan kaynaklanan kültürünüzü oluşturmanıza bağlıdır.
Bunun için inandığınız değerlerin gerçekten değer olduklarını bilecek düzeyde bir bilinçle yeniden mümin ve müslim olmanız ön şarttır. Sonra kimseye zarar oluşturmayan durumlarda inancınızın gereklerini yerine getirmekten istihya ve eziklik duymayacak seviyede bir özgüvene sahip olmalısınız.
Mesela bir hastanede beklerken, mescid bulamıyorsanız, başka mani de yoksa temiz bir köşede kıbleye dönüp namazınızı rahatlıkla kılabilmelisiniz.
Bunun için seccadeye de ayakkabılarınızı çıkarmaya da ihtiyacınız yoktur.
Tam da Necip Fazıl’ın dediği gibi: ‘İşte iz, geliniz, toprak post, Allah dost’.
Resulüllah (sa) ‘
siz pabuçlarınızla da namaz kılın, Yahudilerden farklı olun
, çünkü onlar pabuçlarıyla ibadet etmezler’ buyurması bu noktada anlamlıdır. Eğer böyle bir durumda etrafınızdakiler sizi istiskal ediyorlarsa, en azından o mekânda sizin inanç, kütür ve medeniyetinizden hiçbir eser kalmamıştır. O halde alacağınız daha çok yolunuz var demektir. Böyle bir istiskal yok da siz eziklik ve çekimserlik duyuyorsanız o takdirde de sizin imanınızda ve İslamınızda problem var demektir. Her halükarda bu çift yönlü problemi halletme yolunda olmalısınız.
Bu noktada sembolleri ve her bir kültür ögenizi küçümsemeden toplumda görünür kılmak,
temsilini de güzel yaparak sevilmesini, ona alışılmasını ve kabul görmesini sağlamanız gerekir. Bunu inancınız adına yapmış olmanız, sizin için yıllarca nafile ibadet etmekten, kıyaslanmayacak kadar daha büyük bir ibadet olduğunda işi bilenlerin hiç şüphesi olmaz. Buna da yine Resulüllah’ın şu tavsiyesine uyarak başlayacaksınız: ‘
Kardeşinin yüzüne tebessümle bakman sadakadır
’.
Allah’ın sevdiği bir kul olmanın belirtilerinden biri toplumda hüsnü kabul görmektir.
Bu da yine bir hadisi şerifin mealidir. Bizim en çok kaybettiğimiz noktalardan birisi burasıdır. Bir asırdır ezik ve ikinci sınıf insan görülmemizin etkisiyle, bunu yaptıklarını varsaydığımız kesime karşı
pasif bir misilleme olarak abus, haşin, antipatik ve nefret ettirici duruşumuzdur.
Oysa nazik ve kibar olmaya en layık ve en muhtaç insan Müslüman insandır.
Kısaca İslam’ın sembollerini toplumda görünür kılmayız. Tebessümle ambalajlanmış bir selamı kinci sıraya koyabiliriz. Yine Efendimiz’in beyanlarıyla, ‘
selamı yayın, tanıdığınız tanımadığınız herkese selam verin
’. Ben bunu deniyorum ve selama hazır gördüğüm herkese selam veriyorum. Sonuç şu: Her on kişiden altısı selamı normal olarak alıyor, üçü memnuniyetle ve sayıldığına sevincini izhar ederek alıyor, en çok biri de hiç oralı olmuyor.
Kısaca selam en önemli sembollerimizden biridir. Sonra nefret edilmeyecek şekilde giyeceğimiz alametifarika olan kılık kıyafetlerimiz gelir. En azından bize tam karşıt olduğu bilinen kültürel sembolleri asla kullanmamak.
Kaybolan her sünnet, yabancı bir kültür ögesine yer açar, böylece de zeminimizi kaybetmiş oluruz.
Cinsiyet eşitliği için çabalayanların ilk hedefi önce cinslerin sembollerini ortadan kaldırmaktır.
#İslam
#Cinsiyet
#Kültür
#Hayat
#Necip Fazıl Kısakürek