Gençliği kurtarmak mı istiyorsunuz, ailenizi kurtarın

04:0025/02/2018, Pazar
G: 25/02/2018, Pazar
Faruk Beşer

Herkes çocuklarımız elden gidiyor, onları kurtarın diye feryat ediyor, ama bunun için hep başkalarından bir şeyler bekliyoruz, kendi üzerimize düşen öncelikli işleri yapmıyoruz, ne yapılacağı konusunda da kafa yormuyoruz. Aslında bu musibetin sebepleri belli, ama çarelerini iyi teşhis etmiyoruz, etmek istemiyoruz.Gençliğin, hatta bütünüyle insanlığın bozulmasının sebepleri eskiden beri vardır ve hep aynıdır. Önce insanoğlunun fıtratı yani doğası, imtihanın gereği olarak buna meyyaldir. İyiliğin

Herkes çocuklarımız elden gidiyor, onları kurtarın diye feryat ediyor, ama bunun için hep başkalarından bir şeyler bekliyoruz, kendi üzerimize düşen öncelikli işleri yapmıyoruz, ne yapılacağı konusunda da kafa yormuyoruz. Aslında bu musibetin sebepleri belli, ama çarelerini iyi teşhis etmiyoruz, etmek istemiyoruz.



Gençliğin, hatta bütünüyle insanlığın bozulmasının sebepleri eskiden beri vardır ve hep aynıdır. Önce insanoğlunun fıtratı yani doğası, imtihanın gereği olarak buna meyyaldir. İyiliğin yanında onun kötülüğe de meyyal bir damarı vardır. Nefsi arzuları, Allah’ın verdiği nimetleri, bolluğu ve imkânları bu arzulara ulaşmak için kullanması, peşin ve hemen olanı istemesi, bu dünyadan başka bir dünya olduğu bilgisinin ve ona imanının zayıflığı, ya da hiç olmaması, cehalet, küresel zevk kültürünün yaygınlaşması, sonunda böyle doyumsuz ve azgın insanların elindeki medya ve bir yandan da şeytanın da bunları teşvik ve tahrik etmesi… İşte bunlar ve türevleri bu fesadın sebepleridir.

Ama bütün bunlara ve benzerlerine rağmen eğer biz güçlü bir aileye sahip olsak bu önüne kattığı her şeyi silip süpürüp götüren selden çok şeyler kurtarabiliriz.

Bu yüzden biz meselenin asıl sebebinin, diğer yönden baktığımızda da asıl çarenin aile olduğunu düşünüyoruz. İslam toplumu aile merkezli bir toplumdur, aile Müslüman olmadan toplum Müslüman olmaz. İslam’da ailenin çok hayati ve zorunlu görevlerinin bulunduğunu, azıcık dini bilgisi olan herkes bilir ve bu görevleri aileden başka hiç kimse ve hiçbir kurum yerine getiremez. Günümüzün tanınmış sosyologlarından Anthony Giddens; eğer aile görevlerini kurumlara devrederse dağılır diyor. Bu tespit asıl bizim için geçerlidir. Çünkü o aileye sadece toplumun merkezi ve önemli bir kurumu olarak bakıyor olabilir. Oysa bizim için aile her şeyden önce ahlakın, edebin, hayanın, imanın ve İslam’ın filizlendiği yerdir, ümmetin çekirdeğidir. İnsanın fiziği kadar ruhunun da beslendiği mekândır. Çocuğun maddesinin ilk oluşup geliştiği yer anne rahmi ise, aile de onun toplum içinde maddesiyle ve manasıyla gelişeceği ikinci bir rahimdir. Ana rahminde iken annesinin aldığı zararlı ilaçların etkisinde kalan çocuk sakat ve özürlü doğacağı gibi, ailede gerekli ilgiyi manevi gıdaları alamayan, hatta zararlı şeyler alan çocuk da insanlık için, toplum için özürlü gelişir.

Kendileri zevku safa yaşayan, rahatlarından vazgeçmeyen, eğlencesini, dizi merakını ve keyfini çocuğu için bozmak istemeyen, kendi sefahati için onu yanından, hatta evinden uzaklaştıran anne babalar çocuğum yoldan çıkıyor, madde alışkanlığı ediniyor, dini ve ahlakı bozuluyor, kötü arkadaşlar ediniyor diye yakınma hakkına sahip değildirler.

Bu bozulmaların bir sebebi de arzularını tatmin imkânı bulan, bolluk gören insanların Allah’ı unutmaları, bu sebeple Allah’ın da onlara kendilerini unutturmasıdır. ‘Ey müminler, Allah’a karşı saygılı olun ve herkes yarını için ne gönderdiğine bir baksın. Allah’tan korkun, çünkü o her yaptığınızdan haberdardır. Sakın siz de Allah’ı unuttukları için Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu insanlar gibi olmayın, onlar sonunda fâsık olurlar’ (Haşr 18-19). Fâsık, isyan eden, Allah’ın canlı tutun dediği ilişkileri koparan böylece fesada, çürümeye, bozulmaya sebep olan insandır. Bir müminin Allah’la olan ilişkisinden sonra canlı tutması gereken en önemli ilişkileri aile içi ilişkileridir. Fesadın sebebi işte bu ilişkilerin koparılmasıdır.

Allah, annelik babalık, kardeşlik akrabalık gibi fıtri bağları insanlara neden vermiştir? İnsanların hepsi birbirine aynı uzaklıkta, ya da aynı yakınlıkta olamaz mıydı? Hakîm olan Allah’ın her işi ve her hükmü bir bilgiye ve hikmete göredir, Hakîm’in manası budur. O halde bunda da hikmetler vardır ve bu hikmetlerden biri muhtemelen şudur: İnsan, fıtri duygularla yakınlarını diğerlerinden daha çok sever, korur ve kollar. Çocuklar bu yakınlık halkalarının ilk sırasındadır. İnsan herkes için bir şeyler yapamaz, ama bu fıtri ve ilahî saik ile en azından kendi çoluk çocuğunu kurtarabilir.

Rahim Rahman’dan gelir, rahim ilişkisi Rahman’la olan ilişkinin eseridir. Kudsi hadiste Allah (sa) ‘ben rahim ilişkisini, yani sıla-i rahmi kendi ismimden türettim, kim bu ilişkiyi keserse ben de onunla ilişkimi keserim’ buyurur. Bu ilişki her türlü ihsanı gerekli kılar. İhsan en öncelikli ve en gerekli olan iyiliği yapma, yaptığı iyiliği de en güzel şekliyle yapma demektir. Gönülden ve Allah için.

Eskiden beri kullandığım şu hamasi ve de hatabi ifade bana hala anlamlı gelir; var sayalım ki, yaralı bereli imanımızla, kırık dökük İslamımızla köprüyü geçtik ve cennetin bir köşesine yerleştik. Ama çocuklarımızdan ya da zürriyetimizden birileri cehenneme gitti ise, onlar orada azap görmekte iken bizim cennette bile huzurumuz olur mu?

Bu konu daha yazmaya değer.

#Toplum
#Gençlik
#Aile