İlgilenen herkesin fark edebileceği gibi son günlerde dindar kesimde çok sert kırılmalar, şiddetli kavgalar oluyor. Suçlamalar, hafife almalar, alay etmeler, hatta tekfirler yaşanıyor. Din bizden kavgasızlığı, kardeşliği, yekdiğerine karşı kin beslememeyi, didişip nizaa düşmemeyi, kısaca vahdeti temin etmemizi istediğine göre bu halin iyi bir şey olmadığı açık. Böyle müsademelerden barika-i hakikat doğmaz. Olsa olsa sırtlanların saldırısı anında bile kavga etmeye devam eden ceylanlar örneğinde olduğu gibi başkalarına yem olma, kısaca izmihlal doğar.
Bu manzara tek kelime ile İslam’ın şiddetle yasakladığı ve Efendimizin ateşe üşüşen kelebekleri engellemek için çırpınması örneğindeki gibi tehlikeli bir manzaradır. Muhtemelen her birimiz bu kötü manzaranın sorumluğundan bir nebze de olsa taşıyoruz. O halde önce kendimizden başlayarak bu didişmeyi azaltmak ve hararetini dindirmek zorundayız.
Bazen kötülükler de hayra vesile olabilir, bir musibetin bin nasihatten evla olması yönüyle bu durumun da iyi bir sonucu vardır denebilir. Hatta diyebiliriz ki, fikri düzeyimiz henüz yeterli olmasa da böyle bir cedelleşme Mutezilenin entelektüel hücumu sonucunda Eş’arî’nin, Matüridî’nin ve ardından Gazali’nin çıkması süreci gibi dinin yeniden ihyasının ön işaretleri de sayılabilir.
Kendimize böyle teselliler arayabiliriz ancak bu didişmelerin, dalaşmaların ve suçlamaların hiçbir şartta iyi şeyler olduğunu söyleyemeyiz.
Bana öyle geliyor ki, bugünlerde tartışılan bir konu olarak, eğer denildiği kadar varsa, Deizmin yaygınlaşmasının sebeplerinden biri de dindarların bu kafa karışıklığı, kafa karıştırmaları ve didişmeleridir. Bu manzarayı seyreden ve demek ki, din her türlü olabilirmiş, daha bu işin âlimleri bile meseleyi anlamamışlar diye düşünen gençler önce boş vermişliğe, ardından umursamazlığa ve hiçliğe kayıyor olabilirler. Tabi, diğer yönden bunun bir sebebi de kesinlikle dine, diyanete, şeriata düşman olan çevrelerin akılları karıştıran pozitivist ve rasyonalist bombardımanları ve dindarlardan gerekli cevabı alamadıkları için dini olan her şeyi alay ve aşağılama konusu yapmalarıdır. Diyanete ve İmam Hatiplere karşı operasyon uyguluyor olmalarıdır. Onlar da bunu yapmasınlar diye temennide bulunmamız, şeytan ölsün demekle eş anlamlı olur, bunu bekleyemeyiz. Olacak olan, onları önce dengeleyecek, sonra da susturacak fikri düzeye ulaşmaktır. Hayatın kaçınılmaz diyalektiği bunu gerektirir.
İşte bu sebeple ‘ilahiyatçılar biraz daha cesur olsunlar’ temennisini heyecanla karşıladım ve evet, olması gereken de budur dedim. Ama öyle görülüyor ki, biz bunu da yanlış anladık. Cesur olmaya kalkışan ilahiyatçı arkadaşlar asıl suçlulara karşı değil de kendilerinden olanlara karşı cesaret gösterince cesaretimiz de kendimize zarar verir hale geldi.
Karşımızda kurban almak istediklerinin bütün geçmişini, çöplükleri deşeler gibi deşeleyen ve keserek, doğrayarak, abartarak, hatta çarpıtarak gündem yapan ahlak tanımaz bir cephe var. Cesaretimizi neden onlara karşı gösteremiyoruz, buna karşılık onlar İslamcı bir iktidarda bile dindarlara karşı bu kadar cesur olabiliyorlar? Hatta dindarların aksine, kendi aralarındaki hesaplaşmayı geçici olarak durdurup, elbirliği halinde dindarlara, dindar iktidara vuruyorlar. Oysa onların aralarındaki ihtilaflar ve farklılıklar çok daha ayrıştırıcı ve çok daha derindir.
Cesaretini nereden aldığı belli olmayan bir Odatv’ye karşı cesur olan bir ilahiyatçı gördünüz mü? Ülkemizde peygamber olarak, mehdi olarak yayın yapan televizyonlara ve bugünlerde ‘Dini seks tarikatı’ olarak gündeme gelen sapıklara karşı cesur olabilenlerimiz var mı? Her türlü sapık ilişkileri gündeme getirip, haber yapan, cilalayan ve normal göstermeye çalışan, kısaca pislikleri, sapıklıkları terviç ederken, bundan kirli paralar kazanan medyaya karşı kaçımız, bu ne rezillik yahu, burası bir İslam memleketidir, diyebiliyoruz?
Asıl cesaret göstermemiz ve bize yakışan seviye ile hak ettikleri cevabı vermemiz gerekenler onlar olmalı değil mi?
Bunu niçin yapamıyoruz? Çünkü korkutulmuşuz, sindirilmişiz. Kendimizi hala bu ülkenin zencileri, onları da asıl sahipleri olarak görüyoruz. Bu sebeple onlar da kendilerini gerçekten bu ülkenin sahipleri sanıyorlar.
Buna karşılık biz ne yapıyoruz? Bazı İslami sitelerimiz bile Diyanet İşleri başkanları hakkında, bu ümmetin hüsnü kabulünü kazanmış büyük âlimler, hocalar, müslüman önderler hakkında aşağılayıcı ve karalayıcı haberler yayıp, hatta dosyalar hazırlayıp durumdan vazife çıkarmaya, dumanlı sahada parsel kapmaya çalışıyorlar ve bunlar da öbürlerine destek oluyorlar.
O halde fecaati fark edip kendimize gelmeliyiz, düzeltmeye kendimizden başlayıp, müminlerin kardeş olduğunu yeniden hatırlamalıyız. Yoksa inadımız ve bönlüğümüz sebebiyle sırtlanlara yem olmaktan kurtulamayacağız.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.