Devir ve ıskat ne demektir, ne kadar şer’idir?

04:0031/01/2020, Cuma
G: 31/01/2020, Cuma
Faruk Beşer

Aslında bizlere en çok sorulan sorulardandır ama cevap vermeye elimiz varmaz. Çünkü yanlış kanaatler iman haline geldiğinde onlara karşı çıkmak zordur. Sorunun özeti şu: Mükellef bir mümin ölünce onun hayatta iken ifa etmediği, ya da edemediği namazları, oruçları ve diğer ibadetleri için fidye verilip, bunların sorumluluğunu onun üzerinden düşürmek/ıskat mümkün müdür? Bu ıskat için göstermelik alıp vermek/devir meşru mudur?Meseleyi anlayabilmemiz için bazı temel bilgileri hatırlamalıyız:İslamî hükümlerinsafi

Aslında bizlere en çok sorulan sorulardandır ama cevap vermeye elimiz varmaz. Çünkü yanlış kanaatler iman haline geldiğinde onlara karşı çıkmak zordur. Sorunun özeti şu: Mükellef bir mümin ölünce onun hayatta iken ifa etmediği, ya da edemediği namazları, oruçları ve diğer ibadetleri için fidye verilip, bunların sorumluluğunu onun üzerinden düşürmek/ıskat mümkün müdür? Bu ıskat için göstermelik alıp vermek/devir meşru mudur?

Meseleyi anlayabilmemiz için bazı temel bilgileri hatırlamalıyız:

İslamî hükümlerin
safi ibadet ve akide konusu olanları dinin sabiteleridir
, onlarda herhangi bir değiştirme olmaz.
Bir fıkıh usulü kuralı olarak
farklı şeylerin birbirlerine kıyas edilmesi caiz değildir.
Mesela hacla ilgili bir hükmü kıyasla namaza taşıyamayız. Bunun için mesela Resulüllah Efendimiz hacda dil ile niyet etti diye namazda da bu olur diyemeyiz.
Dinin bu değişmez alanında Kuran’da, Sünnette ve Resulüllah’ın yetiştirdiği sahabe neslinde bilinmeyen ve uygulanmayan bir şeyin sonradan dine, yani ibadetlere ve
akideye eklemlenmesi, ya da var olanın çıkarılması bidattir ve bütün bidatler kötüdür.
Böyle bir yolun açılması, zararsız gibi görülen bir konuda olsa bile, iki adım sonra başka şeylerin de eklenmesine sebep olur ve dini mecrasından çıkarır,
Hıristiyanlığın değiştirildiği gibi değiştirir.

Devir ıskat konusu tam da bazı modernistlerin, işte gelenek budur diye geçmiş bütün bir birikimimize vurmaları için elverişli bir malzemedir. Oysa geçmişte söylenen her şey din değildir. Herkesin anladığını söylemiş ya da yazmış olması bizi bağlamaz.

Şimdi devir ve ıskata dönelim ve nereden çıktıklarını ve hükmünü görelim. Bilindiği gibi Bakara Suresi 184. ayette
Allah oruç tutamaz hale gelenlerin, tutamadıkları her bir gün için bir fakire, bir günlük gıdası olacak kadar fidye vermesini emreder.
Ayetin söylediği/mantuku budur. Bir de ayetin anlam sınırını/mefhumunu tespit vardır. Bunun için de demişler ki, kişi orucunu tutamadı, fidyesini de veremedi, ama benim şu kadar oruç borcum var, onu benim malımdan verin diye vasiyet etti ise. Bu da bu ayetin anlam sınırı içindedir ve varisler, malının üçte birini geçmiyorsa fidyesini vermek zorundadırlar. Vasiyet etmemişse, ya da hiç miras mal bırakmamışsa muhayyerdirler, verirler ya da vermezler.

Namaza ve diğer ibadetlere gelince, bunlar farklı konulardır ve fidye vermekle hiçbir alakaları yoktur. Yani namaz bu konuda oruca kıyas edilemez. Fıkıh usulü böyle söyler. O halde namazın ıskatı nereden çıktı?

Bilindiği gibi İmam Muhammed’e böyle bir soru sorulmuş/nevazil, o da, ‘kılmadığı namazları için de fakirlere bir şeyler verirse faydasının olacağı umulur’ demiş
. Diğer müçtehitler bunu da söylememişler. Ayette, hadiste ve sahabe uygulamasında da böyle bir bilgi yok. İmam Muhammed’in söylediğinin şöyle bir izahı yapılabilir:
Fakirlere yardım hayırlı bir iştir, her hayırlı iş rahmete bir vesiledir. Umarız ki, Allah bunu hesaba katar ve müteveffanın yükünü hafifletir.
Ama buna ‘ıskat’, yani namaz borcunu silme, düşürme denmesi dine açık bir eklemedir ve yanlıştır.
Sonra müçtehit âlimler değil ama bazı hocalar buna ‘devir’ denen şeyi de eklemişler. O da şudur:
Müteveffanın namazı, orucu vb. ibadetleri için verilecek fidye büyük bir yekün tutunca bunu varislerinin verebileceği makul bir ölçüye kadar azaltmanın yolu aranmıştır. Şöyle ki, varislerden birine bir değerli eşya hibe edilip, sen bunu mesela babanın namaz fidyesi için bize ver denir. Alınır tekrar ona hibe edilir ve bu işlem milyonları aşan fidye miktarını makul ölçüye indirinceye kadar devam eder, yani o eşya ondan ona yüzlerce kez devredilip durur.
İşte buna devir, ikisine birden de devir ve ıskat denir.
Özellikle bu devir kısım elbette meşru olmaması bir yana, günah çıkarmaya benzer çirkin bir bidattir.

Sonuç şudur: Müteveffanın oruç borcu yukarıda sözü edilen ayetin ölçüleriyle ödenir. Namaz borcu konusunda dinin bizden istediği hiçbir mükellefiyet yoktur. Ama varisler gönüllü olarak fukaraya bir şeyler verirlerse, İmam Muhammed’in dediği gibi, bundan ona bir faydanın olacağı umulabilir. Ancak bunlar yerleşik bidatler ve çevre baskısı sebebiyle değil, gönülden olursa bir anlam ifade eder. Umulabilir diyoruz, çünkü ömür boyu Allah’a secde etmeyen bir insanı, siz Uhut Dağı kadar altın tasadduk etseniz bile temize çıkaramazsınız. İkinci olarak bu verilen sadaka, devir ve ıskat yaptırmadan, bizzat fakirlere ulaştırılır. Allah’a hamdolsun, hocaların artık maaşları var ve böyle şeylere tenezzül etmiyorlar.

#Hıristiyanlık
#Uhut Dağı
#Oruç
#Allah