Geçen yazımda vaazlarda iki farklı versiyonuyla Hz. Ali’ye nispet edilen bir hikâye anlatmıştım ve bu dinin esasları bellidir, onlarda artma ve eksilme olmaz, kolay anlaşılır demiştim. Ama hayatın dünyaya bakan yönü sürekli değişir. Bu değişmelere ayak uydurabilmek için sizin de onlara paralel sürekli bilgi ve fikir üretmeniz gerekir. Bu da ilimle, bilimle ve tefekkürle olur. Bunu yapamazsanız ya olduğunuz yerde kalırsınız ya da hikâyelere sarılırsınız, ama bir gün onları dinleyecek kimse de bulamayabilirsiniz. İşte hikâyeciliğin aslı ve faslı budur.
Tarihte özellikle hadis âlimlerinin en büyük baş belası, kussâs, yani kıssacılar, dini hikâyelerle anlatanlar olmuştur. Uydurma hadislerin çoğunun da onlar kanalıyla çıktığı ve yaygınlaştığı söylenir. İbn Kuteybe, İbnül-cevzî ve Suyuti başta olmak üzere pek çok âlim kıssacıların dine verdikleri zarara dikkat çeken kitaplar yazmışlar. İbnül-cevzi, masalcı vaizler diyebileceğimiz ‘el-Kussâs ve’l-müzekkirîn’ adlı kitabında bir hadis âliminden naklen şöyle bir olay anlatır: ‘Bir gün -meşhur nadis hafızı- Şube’nin yanındaydım, bir genç geldi ve ondan bir hadis sordu. Şube, sen kıssacılardan mısın dedi. Genç, evet deyince, defol git, ben kıssacılara hadis anlatmam dedi. Ben niçin böyle davrandığını sordum. Bunlar benden bir hadisi bir karış olarak alıyor, sonra da onu bir arşın uzatıp anlatıyorlar, dedi.
Konunun uzmanları derler ki, Kıssacılık ilk defa Hz. Osman’ın katlinin ardından, tarafları birbirlerine karşı kışkırtmak için başladı. Ondan önce Ömer vaazlarda hikâye anlatılmasını yasaklamış sadece Temim ed-Dâri’nin anlattıklarına müsaade etmişti. Çünkü o Kitapta ve Sünnette var olanları anlatıyordu. Bunda bir sakıncanın olmadığı açıktır. Çünkü Kuranıkerim’in bizzat kendisi bize, ders almamız için ‘kasas-ı hak’ dediği, hakikaten yaşanmış ibretlik olayları, peygamberlerin ve daha önceki milletlerin kıssalarını nakleder.
Daha sonra Hariciler ve onların bir kolu olan Haruriyye kıssacılığı yaydılar. Hz. Ali, vaazlarında kıssa anlatan birisini uyarıp, sen Kuranıkerim’in nasihini mensuhunu biliyor musun diye sormuş, hayır deyince, o halde sen hem kendin helak oldun hem de insanları helak ettin demişti.
Elbette Kuranıkerim’in bize naklettiği kıssaları anlatıp onlardan ders çıkarmak caizden öte gerekli bir iştir. Resulüllah’ın sîretine ve onun ashabının, hatta daha sonraki Müslümanların örnek hayatlarına dair sahih rivayetler de böyledir. Ama bunların anlatılmaları da; hadis tenkidi ölçülerine tabi tutulmaları ve sahih olmayanlarının anlatılmaması, Şu’be’nin ifadesiyle, bir karışken bir arşın yapılmaması şartına bağlıdır.
Konu hakkında uzmanlaşanlar tarihte kıssacılığın ortaya çıkış sebeplerinin şunlar olduğunu söylerler:
Her nefsini okşayan hikâyeye inanan cahil dindarlık, kendi reklamını yapma ve dikkat çekme merakı, insanların teveccühünü kazanma, bundan maddi ya da manevi çıkar hedefleme, takva ve vera eksikliği, çünkü Allah’tan korkan kimse O’nun dinine bir ekleme yapamaz. Kendi mezhebi, meşrebi ve ideolojisinin propagandasını yapma, büyük gördüğü kimseleri yüceltmeye çalışma. Görüldüğü gibi bunlar aynı zamanda hadis uydurmanın da baş sebepleridir.
Daha sonraları ise keramet ve menkıbe İslam’ı ortaya çıkınca ipin ucu hepten kaçtı. Keramet Allah’ın bazı kullarına bazı sebeplerle verdiği olağanüstü özel ikramlardır. Menkıbe ise bazı Müslümanların bazı konularda gösterdikleri, yaşanması zor çok hassas örnek dindarlıklardır. Bunu ‘menkıbe İslam’ı diye daha önce örneklendirmiştim. Keramet de menkıbe de birer vakıadır. Her müminde görülmeleri mümkündür. Ancak bunlar kişiseldir, anlıktır, özneldir. Bunların üzerine din bina edilemez. Kaldı ki bunların tespiti de zordur, hatta imkânsızdır, yanlış anlaşılmaları mümkündür. Oysa eskiden olduğu gibi bugün de en büyük keramet istikamettir. Yani müminin Sünnet ölçüsüyle Kitaba uygun bir hayat sürdürebilmesidir. Bunu anlayabilmemiz için de belli seviyede bir bilgiye sahip olmamız gerekir. Bu sebeple tasavvuf yolunun istikamet üzere olan ilk mürşitleri, talipleri imtihan eder ve Kitap ve Sünnet bilgisi yeterli olmayanları kabul etmezlerdi. Bugün eğer bir zatın büyüklüğünü anlatmak için Şeriat üzre yaşama yerine bir yığın kerametten söz ediliyorsa orada kesin bir problemin olduğunu hemen anlayabiliriz.
Günümüzde televizyonlarda kerametlere ve kıssalara bina edilen filmler ve anlatımlar, tarihteki o baş belası kıssacılığın, tahribatı katlanmış modern versiyonlarıdır.
Bu tür bir İslam anlayışının ve anlatımının en büyük yıkımı, ilmi ve tefekkürü ortadan kaldırması, Kitabın ve Sünnetin anlaşılmasının ve aklın önünü tıkamasıdır. Bu bazen bilmeden, bazen de kasıtlı olarak yapılır ve bu yolla insanların mallarına mülklerine, akıllarına, hatta bedenlerine sahip olunur. Sonucu ise kula kul olmaktır. Örnek mi istiyorsunuz?
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.