İbn Teymiye tasavvufa karşı mıydı?

04:001/11/2020, Pazar
G: 1/11/2020, Pazar
Faruk Beşer

İslam’ın bütünlüğüne tekrar dönelim. Fıkhı, Tasavvufu, Kelamı yanlış anlamanın sebeplerinden biri herkesin dünyaya kendi penceresinden bakmasıdır. Din tek başına bunlardan biri değildir. Her biri dinin bir yönüdür. Batıni bir tasavvuf dairesinde durup diğerlerini gereksiz görmek bir anlama ve görme bozukluğudur. Fıkıhçının ve Kelamcının böyle yapması de aynıdır. Kelamda ve Fıkıhta anlama aracı ağırlıklı olarak akıldır, Tasavvufta ise gönüldür. Gönülsüz bir akıl da akılsız bir gönül de eksiktir.İmanın

İslam’ın bütünlüğüne tekrar dönelim. Fıkhı, Tasavvufu, Kelamı yanlış anlamanın sebeplerinden biri herkesin dünyaya kendi penceresinden bakmasıdır. Din tek başına bunlardan biri değildir. Her biri dinin bir yönüdür. Batıni bir tasavvuf dairesinde durup diğerlerini gereksiz görmek bir anlama ve görme bozukluğudur. Fıkıhçının ve Kelamcının böyle yapması de aynıdır. Kelamda ve Fıkıhta anlama aracı ağırlıklı olarak akıldır, Tasavvufta ise gönüldür. Gönülsüz bir akıl da akılsız bir gönül de eksiktir.

İmanın ve İslam’ın meşruiyet sınırlarını Kelam ve Fıkıh belirler, ama bunlar gönlün derinliklerine inemeyebilir. Anlama ya da akletme beyinde toplanan bilgilerle kalpte gerçekleşir. Kuranıkerim kelimeleriyle sadr, kalb ve fuâd gönlün kademelerini ifade eder. Belki bunların da ötesinde yine bir Kuran kelimesiyle ahfa vardır. Allah (cc) bu farklı kelimelerle bize neyi anlatıyor? İç dünyamız bile bunların sadece birinden ibaret olmuş olsaydı, diğer kelimeleri kullanmakla Allah, haşa, israf etmiş olurdu. Müminler arasındaki kardeşlik duygularını, sevgi halelerini, îsarı, kanaati, rızayı, tevekkülü, cihad ruhunu ve benzeri ahlaki erdemleri biz hangi yolla daha çabuk öğrenebiliriz?

Demek ki, meseleye bir bütün olarak bakmazsak ya fıkıh dogmatizmine ya Kelam rasyonalizmine ya da Tasavvuf batıniliğine düşeriz. Bu özellikler açısından insanlar da farklı farklıdır. Kimi fıkıhla kimi kelamla kimi gönülle düşünür, tatmin olur. Birbirlerini ancak bir araya gelerek tamamlayabilirler. Bunun garantörü de rabbani ulemadır. İslam’ı tek adama göre anlamının fırkacılığa götüren en önemli sebep olduğunu söylemiştik.

Bu bütünlük İslam’ın altın çağlarında nispeten vardı. İsmail Raci el-Farukî’nin ifadesiyle ‘İslam’ın baharı ve yazı 500 yıl sürdü. Ondan sonra hizipleşme/fırkacılık ve bireysellikler onu zayıflattı. Daha sonra manevi refaha tasavvufi marifet bilgisiyle ulaşılacağı yönündeki yanılgı Müslümanların rasyonel güçlerini köreltti’ (Niçin İslam). Kültür Atlası’ndan da yine onun yaklaşık şu ifadelerini hatırlıyorum: ‘Tasavvuf gönülleri fethederek İslam’ın en uzak diyarlara kadar taşınmasının ve yayılmasının şerefini taşıdığı gibi, pek çok yerde bâtıni ve sapık düşüncelerin yayılmasının, insanın insanı ilahlaştırmasının ve İslam ümmetinin geri kalmasının da sorumluluğunu üstlenmelidir’.

Tasavvufu anlama konusunda insanlar çoğu zaman ifrattan ya da tefritten kurtulamazlar. Ya Selefi kardeşlerimiz gibi toptan bir reddediş, ya da Sufi kardeşlerimiz gibi Tasavvuf adına söylenen her şeyi takdis eden bir tavır gösterirler. Oysa bazı tasavvuf odaklarının tasavvufa karşıdır diye tekfir ettikleri, Selefîlerin ise yine benzer bir takdisle sonsuz itimat ettikleri İbn Teymiye’nin bile Abdülkadir Geylanî’ye çok değer verdiğini, hatta kendisinin Kadirîlik kolundan hil’at giydiğini daha önce yazmıştık. Onun 36 ciltlik ‘Mecmû’unun üç cildi tamamen tasavvufi meselelerdir. Aynı yoldaki öğrencisi İbn Kayyimi’l-cevziyye’nin dev eseri ‘Medaricü’s-salikîn’ ve iki ciltlik ‘İğasetü’l-lehfan’ adlı kitapları da tamamen tasavvufun konularını anlatır. Onların karşı çıktıkları şey, bir hal olarak tasavvuf değil, tasavvuf adına işlenen cinayetlerdir, mutasavvife’dir.

Hz. Ali’den nakledilen şu altın kuralı hiçbir zaman unutmamak gerekir: ‘Hakikati insanlarla tanımayın, önce hakikati tanıyın ki, insanları onunla tanıyasınız’. Yaptığımız hataların en büyüklerinden biri değer verdiğimiz birisinin hata edebileceğini havsalamızın almamasıdır. Tersinden söylersek, hatası olan birinin mürşit, büyük insan, veli olamayacağını sanmamızdır. Oysa Resulüllah (sa) ‘hepiniz pek çok hata yaparsınız, insanların iyisi hatasından dönebilenlerdir’ buyurur. O halde önemli olan hatada ısrar etmemek, yapılmışsa tövbe edip geri dönmektir.

Bu durum kişilerin takdis edilmesine sebep oluyor, sonuçta büyük bildiğimiz birisini dinin kaynağı haline getiriyoruz. Allah’ın kitabını ve onun beyanı olan Sünneti bırakıp mesela İbn Arabî, Mevlâna, İmam Rabbani, Said Nursi vb üzerinden yeni bir İslam kuruyoruz. Bunların her biri Allah katında çok büyük olabilir, bunu da sadece Allah bilir, ama her birinin kendi bilgi ve duygularıyla İslam’ın yaşanmasına farklı bir renk kattıkları da açık. Biz onlardan birini İslam diye aldığımızda dinin şaftı onun rengine doğru kayar ve bir süre sonra merkezle alakası kopar, Allah’ın gönderdiği İslam olmaktan çıkar.

Taziye

99 depremini iliklerine kadar yaşamış birisi olarak İzmir’imize çok geçmiş olsun diyor, vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

#Faruk Beşer