Kadının çalışması elbette haram değildir, hayat şartlarına göre değişiklik arz eder. İslam’da herkes çalışmak zorundadır.
Ancak mecbur kalınmadıkça kadının, bugünkü anlamda ‘çalışan kadın’ olması iki büyük olumsuzluğa yol açar. Birincisi, çocuk da varsa kadın üç kez çalışmış ve bu ölçüde yorulmuş ve yıpranmış olur. İkincisi, aile bağları zayıflar ve aile, yukarıda sözünü ettiğimiz fonksiyonları yerine getiremez. Eşler için de çocuklar için de sadece yatılıp kalkılan bir otel odası haline gelir. Herkes huzuru dışarıda, sokakta, işyerinde ya da arkadaşlarıyla arar. Bu da aile için, nesiller için, toplum için sağlıklı olmaz.
Bugün bizim toplumumuz biraz gelenekçi, biraz Müslüman, büyük ölçüde de modern bir toplumdur.
Taşlar yerinden oynamış, neyin ne olduğu belli olmayan kozmopolit bir hayat yaşıyoruz. İslam’ın yüklediği sorumluluklar ve verdiği haklar belli değil ya da yerine getirilmesi zor. Yapabildiğimiz kadarını yapmaya çalışacağız ve daha iyiye ulaşmanın yollarını arayacağız.
Demokrasinin kaçınılmazı olan siyasi propaganda ve feminizm yaygarası bizim sesimizi çıkmadan boğuyor.
Dindarlar bile kadının çalışmasını kaçınılmaz görüyorlar. Aksine bir fikrin sahibi önce dindarlardan ve ‘feminist Müslümanlardan’ tepki görüyor. Neyi niçin istediğimizi ya da istemediğimizi anlatabilme gücü bulamıyoruz. Feminizmin temel sloganlarından olan ‘çalış kızım, kocanın eline bakma’ mottosunu ‘dindarlar’ da dillendiriyor.